DERSHANE

Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu

24 Mart 2020 Salı

ÜNİTE 5

Kur'an-ı Kerim ve Özellikleri 5. ünite
1. İslam Dininin Temel Kaynakları
’ Düşünelim
İslam dininin temel kaynakları nelerdir? Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
İslam, Allah (c.c.) tarafından peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed’e (s.a.v.) vahiy yolu ile gön­derilen ve bütün insanlığa Hz. Peygamber’in (s.a.v.) tebliğ edip açıkladığı son dinin adıdır. Hz. Muham­med’in (s.a.v.) getirdiği bu din, İslam adını kendi kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’den alır.(1) 2 3 4
İslam, kelime olarak itaat etmek, boyun eğmek, bağlanmak, bir şeye teslim olmak, esenlikte ve ba­rışta olmak, kurtuluşa ermek gibi anlamlara gelir. Terim olarak İslam ise Allah’a (c.c.) teslim olup ona ita­at etmek, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) tebliğ ettiği her şeyi bütün varlığıyla benimsemek ve bunu yaşantı­sında göstermek demektir/2’ İslam kelimesi aynı zamanda Hz. Muhammed’in (s.a.v.) getirdiği dine gir­meyi ifade eder. Bunun için “İslam olmak” ifadesi kullanılır. İslam dininin mensubu olan ve bu dinin buy­ruklarına uyan kişiyi belirtmek üzere Arapçada İslam kelimesiyle aynı kökten türetilmiş “Müslim” kavra­mı kullanılır. Bu kişiye Türkçede ise “Müslüman” denir. Türkçede İslam dini, “İslamiyet” ve “Müslümanlık” olarak da adlandırılır.
İslam, kişinin hem bu dünyada hem de öbür dünyada mutluluğa ulaşması için gönderilmiştir. Bunun için de kişinin neleri yapıp neleri yapmaması gerektiğini bildirir. İslam’ın buyruklarının yer aldığı iki temel kaynak vardır. Bunlar Kur’an-ı Kerim ve sünnettir. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v.), “Size iki şey bı­raktım. Onlara sımsıkı sarıldığınız sürece sapıklığa düşmezsiniz. Allah’ın kitabı ve sünnetim.”® buyurur.
1.1. Kur’an-ı Kerim
3 Düşünelim
Sizce Kur’an-ı Kerim niçin İslam’ın temel kaynağıdır? Arkadaşlarınızla tartışınız.
Kur’an, kelime olarak toplamak, okumak, bir araya getirmek gibi anlamlara gelir, Terim olarak ise Kur’an, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) vahiy yoluyla indirilen, mushaflarda yazılı olan, değiştirilmeden nesil­den nesile nakledilen, okunması ile ibadet edilen, insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı Allah’ın (c.c.) ilahi kelamıdır.®
Bu tanımdan da hareketle Kur’an-ı Kerim’in genel özellikleri şu şekilde maddeleştirilebilir:
Kur’an-ı Kerim, vahiy meleği Cebrail (a.s.) aracılığıyla Hz. Muhammed’e (s.a.v.) vahyedilmiştir. Hem lafız hem de mana bakımından Allah’a (c.c.) aittir. Kur’an-ı Kerim’e ne Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sözü ne de başka hiçbir söz karışmamıştır. Kur’an, Allah’ın (c.c.) kelamı yani sözüdür.
Kur’an, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) tamamı birden değil, zamanın ve olayların akışına göre ayet ve sureler hâlinde indirilmiştir.

Yaklaşık 23 yılda gelen her ayet ve sure, bizzat Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından vahiy kâtipleri­ne harfi harfine yazdınImıştır. Ayrıca yüzlerce sahabe tarafından da ezberlenmiştir.
Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed’ten (s.a.v.) bugüne tevatür yoluyla yani yalan üzerinde birleşme­si mümkün olmayan bir topluluk tarafından nakledilmiştir. Bugün elimizde olan Kur’an, Cebrail’in (a.s.), Hz. Peygamber’e (s.a.v.) getirdiği ve onun da vahiy kâtiplerine yazdırdığı Kur’an’ın aynısı­dır. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatından sonra Hz. Ebu Bekir (r.a.) tarafından kitap hâline getiril­miştir. Hz. Osman tarafından da çoğaltılıp İslam dünyasının değişik yerlerine gönderilmiştir. Gü­nümüzde Kur’an’ın bütün dünyadaki nüshaları aynıdır. Kıyamete kadar da öyle kalacaktır. Zaten Kur’an-ı Kerim’i bizzat koruyacağını da Allah (c.c.) bildirir. Bu konuda Kur’an’da şöyle buyrulur: “Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.”(5) 6
Kur’an-ı Kerim, hem lafız hem de mana yönüyle mucizedir. Bütün şairler onun benzerini ortaya koymaktan aciz kalmıştır. Bununla ilgili olarak bir ayette şöyle buyrulur: “Yoksa onu (Muhammed kendisi) uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi siz de onun ben­zeri bir sure getirin ve Allah’tan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağı­rın.”^1 Kur’an’da ilim, tecrübe ve akılla doğruluğu sabit olan gerçeklere aykırı bir husus yoktur. İlim ve tekniğin gelişmesi, onun daha iyi anlaşılmasına imkân sağlamaktadır.
Kur’an-ı Kerim, en son ilahi kitaptır. Ondan sonra bir daha ilahi kitap gelmeyecektir. Kur’an’ın mu­hatabı bütün insanlardır. İçerdiği hükümler geneldir. O, belli bir milletin, ırkın, bölgenin, belli bir za­man diliminin kitabı değil, bütün mekân, zaman ve insanların ilahi kitabıdır. Getirdiği hükümler ve bunların geçerliliği kıyamete kadar devam edecektir.
Kur’an-ı Kerim, lafzının okunması ile ibadet sayılan bir kitaptır. Onu okuyarak anlamanın ise Allah (c.c.) katında sevabı büyüktür. Kur’an, anlaşılmak ve yaşanmak için gönderilmiştir. Kur’an okuma­nın zamanı ve şartı yoktur.
Kur’an-ı Kerim, kolayca ezberlenebilecek özelliktedir. Bu özellik tarihte hiçbir kitaba nasip olmamıştır.

Hz. Peygamber’e (s.a.v.) gönderilen vahiylerin yer aldığı son ilahi kitaba, Kur’an ismi bizzat Allah (c.c.) tarafından verilmiştir. Kur’an’da şöyle buyrulur: “O, elbette değerli bir Kur’an’dır.”(7) Son ilahi kita­ba Kur’an isminin verilmesinin nedenlerinden biri de hem kendisini oluşturan vahiyleri bir araya getirmesi hem de Allah’ın (c.c.) daha önceden gönderdiği kitapların özünü oluşturmasıdır. Bununla ilgili olarak Kur’an’da şöyle buyrulur: “(Ey Muhammed!) Sana da o Ki­tab’ı (Kur’an’ı) hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, onları göze­tici olarak indirdik...”(8)
Kur’an-ı Kerim’in pek çok ismi vardır. Bunların çoğu Kur’an’da yer alan isimlerdir. Örneğin Kur’an’a hak ile batılı, doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, helal ile haramı birbirinden ayıran anlamında “Furkan” denir. Bu isim aynı zamanda onun akılla anlaşılabilen bir kitap oldu­ğunu gösterir. Kur’an’da şöyle buyrulur: “Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkan’ı indiren Allah’ın şanı yücedir.”(9) 10 11 Bir diğer ismi de “Hak’tır.<10) Bu, Kur’an’ın hem Allah (c.c.) katından geldiğini hem inişinde hiçbir şüphe olmadığını hem de içeriğinin mutlak ger­çeklerden oluştuğunu vurgulayan ismidir. Bunların yanı sıra “Hakîm”(11> (Hikmetli, hikmet kaynağı olan), “Hüdâ”(12) (Doğru yolu gösteren), “Mübeşşir”(13) (Müjdeleyen), “Münir”(14) (Aydınlatıp ışık saçan) gibi isim­leri de vardır.
Kur’an-ı Kerim, Allah’ın (c.c.) gönderdiği vahiylerin yer aldığı en son ilahi kitap olarak İslam dininin te­mel kaynağıdır. İslam’ın temel İlke ve esaslarını içerir. Kur’an, bütün Müslümanlar için delil ve yol göstericidir. Bu konuda görüş ayrılığı yoktur. Onun için İslam dini ile ilgili bilgilerin ilk kaynağı Kur’an-ı Ke- rlm’dir. Kur’an, Bakara suresi 2. ayetinde “Kendisinde şüphe olmayan Kitap” şeklinde tanımlanır. Kur’an’da bildirilen bilgide şüphe olmaması, onun Allah (c.c.), tarafından indirilmiş olmasından dolayıdır. Allah (c.c.), her şeyi bildiği için hem bildikleri hem de bildirdikleri doğrudur. Bundan dolayı Müslümanlar dinlerini öğrenmek, İslam dini hakkında bilgi sahibi olmak istedikleri zaman önce Kur’an’ı Kerim’e başvururlar.
I ’ Etkinlik Niçin önemli?
Sizce Kur’an-ı Kerim’i okumak niçin önemlidir? Arkadaşlarınızla belirleyerek değerlendiriniz.

Kur’an-ı Kerim’i tebliğ eden, açıklayan ve yaşayışıyla gösteren Hz. Muhammed’tir (s.a.v.). Kur’an ve Hz. Peygamber (s.a.v.) ayrıl­maz bir bütündür. Hz. Peygamber (s.a.v.) denince de akla ilk önce sünnet kavramı gelir.

Sünnet kelimesi Arapçada “yol, güzergâh, âdet, gidişat, tavır, mi­zaç, yaşam ve davranış tarzı” gibi anlamlara gelir. Fiil olarak “yeni bir şekil vermek, yeni bir şey ortaya koymak, çığır açmak, bir yola girip yürümek, bir durumu belirlemek, toplum için kural koymak” vb. an­lamlarda kullanılır. Dinî bir terim olarak sünnet ise Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Kur’an’ı tebliğ, açıklama, öğretme ve uygulama çabası ola­rak ortaya koymuş olduğu söz, fiil ve takrirlerini (onamalarını) içeren örnek davranışlarıdır. Daha geniş anlamıyla sünnet, Hz. Peygam­ber’in (s.a.v.) kendi döneminde Müslümanları inanç, ibadet, ahlak,
eğitim, ekonomi gibi hayatın her alanında yönlendirip yönetmede, Kur’an-ı Kerim başta olmak üzere, esas aldığı ilkeler bütünüdür/15 16 17* Kur’an’dan sonra İslam dininin ikinci kaynağıdır.

Bilindiği gibi Hz. Peygamber’e (s.a.v.) dayandırılan söz, fiil ve takrirlerin başkaları tarafından rivayet edilen sözlü ifadelerine de “hadis” denir. Halkımız arasında genellikle sünnet ile hadis aynı anlamlarda kullanılır. Ancak sünnet daha çok davranış İle ilgili bir kavramdır. Hadis İse sözlü rivayetin adıdır. Sünnet pratiktir ve uygulamadır.

Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünnetleri kavli (sözlü), fiili ve takriri olmak üzere üç kısma ayrılır:
Kavli (sözlü) sünnet: Sünnetin çoğu kavli yani sözlüdür. Örneğin “Sizden biriniz kendi nefsi için istediğini din kardeşi için de istemedikçe olgun bir mü’min ola- maz.”(i6) “Birbirinize kin gütmeyiniz, birbirinize haset etmeyiniz, birbirinize darılıp sırt çevirmeyiniz. Ey Al­lah’ın kulları! Kardeş olunuz.ve “İman etmediği­niz sürece cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedik­çe de iman etmiş olmazsınız.”*18 19* gibi hadisler sözlü sün­nete örnektir.
Fiili Sünnet: Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bizzat bedeniy­le yapıp gösterdiği eylemlerdir. Örneğin “Ben namazı na­sıl kılıyorsam siz de öyle kılın.”(19>, “Ben nasıl hac ya­pıyorsam siz de öyle haccedin, haccın görevlerini benden öğrenin.”*20* hadisleri, fiili sünnete örnektir.

Takriri Sünnet: Hz. Peygamber’in (s.a.v.) görüp işittiği bir işi onaylaması ve kabul etmesidir. Başka bir ifadeyle Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sahabenin yaptığı olumlu şeyleri onaylamasıdır. Örneğin su bulama­dığı için teyemmümle namaz kılan kimse, namazdan sonra su bulduğu hâlde namazı iade etmemiş, Hz. Peygamber de (s.a.v.) bunu onaylamıştır.<21>
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) tebliğden*22* sonraki en önemli görevlerinden biri kendisine vahyedilen Kur’an’ı açıklama ve öğretme görevidir. Kur’an-ı Kerim’deki, “...İnsanlara kendilerine indirileni açık­laman... için sana bu Kur’an’ı indirdik.”*23* ve “Sana kitabı, hakkında ayrılığa düştükleri şeyi açık­laman için.... indirdik.”*24* ayetleri Hz. Peygamber’e (s.a.v.), Kur’an’ı insanlara açıklama görevinin ve­rildiğini bildirir. İşte sünnet, Kur’an’ı Kerim ayetlerinin açıklamasıdır. Kur’an’da özet olarak verilen ko­nular sünnetle ayrıntılarıyla açıklanmıştır. Bunun en açık örnekleri, ibadetlerle ilgili konularda görülür. Örneğin Kur’an’da, “Namazı kılın, zekâtı verin...”*2S> ayeti ile namaz ve zekât ibadeti farz kılınmıştır.

Ancak ayette namazın vakitleri, farzları, rekât sayıları vb. belirtilmemiştir. Namazla ilgili bu gibi hususla­rı açıklayan Hz. Peygamber’dir (s.a.v.). Yine ayette zekâtın hangi mallarda ve ne kadar farz kılındığı be­lirtilmemiş, bunlar da Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından açıklanmıştır. Hz. Peygamber (s.a.v.), “Kırk ko­yundan yüz yirmiye kadar bir koyun, iki yüze kadar iki koyun, üç yüze kadar üç koyun, üç yüzden fazlasında her yüz için bir koyun zekât verilir...”(26) buyurarak koyunların zekâtı bakımından ayeti açıklamıştır. Aynı şekilde Kur’an’da hac ibadetinin farz olduğu bildirilir.(27) Ancak haccın ne zaman, kim­ler tarafından, nasıl yapılacağı vb. konularda ayrıntılı bilgi verilmemiştir. Hac ile ilgili bu gibi hususlar da yine Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından açıklanmıştır. Yine abdest, namazın en önemli şartı olduğu hâlde Kur’an’daki abdest ayeti'26 27 28’ ancak hicretin altıncı senesinde inmiştir. Oysa ayet gelmeden yıllar önce, abdestin namazın şartı olduğu zaten sünnetle belirlenmiştir. Hem Hz. Peygamber (s.a.v.) hem de sahabenin tek vakit namazı abdestslz kılmadığı bilinen bir gerçektir. Hz. Peygamber (s.a.v.), abdestin na­sıl alınacağını bizzat, uygulamalı olarak yanındaki inanan­lara göstermiştir. Nitekim abdest esnasında yıkanılacak uzuvların kaçar defa ve nasıl yıkanılacağım da ondan öğ­renmekteyiz/29 30 31’

Sünnet, Kur’an’da namaz, oruç, zekât gibi ibadetlerin ayrıntılarını açıklamanın yanı sıra Kur’an’da bu­lunmayan hususlara açıklık getirmiştir. Kur’an’da ehli eşeklerin etinin yenilmesinin, bir kadının halası ve teyzesi üzerine nikâhlanmasının, köpek dişi olan yırtıcı hayvanların etinin yenilmesinin haram olması ile ilgili bir ayet yoktur. Ancak Hz. Peygamber (s.a.v.), ehli eşeklerin ve köpek dişi olan yırtıcı hayvanların etinin yenilmesinin(30> ve bir kadının halası ve teyzesi üzerine nikâhlanmasının haram olduğunu(31> bildir­miştir. Yine Kur’an’da ölü hayvan eti haram kılınmasına'32’ rağmen Hz. Peygamber (s.a.v.), “Denizin su­yu temiz, ölüsü helaldir.”'33’ buyurarak deniz hayvanlarının bunun dışında olduğunu buyurmuştur.
Sünnetin dinin anlaşılmasındaki önemi, özellikle Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ahlaki konulardaki yönlen­dirmelerinde ortaya çıkmaktadır. Kur’an’da, insanların inanıp güzel işler yapmaları, alçakgönüllü, cömert, çalışkan, yardımsever, dürüst vb. olmaları öğütlenir. Ancak bunların nasıl hayata geçirileceğini, iyi İşle­rin neler olduğunu bizzat Hz. Peygamber (s.a.v.) yaşayarak göstermiştir. Çünkü o, kendi ifadesiyle “Ben, ancak, güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.”'34’ buyurur. Dolayısıyla dinin en önemli boyutunu oluşturan ahlaki hayat, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünnetiyle açıklık kazanmaktadır. Kur’an-ı Kerim, ina­nanların salih, yani yararlı ve güzel ameller işlemesini emreder.'35’Ancak bu salih amellerin hangileri ol­duğunu en açık ayrıntılarına kadar sünnette yani Hz. Peygamber’in (s.a.v.) uygulama ve davranışların­ 5. Ünite Kur'an-ı Kerim ve Özellikler
da bulmak mümkündür. Örneğin Hz. Peygamber’e (s.a.v.), “Amellerin en hayırlısı hangisidir?” sorusu sahabe tarafından sık sık yöneltilirdi. O, bu soruya verdiği cevaplarla salih amellerin hangileri olduğu ko­nusunda inananları bilgilendirmiştir. Örneğin Abdullah b. Mes’ud (r.a.), Hz. Peygamber’e (s.a.v.) “Allah (c.c.) katında en güzel amel hangisidir?” diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Vaktinde kılınan namazdır.” diye buyurdu. “Sonra hangisidir?” diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Sonra anne babaya iyilik yapmak­tır.” buyurdu. “Sonra hangisidir?” deyince “Sonra Allah (c.c.) yolunda cihat etmektir.” buyurdu/36’
İslam dininin tebliğcisi ve açıklayıcısı olarak Hz. Peygamber’e (s.a.v.) bağlılık ve itaat önemlidir. Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayette Hz. Peygamber’e (s.a.v.) bağlılık ve itaat emredilir. “Kim peygambe­re itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse (bilsin ki) biz seni onlara bekçi gönder­medik.”^7) ve “Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamber’e itaat edin...”*38’ gibi pek çok ayette, Allah’a (c.c.) itaat ile Hz. Peygamber’e (s.a.v.) itaat birlikte yer alır. Hz. Peygamberi (s.a.v.) İslam dinini tebliğ etmekle görevlendiren Allah’tır (c.c.). Onun için Hz. Peygamber’e (s.a.v.) bağlılık ve itaat göstermekle Al­lah’a (c.c.) itaat aynı anlamdadır. Yine Kur’an’da, Allah’ın (c.c.) sevgisi, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) bağlı­lık ve itaatle şöyle ilişkilendirilir: “De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.’ De ki: Allah’a ve Peygamber’e itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.”*39’ Onun için Kur’an’da, inananlardan Hz. Peygamber’e (s.a.v.) isyan etmek yerine ona iman edip itaat etmeleri, onun getirdiği vahiylere uymaları istenir: “Allah ve Resulü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resulüne karşı gelirse şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.”*40’
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) pek çok hadisinde de kendisine bağlılık ve itaat üzerinde durulur. Nitekim bir hadisinde, “Yüz çevirenler hariç ümmetimin tamamı cennete girecektir.” buyurur. Yanındakilerin “Yüz çevirenler kimlerdir?”sorusuna şöyle cevap verir: “Kim bana itaat ederse cennete girer. Kim de isyan ederse şüphesiz benden yüz çevirmiş olur.”*41’
Hz. Peygamber (s.a.v.), “Şüphesiz sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.”*42 43’ ayetinde de buyrul- duğu üzere insanlığı doğru yola iletmek üzere gönderilmiş son peygamberdir. Bu doğru yola ulaşmak için ise Kur’an’ın tebliğcisi, açıklayıcısı olarak ona bağlılık ve itaat gerekir. Hz. Peygamber’e (s.a.v.) ita­at etmek ise onun sünnetine tabi olmaktır.
Görülüyor ki dinin anlaşılmasında sünnetin önemli bir yeri vardır. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünneti bilinmeksizin İslam dininin inananlar tarafından anlaşılması ve yaşanması kolay değildir. Sünnet, İslam’ın uygulamalı açıklamasıdır. Nitekim bir sahabi, Hz. Aişe’ye (r.a.) Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ahlakı nasıldı diye sorduğunda, Hz. Aişe ona “Sen Kur’an okumuyor musun? O’nun ahlakı Kur’an ahlakı idi.’{A3} ceva­bını verir. Bu nedenle Kur’an’dan sonra İslam dininin ikinci kaynağı olan sünnetin İslam’ın anlaşılmasın­da önemli bir yeri vardır. İslam’ın anlaşılmasında Kur’an-ı Kerim’den sonra vazgeçilmez bir kaynaktır.


Sünnet, Kur’an’ın yaşanmış bir açıklaması, İslam’ın pratik ve örnek bir uygulamasıdır. Bu nedenle sün­neti dikkate almadan yapılan Kur’an yorumları ve Kur’andan pratik çözüm üretme çabaları İslam âlimle­ri tarafından onaylanmamıştır. Bütün ibadetlerin, ahlaki davranışların ve insanlar arası ilişkilerin bilinme­si sünnetin iyi kavranıp anlaşılmasına bağlıdır.

2. Kur’an-ı Kerim’in Ana Konuları
Kur’an-ı Kerim, evreni ve içindekileri yaratan Allah (c.c.) ile bu varlıklar arasındaki ilişkileri, yaratılmışların birbirleri­ne karşı görev, hak ve sorumluluklarını açıklayan son ilahi kitaptır. Bu çerçevede Kur’an’da bazı konulara birinci dere­cede önem verilmiş, diğerleri de bunlar üzerine bina edile­rek ele alınmıştır. Bunlara Kur’an’ın ana konuları denir.
Kur’an’ın ana konuları ile kastedilen, onun diğerlerine oranla üzerinde daha çok durduğu temel konular ve bu ko­nularda ortaya koyduğu temel esas ve ilkelerdir. Kur’an-ı Kerim’in başlıca ana konuları inanç, ibadet, ahlak, sosyal hayat ve kıssalardır.
İslam dininin temelini oluşturan inanç, Kur’an-ı Kerim’in ana konularının başında gelir. İnanç, Allah’ın (c.c.), Hz. Peygamber (s.a.v.) aracılığıyla gönderdiği esas ve ilkelerin tamamını kalp ile doğrulamak, dil ile söylemek ve bunların doğruluğunu tereddüt etmeden kabul etmektir. Bir kimsenin Müslüman olabil­mesi için öncelikle iman edilmesi gereken hususlara inanması gerekir.
Kur’an-ı Kerim’de kesin olarak inanılması istenen konulara, İslam dininin “inanç esasları” denir. İslam’ın inanç esasları Allah’a (c.c.), meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, kader ve kazaya, ahiret gününe iman etmektir. Bunlar İslam’ın Âmentü’sü olarak adlandırılır. Kur’an’da, inanılması gereken te­mel inanç esasları bazı ayetlerde bir bütün hâlinde verilir. Örneğin bir ayette şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse derin bir sapıklığa düşmüş olur.”*44* Bu ayette, iman esaslarından olan kader ve kazaya iman yoktur. Ancak Kur’an-ı Kerim’deki bazı ayetlerde her şeyin Allah’ın (c.c.) takdirine bağlı bulunduğu bildirilir.*45 46* Yine ka­der ve kaza, Allah’ın (c.c.) ilim, irade, kudret, yaratma sıfatlarının kapsamı içinde yer alır. Allah’ın (c.c.) bu sıfatlarına inanan bir kişi aynı zamanda kader ve kazaya da inanmış olacaktır.

İslam dininde iman esasları, “İnandım.” anlamına gelen ve bu esasları kısa ve öz olarak içeren metni adlandırmak için kullanılan Âmentü terimiyle ifade edilir. Âmentü’nün metni şöyledir:
“Âmentü billâhi ve melâiketihî ve kütübihî ve rusülihî ve’l-yevmi’l-âhiri ve bi’l-kaderi hay- rihî ve şerrihî minallâhi teâlâ ve’l-ba’sü ba’de’l-mevti hakkun. Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eş- hedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh.”
Âmentü’nün anlamı şudur: Allah’a (c.c.), meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret günü­ne, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan (c.c.) olduğuna inandım. Öldükten sonra diriliş haktır. Ben Al­lah’tan (c.c.) başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna inanır ve ta­nıklık ederim.
Kur’an-ı Kerim’deki inanç konularının temelini ise Allah (c.c.) inancı oluşturur. Kur’an, insanları tek olan Allah’a (c.c.) inanmaya, ona hiçbir şekilde ortak koşmamaya, yani tevhit inancına davet eder. İslam dininde Allah’ın (c.c.) var ve bir olduğuna, eşinin ve benzerinin olmadığına inanmaya “tevhit” denir. Bu inanç, Kur’an-ı Kerim’in özüdür. Tevhit inancı, Kur’an-ı Kerim’de özlü bir biçimde İhlâs suresinde şöyle bildirilir: “De ki: O, Allah’tır, bir tektir. Allah Samed’tir. (Her şey O’na muhtaçtır. O, hiçbir şeye muh­taç değildir). O, doğurmamış ve doğmamıştır. Hiçbir şey O’na denk ve benzer değiIdir.”(46) Kur’an, tevhit inancından uzaklaşanları ve yanlış inançları benimseyenleri uyarır. Konuyla ilgili bir ayette şöyle buyrulur: “Andolsun Allah, üçün üçüncüsüdür diyenler kâfir oldu. Hâlbuki bir tek ilahtan başka hiçbir ilah yoktur. Eğer dediklerinden vazgeçmezlerse andolsun onlardan inkâr edenlere elbette elem dolu bir azap dokunacaktır.”*47* Kur’an-ı Kerim’de, Allah inancı ile ilgili ayetlerde Allah’ın (c.c.) var­lığının delillerinden*48*, onun sıfatlarından*49* ve isimlerinden*50* de bahsedilir.

Kur’an-ı Kerim’de inanç esaslarından olan melekler, peygamberler ve ilahi kitaplar hakkında da bilgi­ler verilir. Meleklerle ilgili olarak bazı ayetlerde onların gözle görülemeyen151’ ve maddi varlıklara özgü olan yorulma, usanma(52), yeme, içme, uyuma, erkeklik ve dişilik gibi niteliklerinin olmadığı’51 52 53’, son dere­ce güçlü varlıklar oldukları’54’ gibi özellikleri bildirilir. Bazı ayetlerde ise meleklerin Allah’ı (c.c.) hamd ile yüceltmek’55 56’, insanları iyi işlere sevk etmek’55’, peygamberlere vahiy getirmek’57’, insanların yaptıklarını kaydetmek’58’, tabiatın yönetimi ile meşgul olmak’59’ gibi görevleri belirtilir. Kur’an’da, ilahi kitapların ad­ları, hangi peygamberlere gönderildikleri, bu kitaplarda ne gibi ilke ve öğütlerin yer aldığı gibi hususlar­dan bahsedilir.’60’ Peygamberlerle ilgili olarak ise görevleri, özellikleri, gönderildikleri kavimleri dine da­vetleri vb. konular anlatılır.’61’

5. Ünite Kur'an-ı Kerim ve Özell
Kur’an-ı Kerim’de inanç ile ilgili üzerinde en fazla durulan esaslardan biri de ahiret inancıdır. Ahiret, İsrafil’in (a.s.) Allah’ın (c.c.) emriyle kıyametin kopması için Sûr’a ilk defa üflemesiyle başlayacak ebedi hayattır. Kur’an’da öncelikle bir gün mutlaka ahiret hayatının gerçekleşeceği kesin bir dille şöyle haber verilir: “...Andolsun, sizi kıyamet gününde mutlaka bir araya toplayacaktır. Bunda asla şüphe yok­tur...’^62) İsrafil (a.s.) Sûr’a ikinci defa üfleyince insanlar diriltilip hesaba çekilecek, sonra dünyadaki iman ve amellerine göre ceza ve ödül göreceklerdir. Cennetlikler cennete, cehennemlikler cehenneme gire­ceklerdir. Kur’an’da ahiret hayatının aşamalarından da pek çok ayette bahsedilir. Örneğin cennet ile ilgi­li olarak bir ayette şöyle buyrulur: “Orada boş sözler işitmezler. Yalnızca (meleklerin) ‘Selam!’ (deyi­şini) işitirler. Orada sabah akşam rızıkları da vardır.”62 (63)
2.2. İbadet
||| ’ Düşünelim
İbadet ne demektir? İslam dininde yer alan başlıca ibadetler hangileridir? Düşüncelerinizi arka­daşlarınızla paylaşınız.
Kur’an-ı Kerim’in ana konularından biri de ibadettir. İbadet, kulluk vazifesi içinde Allah’a (c.c.) sevgi, saygı ve teşekkürünü göstermek ve hoşnutluğunu kazanmak amacıyla onun emirlerine uyup yasakların­dan kaçınmak için kişinin yaptığı iradi davranışlardır. Türkçede ibadet, daha çok kulluk etmek ve tapmak kelimeleriyle ifade edilir.
‘ ’ Etkinlik Ya siz?
İbadet;
Yüce Allah’a (c.c.) bağlılığın bir ifadesidir.
Allah’ın (c.c.) iradesine boyun eğmektir.
Allah’a (c.c.) teslim olmak ve her şeyin onun elinde olduğunu bilmektir.
Allah’ın (c.c.) sınırsız hâkimiyetini kabul etmenin bir simgesidir.
Allah’ın (c.c.) emirlerine uyup yasaklarından kaçınmaktır.
Siz ibadeti nasıl tanımlarsınız?

Kur’an-ı Kerim’de, inananlardan “Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın...”(64) 65, “Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah’ım. Benden başka ilah yoktur. Bana kulluk et...”<65> ve “...Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilahınız yoktur...”(66) gibi pek çok ayette Allah’a iba­det ve kulluk edilmesi istenir. İbadet etmek hususunda kişinin kibirlilik göstermemesi gerektiği vurgula­nır.(67) 68 İnsanın yaratılış amacının Allah’a (c.c.) inanıp ibadet etmek olduğu belirtilir. Bununla ilgili olarak Kur’an’da şöyle buyrulur: “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”(6S>

Kur’an-ı Kerim’de, Allah’ın (c.c.) yapılmasını emrettiği başlıca ibadetler bildirilir. Örneğin “Namazı kı­lın, zekâtı hakkıyla verin. ..”(69), “Haccı da umreyi de Allah için tamamlayın. ..”(70) 71 72 73 74 75 ve “Ey iman eden­ler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.gibi ayetlerle namaz kılma­nın, oruç tutmanın, hacca gitmenin, zekât vermenin Allah’ın (c.c.) emri olduğu belirtilir. Kur’an-ı Kerim’de namaz, oruç, zekât, haccın yanı sıra kurban kesmek, sadaka vermek, Allah’a (c.c.) dua etmek gibi iba­detlerden ve bunların yapılmasından da bahsedilir.
Kur’an’da bazı ayetlerde ise ibadetlerin kişiye sağladığı yararlar belirtilir. Örneğin namaz ile ilgili ola­rak şöyle buyrulur: “(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayasızlıktan ve kötülükten ahkor. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en bü­yük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor.”*721

Kur’an’da, ibadetin sadece Allah (c.c.) için yapılacağı özellikle vurgulanır: “Yalnız sana ibadet eder ve yalnız Sen’den yardım dileriz.”*731 Yine Kur’an’da, Allah’a (c.c.) yönelip onun rızasını kazanmak niyetiyle ibadet edip kulluğun gereğini yerine getirenlere verilecek mükâfat pek çok ayette bildirilir. Bir ayette şöyle buyrulur: “İşte size vadedilen cennet! Ki o, Allah’a yönelen, emirlerine riayet eden, görmediği halde Rahman’dan korkan ve Allah’a yönelmiş bir kalp ile gelen kimselere mahsustur.”1741 Bir başka ayet­te ise şöyle buyurulur: “İman edip salih amel işleyenler, namaz kılan ve zekât verenler var ya, onların mükâfatları Rabb’leri katindadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.”*751

2.3. Ahlak
Düşünelim
İslam dininin ahlakla ilgili yapılmasını istediği davranışlardan hangilerini biliyorsunuz? Arkadaşlarınızla konuşunuz.
Ahlak, Kur’an-ı Kerim’de yer alan ana konulardandır. Ahlak, insanın doğuştan gelen özellikleri ile onun iyiliğini ve mutluluğunu amaçlayan kuralların hayata geçirilmesi ile kazanılan iyi ve güzel davranış­lardır. Bunun yanı sıra ahlak kişinin iyi veya kötü olarak nitelendirilmesine yol açan nitelikleriyle bunların etkisiyle ortaya koyduğu iradeli davranışların bütünüdür/761 İslam dininin temel amaçlarından biri, iman esasına dayalı olarak kişinin Allah (c.c.), kendisi, başka insanlar ve maddi ve manevi çevresine katkıda bulunacak güzel ahlaki davranışlar geliştirmesini sağlamaktır. Daha kısa bir ifadeyle güzel ahlaki davra­nışlar yapan, kötü tutum ve davranışlardan sakınan kişilikler oluşturmaktır. İslam’daki emir ve yasakların tamamı, insanları maddi ve manevi yönden yüceltmeye, ruhen temizleyip olgunlaştırmaya ve onları gü­zel ahlak sahibi yapmaya yöneliktir. Onun için Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayette ahlak ile ilgili konular yer alır. Kur’an-ı Kerim, İslam ahlakının ilke ve hükümlerinin en temel kaynağıdır. Bir kişinin İslam’ın ahlak ilke ve esaslarını en kısa ve doğru şekilde öğrenebileceği kaynak Kur’an’dır.

Kur’an, öncelikle insanın iyilik ve kötülüğe meyilli olarak yaratıldığını*771 ve tercihini hangi yolda yapa­cağının kendisine bırakıldığını belirtir. Örneğin Kur’an’daki, “Herkes kazandığına karşılık bir rehin­dir.”*781 ve “Hiçkimse bir başkasının (günah) yükünü taşımayacaktır! Ve insana, kendi gayret ve çabalarının (sonuçlarından) başka bir şey yoktur!”*791 gibi ayetlerle insanın ahlaki sorumluluğu bildi­rilir. Kur’an, kişinin iyi ahlaklı olması için hangi davranışların kötü, hangilerinin iyi oluğunu bildirir ve her­kesin yaptığı iyi veya kötü davranışların karşılığını ahirette göreceğini belirtir.*801

Toplumda güven, barış ve huzurun egemen olmasını, insanların bir arada dostça ve kardeşçe yaşa­masını amaçlayan Kur’an’da, nelerin iyi nelerin kötü davranış olduğuna değinilir. Bunun gerçekleşmesi için de Kur’an’da; insanlara iyilik yapmak, doğru ve dürüst olmak, başkalarına maddi yardımda bulun­mak, emanete hıyanet etmemek, adaletli olmak, verilen sözde durmak, güzel söz söylemek, ana ve ba­baya iyi davranmak gibi güzel davranışlar öğütlenir. Konuyla ilgili bir ayette şöyle buyrulur: “Şüphesiz Allah adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder. Hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”*811 Bir başka ayette ise şöyle buyrulur: “Yine Kur'an-ı Kerim ve Özellikleri 5. ünite
onlar ki emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler.”(82> Kur’an’da insanlara yardım etmenin, on­ları affetmenin güzel davranışlardan olduğu bildirilir. Bunları yapanları Allah’ın (c.c.) sevdiği şöyle belir­tilir: “Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affeden­lerdir. Allah, iyilik edenleri sever.”*82 83’
Kur’an-ı Kerim’de iyilik, doğruluk, dürüstlük, kardeşlik, kimsesizlere yardım etmek, güzel söz söyle­mek, anne ve babaya iyi davranmak gibi güzel davranışlar öğütlenir. İnsanlar arası ilişkileri ve toplumun huzurunu bozan yalan söylemek, iftira etmek, cimrilik, adam öldürmek, savurganlık, bozgunculuk, çeke- memezlik, gıybet vb. kötü davranışlardan da kaçınmak gerektiği bildirilir. Örneğin Kur’an-ı Kerim’de yalanın haram kılındığını ve kişinin yalandan kaçınmasını öğütleyen pek çok ayet vardır. Kur’an’da, “... Yalan sözden sakının.”*84’ ve “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?”*85’ gibi ayetlerde yalan yasaklanmakta ve gerçeği söylemeyenler uyarılmaktadır. Yine Kur’an’da kişinin ki­birlenip kendini beğenmesi eleştirilir ve Allah’ın (c.c.) bu gibi kimseleri sevmediği şöyle belirtilir: “Küçüm­seyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah, hiçbir kibirlenen! sevmez.”*86’
‘ 3 Etkinlik Belirleyelim
“(Resulüm!) Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşı­yan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye sakın boyun eğme.” (Kalem suresi, 10- 14. ayetler.)
Yukarıdaki ayetlerde yasaklanan davranışlar nelerdir? Belirleyerek arkadaşlarınızla bunların ni­çin yasaklandığını değerlendiriniz.
Kur’an’da belirlenen ahlak esaslarının temel ilkeleri vardır. Bunlar; yapılan her ahlaki davranışın sırf Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmak amacı İle yapılması, bütün ahlaki eylemlerde samimi ve dürüst olunma­sı, diğerkâmlık (başkalarının hakkını gözetme) ve başkalarına zarar verilmemesidir.

İslam dininde sosyal hayat için “muamelat” kavramı kullanılır. Muameleler, işler, ameller, davranışlar gibi anlamalara gelen muamelat, alım satım, kiralama, şirketler, anlaşmalar, emanetler, kefalet, vasiyet, miras, davalaşma, evlilik, suçlar ve cezalar gibi konularda insanların birbiriyle olan ilişkilerini düzenler. Bireyin toplumla yahut toplumların birbiriyle olan hukuki, idari, ekonomik ve insani ilişkileri de yine mua­melat ilkeleriyle yerine getirilir/87’ Onun için Kur’an-ı Kerim’de yer alan ana konulardan biri de sosyal iliş­kileri (muamelat) düzenleyen ilke ve esaslardır. Bunlar bireyin bireyle, bireyin toplumla veya toplumların birbiriyle olan ilişkilerini düzenleyen ilkelerdir.

Kur’an-ı Kerim’de sosyal hayattaki ilişkilerin nasıl olması gerektiği ile ilgili pek çok ayet vardır. Örneğin sosyal hayatın en küçük birim olan ailede paydaşlar arası ilişkilerin nasıl olması gerektiği ile İlgili husus­lara değinilir. Kur’an’da, ailenin devamlılığı ve fonksiyonlarını yerine getirmesi açısından sağlıklı bir aile içi iletişiminin önemi vurgulanır. Bu bağlamda Kur’an-ı Kerim’de aile içi iletişim ve aile fertleri arasındaki ilişkinin “sevgi” temeli üzerine kurulması öğütlenir. Bunun için eşlerin birbirlerine iyi davranmaları iste­nir/88’ Aile içi iletişimde eşler arasında anlaşmazlıklar olması durumunda tarafların ancak konuşarak, bir­birlerinin fikirlerini öğrenerek yani iletişimin devam ettirilmesi ile sorunların üstesinden gelinebileceğine vurgu yapılır. Örneğin bir ayette şöyle buyrulur: “Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından korkar­sanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur. Şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır.”*89’

Sosyal hayatla ilgili olan konulardan biri de ekonomik ilişkilerdir. Kur’an’da, ekonomik ilişkilerin sağ­lam ve güvenilir esaslar üzerine kurulması öğütlenir. Bu süreci olumsuz etkileyen uygulamalar da yasak­lanır. Bu çerçevede Kur’an, iş ve ticaret hayatında karşılıklı gönül hoşnutluğunu temel ilke olarak koyar. Antlaşmalara ve verilen sözlere bağlılığı emreder. Faizi, haksız kazanç elde etmenin başlıca yolları ola­rak hırsızlığı, rüşveti, ölçü ve tartıda hile yapmayı ve kumar oynamayı yasaklar. Konuyla ilgili bir ayette
Kur'an-ı Kerim ve Özellikle
şöyle buyrulur: “Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken insanla­rın mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hâkimlere (idarecilere veya mahkeme hâkimlerine) vermeyin.”(90) Bir başka ayette ise şöyle buyrulur: “İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam, onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise noksan yapan hilekârlara yazıklar ol­sun!”'91)
Kur’an’da yer alan sosyal hayat ile ilgili konulardan biri de mirastır. Bununla ilgili olarak Kur’an’da pek çok ayette sosyal hayatın bir parçası olarak miras ile İlgili açıklamalar yapılır.<92>
Kur’an-ı Kerim’de borçlanma(93), nafaka(94) 95 96 97 98 99, vasiyet'95’, anlaşmalar'96’ gibi sosyal hayatla ilgili pek çok konuya değinilir. Bu tür konuların Kur’an’da yer almasının sebebi, insanların birbiriyle, bireyin toplumla veya toplumların birbiriyle olan idari, ekonomik, insani ilişkilerini hak ve adalet üzere gerçekleştirmeleri­ni sağlamaktır. Böylece sağlam inanca, ahlaki sorumluluğa dayanan güvenli bir toplum ve huzurlu bir sosyal hayat oluşturmaktır.
2.5. Kıssalar
||| ’ Düşünelim
“Peygamber kıssası” ifadesi sizde neler çağrıştırıyor? Peygamber kıssalarından hangilerini bili­yorsunuz? Arkadaşlarınızla konuşunuz.
Kıssa, Arapça bir kavramdır. Kelime olarak hikâye anlatmak, haber vermek, olay, durum gibi anlam­lara gelir. Terim olarak kıssa, Allah’ın (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de bazı peygamberler, geçmiş milletler, toplu­luklar ve peygamber olmayan kimseler hakkında verdiği gerçek bilgi, olay ve anlatımlara denir.'97’ Günümüz Türkçesinde kendisinden ders alınması gereken hikâye, olay veya anlatımlar da kıssa olarak adlandırılır. Genellikle günlük konuşmalarda kıssa ile hikâye aynı anlamda kullanılmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de anlatılan kıssaların başında, peygamberler ve onların gönderildikleri toplumların hayatları gelir. Allah (c.c.), Hz. Âdem (a.s.) ile Hz. Muhammed (s.a.v.) arasında pek çok peygamber gön­dermiştir. Kur’an’da, gönderilen peygamberlerden bazılarının yaşamış olduğu olaylar, yani kıssaları an­latılır. Bununla ilgili olarak Kur’an’da şöyle buyrulur: “Andolsun, senden önce de peygamberler gön­derdik. Onlardan sana anlattıklarımız da var, anlatmadıklarımız da var...”'98’ Kur’an’da anlatılan kıs­saların hikâye vb. anlatımlardan farkı ise yaşanmış olaylar olmasıdır. Kur’an’da şöyle buyrulur: “Biz sa­na onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz...”'99’
Kur’an’da peygamber kıssalarının yanı sıra geçmişte yaşamış bazı toplumlar ve peygamber olmayan kimselerin de kıssaları yer alır. Örneğin Hz. Meryem (a.s.), Hz. Lokman (a.s.), Ashab-ı Kehf kıssaları bunlardandır.

Kur’an’da anlatılan kıssaların temel amacı, insanların ibret almalarını sağlamaktır. Yoksa tarihî bir ola­yın yalın bir biçimde anlatılması amaçlanmamıştır. Bu durum Kur’an’da pek çok ayette belirtilir. Bir ayet­
te şöyle buyrulur: “Andolsun ki onların kıssalarında akıl sahipleri için ibret vardır...”(100)

Kur’an-ı Kerim’deki kıssalar, bütün peygamberlerin gönderiliş amacının ve davetinin aynı olduğunu bildirir. Bu amaç, insanları tek bir Allah’a (c.c.) inanıp ona ibadet etmeye ve salih ameller işleyip kötü dav­ranışlardan kaçınmaya çağırmaktır. Kur’an’da, bütün peygamberlerin davetinin ortak olduğu ile ilgili bir ayette şöyle buyrulur: “Medyen halkına da kardeşleri Şu’ayb’ı peygamber gönderdik. O, şöyle de­di: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilahınız yoktur... Ey kavmim! Ölçü­yü ve tartıyı adaletle tam yapın. İnsanların eşyalarını (mallarını ve haklarını) eksiltmeyin. Yeryü­zünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”(101)
Hz. Âdem’den (a.s.) Hz. Peygamber’e (s.a.v.) kadar gönderilen bütün peygamberlerin insanlığa ge­tirdiği mesajın ortak amacı;
İnsanın hem bu dünyada hem de ahirette mutluluğunu sağlamak,
İnsanlara yükselme, gelişme ve medeni bir toplum olma yollarını göstermek,
Bireyi, kendisi ve çevresiyle uyum içinde bir hayata hazırlamak,
Toplumda dayanışmayı ve adaleti gerçekleştirmek, hak ve hukuka yürekten bağlı, özgür ve er­demli bir toplum meydana getirmektir.
Peygamberler bu ortak amacı gerçekleştirecek inanç, ibadet ve ahlakla ilgili temel ilkeler getirmişler­dir. İşte kıssalar, bu ilkelere uyan toplumların nasıl varlıklarını devam ettirdiklerinden bahseder. Allah’a (c.c.) isyan eden, başkalarının hak ve hukukuna saygı göstermeyen toplumların nasıl yok olduklarını, in­sanların ibret almaları için anlatır.

Kur'an-ı Kerim ve Özellikleri 5. ünite
Kur’an, insanı toplum içindeki bütün yönleriyle ele alır. Onun ahlaklı bir varlık olmasını amaçlar. Bu­nun için özellikle peygamber kıssaları yoluyla güzel ahlakın pratik örneklerini verir. Bu çerçevede Kur’an’da bireysel ahlaktan toplum ahlakına, iş ahlakından aile ahlakına kadar hayatın bütün boyutları ele alınır ve bireye bir ahlaki yaşam tarzı sunulur. Örneğin Kur’an’dakl Yusuf kıssası, İslam’ın ahlaki il­ke, esas ve değerlerinin insanın bütün ilişkileriyle ele alındığı en güzel örneklerden biridir.
Kur’an’dakl kıssalarda olayların bütün ayrıntıları değil, yalnızca insanlara ibret ve örnek olabilecek kı­sımları anlatılır. Örneğin Hz. Lokman (a.s.) kıssasında, onun yaşadığı yer ve zamandan hiç söz edilmez. Hz. Lokman (a.s.) sadece örnek bir baba modeli olarak sunulur/102’
Kur’an kıssalarında, geçmişte yaşamış toplum ve peygamberlerin karşılaştıkları sıkıntı ve zorluklar da anlatılır. Bu kıssalarda peygamberlerin ve inananların Allah’a (c.c.) iman, güven, sabır ve gayretle kötülük­lerin üstesinden nasıl geldikleri bildirilir. Diğer taraftan Allah’a (c.c.) inanmayanların, ona ortak koşanların, kötü davranışlarda bulunanların da nasıl kötü bir sonla karşılaştıkları haber verilir. Örneğin Hz. Musa (a.s.) kıssasında, onun getirdiği buyruklara Inanmayıp kötülük yapan Firavun ve etrafındakilerln Kızıldeniz’de bo­ğuldukları, Hz. Musa (a.s.) ile ona inananların ise Allah’ın (c.c.) yardımıyla kurtuldukları anlatılır/103’
| ’ Etkinlik Kıssa anlatıyorum
Kur’an-ı Kerim’de yer alan bir kıssayı araştırıp sınıfta arkadaşlarınıza anlatınız.
Kur’an’daki kıssalarda, bizlerin nasıl bir insan ve toplum olmamız gerektiği bildirilir. İyinin ve doğru­nun ne olduğu örneklenir. Böylece Kur’an’da yer alan kıssalar aracılığıyla Allah’ın (c.c.) yapmamızı iste­diği ve yasakladığı şeyleri daha iyi öğrenir ve onlardan ders alırız.
| □ Etkinlik Örnekler buluyoruz
Bir Kur’an-ı Kerim mealinin alfabetik indeks kısmını inceleyerek Kur’an-ı Kerim’in ana konularıyla ilgili birer ayet bulunuz. Bulduğunuz örnekleri arkadaşlarınızın bulduklarıyla birleştirip değerlendiriniz.

3. Kur’an-ı Kerim’in Temel Özellikleri
Allah’ın (c.c.) bütün insanlığa Hz. Peygamber (s.a.v.) vasıtasıyla gönderdiği Kur’an-ı Kerim’in bazı te­mel özellikleri vardır. Bunlar, Kur’an’ın temel eğitici nitelikleri olarak da adlandırılabilir. Çünkü Kur’an, Al­lah’a (c.c.) inanıp ona ibadet eden, ahlaklı, üretken ve kişilikli bireyler yetiştirmeyi amaçlar. Kur’an’ın isim­leri incelendiğinde de onun bu hedefi kolayca görülür. Örneğin Kur’an’ın Hüdâ (Kılavuz), Beyan (Açıkla­ma), Nur (Işık), Zikir (Hatırlatma), Furkan (İyiyi kötüden ayıran), Mev’iza (Öğüt) gibi isimleri onun eğitici yönünü simgeler.
Kur’an-ı Kerim’in temel özelliklerinin başında insanı iyiye, doğruya, güzele yönlendirip kötülüklerden sa­kındırması, açıklayıcı olması, yol göstermesi, insanı düşünmeye ve aklını kullanmaya yöneltmesi gelir.

5. Ünite Kur'an-ı Kerim ve Özellikleri
3.1. Kur’an İyiye, Doğruya, Güzele Yönlendirir, Kötülüklerden Sakındırır
’ Düşünelim

Kur’an-ı Kerim’in temel amaçlarından biri ahlaklı bireyler yetiştirmektir. Ahlaklı kişi iyi, doğru, yararlı, gü­zel davranışlarda bulunup kötü tutum ve davranışlardan kaçınan kimsedir. Onun için Kur’an, insanın iyi, doğru ve güzel davranışlarda bulunup kötü davranışlardan kaçınmasını öğütler. Bir ayette şöyle buyrulur:
“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder. Hayâsızlığı, fenalık ve az­gınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”(104>

Kur’an’ın pek çok ayetinde insanın tüm canlıları sevmesi, dürüst ve temiz olması istenir. Başkalarının haklarına saygı göstermesi, yoksulu, kimsesizi koruması, anne ve babasına saygılı olması, evrendeki gü­zelliklere zarar vermemesi öğütlenir. Sabırlı, cömert, affedici, iffetli, mütevazı, müsamahakâr, merhametli, adaletli vb. olması tavsiye edilir. Kur’an’ın kişiyi iyiye, doğruya ve güzele yönlendirdiği ayet gruplarından bi­ri, Hz. Lokman’ın (a.s.) oğluna verdiği öğütlerde yer alır. İlgili ayetlerde iyiye, doğruya ve güzele yönlendir­me ile ilgili olarak şöyle buyrulur: “İnsana da anne babasına iyi davranmasını emrettik... Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol... Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbür-lenerek yürüme!.. Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt...”005*

Kur’an, kişinin niyetinden konuşmalarına, ya­pacağı işlere, elde edeceği sonuçlara varıncaya kadar her konuda güzel davranmasını ister ve güzel olanı öğütler. Bir ayette şöyle buyrulur: “Kullarıma söyle: (İnsanlara karşı) en güzel sözü söylesinler...”006’
Kur’an-ı Kerim’de, Allah’ın (c.c.) iyilik edip doğru ve güzel davranışlarda bulunanları sevdi­ği bildirilir. Bir ayette şöyle buyrulur: “...İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.”007* Diğer taraftan iyilik edip doğru ve güzel davranış­larda bulunanların ödüllendirileceği şöyle haber verilir: “Şüphesiz, Rabb’imiz Allah’tır deyip sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vadolunan cennetle sevinin! derler.”008*

Kur'an-ı Kerim ve Özellikleri 5. ünite
Kur’an, insana iyi, doğru, güzel iş ve davranışlar yapmayı öğütlerken “...Kötülüklere, bunların açı­ğına da gizlisine de yaklaşmayın...”(109) 110 buyurarak onu kötülüklerden sakındırır. Bu çerçevede insanın yalan, hile, gıybet, dedikodu, kibir, hırsızlık, iftira, cana kıymak, içki, kumar vb. kötü davranışları ve alış­kanlıkları yapmasını yasaklar. Örneğin Kur’an, “Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edi­nen herkesin vay haline!”(110>, “Kim kasıtlı veya kasıtsız bir günah kazanır da sonra onu bir suçsu­zun üzerine atarsa, muhakkak ki büyük bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.”(111) 112 113 114 115 116 117 118, “Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araş­tırmayın...”0121 ve “İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam, onlara vermek için ölçüp tarttık­larında ise noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun!”(113> gibi pek çok ayette insanları kötü fiil ve dav­ranışlar yapmaktan sakındırır. Bu davranışları yapanların sonlarının iyi olmayacağı konusunda onları uyarır.
Kur’an, iyilikle kötülüğün bir olmayacağını belirtiri1141 ve güzel ahlaklı bireylerden oluşan bir toplum oluşturmak için de kötülükte değil, iyilikte yardımlaşmayı şöyle tavsiye eder: “...İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah’a karşı gelmekten sakının...”0151
e Etkinlik Mesaj nedir?
“Gerçekten bu Kur’an en doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan mü’minler için büyük bir mükâfat olduğunu ve ahirete inanmayanlar için elem dolu bir azap hazırladığımızı müjdeler.” (İsrâ suresi, 9-10. ayetler.)
Yukarıdaki ayetlerde verilmek istenen mesaj nedir? Arkadaşlarınızla belirleyerek değerlendiriniz.

Kur’an-ı Kerim’in temel özelliklerinden biri açıklayıcı olmasıdır. Kur’an’ın isimlerinden biri olan “Be­yan”, açıklamak, açık söylemek, anlatmak, bildirmek demektir. Bununla ilgili bir ayette şöyle buyrulur: “Bu (Kur’an), insanlar için bir açıklama, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için bir hidayet ve bir öğüttür.”0161 Bu bağlamda Kur’an, kendini “Mubin” yani apaçık, açıklayan bir kitap olarak nitelendirir.0171 Kur’an ayetlerinin temel nitelikleri, onların apaçık olmalarıdır. Bununla ilgili olarak Kur’an’da, “Andolsun, biz size açıklayıcı ayetler... indirdik.”0181 buyrulur.
Kur’an, Allah (c.c.) tarafından gönderilen aydınlatıcı bir açıklamadır. O, dinî ve ahlaki konulardaki

Kur'an-ı Kerim ve Özellikleri 5. ünite
Kur’an, insana iyi, doğru, güzel iş ve davranışlar yapmayı öğütlerken “...Kötülüklere, bunların açı­ğına da gizlisine de yaklaşmayın...”(109) 110 buyurarak onu kötülüklerden sakındırır. Bu çerçevede insanın yalan, hile, gıybet, dedikodu, kibir, hırsızlık, iftira, cana kıymak, içki, kumar vb. kötü davranışları ve alış­kanlıkları yapmasını yasaklar. Örneğin Kur’an, “Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edi­nen herkesin vay haline!”(110>, “Kim kasıtlı veya kasıtsız bir günah kazanır da sonra onu bir suçsu­zun üzerine atarsa, muhakkak ki büyük bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.”(111) 112 113 114 115 116 117 118, “Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araş­tırmayın...”0121 ve “İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam, onlara vermek için ölçüp tarttık­larında ise noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun!”(113> gibi pek çok ayette insanları kötü fiil ve dav­ranışlar yapmaktan sakındırır. Bu davranışları yapanların sonlarının iyi olmayacağı konusunda onları uyarır.
Kur’an, iyilikle kötülüğün bir olmayacağını belirtiri1141 ve güzel ahlaklı bireylerden oluşan bir toplum oluşturmak için de kötülükte değil, iyilikte yardımlaşmayı şöyle tavsiye eder: “...İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah’a karşı gelmekten sakının...”0151
e Etkinlik Mesaj nedir?
“Gerçekten bu Kur’an en doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan mü’minler için büyük bir mükâfat olduğunu ve ahirete inanmayanlar için elem dolu bir azap hazırladığımızı müjdeler.” (İsrâ suresi, 9-10. ayetler.)
Yukarıdaki ayetlerde verilmek istenen mesaj nedir? Arkadaşlarınızla belirleyerek değerlendiriniz.

Kur’an-ı Kerim’in temel özelliklerinden biri açıklayıcı olmasıdır. Kur’an’ın isimlerinden biri olan “Be­yan”, açıklamak, açık söylemek, anlatmak, bildirmek demektir. Bununla ilgili bir ayette şöyle buyrulur: “Bu (Kur’an), insanlar için bir açıklama, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için bir hidayet ve bir öğüttür.”0161 Bu bağlamda Kur’an, kendini “Mubin” yani apaçık, açıklayan bir kitap olarak nitelendirir.0171 Kur’an ayetlerinin temel nitelikleri, onların apaçık olmalarıdır. Bununla ilgili olarak Kur’an’da, “Andolsun, biz size açıklayıcı ayetler... indirdik.”0181 buyrulur.
Kur’an, Allah (c.c.) tarafından gönderilen aydınlatıcı bir açıklamadır. O, dinî ve ahlaki konulardaki açıklamaları ile insanlığı aydınlatır. Örneğin inanç esaslarını, ibadet ve güzel ahlak ilkelerini açıklar. Kişinin Allah’a (c.c.), diğer insanlara ve varlıklara karşı görev ve sorumluluklarını bildirir. İnsanları ölümden sonraki hayat hakkında aydınlatır. Kıyametin kopuşu, ahiret hayatı, cennet ve cehennem ile il­gili açıklamalarda bulunur. İnsanın bu dünyada yaptığı iyilik­lerin ve kötülüklerin karşılığını ahirette göreceğini belirtir. İyi­lik yapan ve güzel davranışlarda bulunanların cennete gide­ceğini müjdeler. Kur’an, insanın ihtiyacı olan ilke ve esasla­rın hepsiyle ilgili açıklamalar yapar. Bir ayette şöyle buyuru­lur: “...Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık...”(119) 120 121 122 123
Kur’an-ı Kerim’in açıklamaları tüm insanlık içindir. Her in­san eğitim, kültür ve yetişkinlik düzeyine göre ondan yarar­lanabilir. Kur’an, açıklamalarından gereği gibi yararlanabile­ceklerin ise gerçeği tam olarak bilmek isteyenler*120*, aklını kullanıp düşünüp anlamaya çalışanlar*1211, ders alabilen­ler*1221, doğru yolu bulmak isteyenler*1231 olduğunu bildirir.
Kur’an-ı Kerim, açıklayıp aydınlatırken örnekler vererek insanın hem aklına hem gönlüne hitap eder. O, açıklamala­rıyla insanı bilgilendirir. İnanıp iyi ve güzel davranışlarda bu­lunmasını hedefler. Kur’an-ı Kerim’deki açıklamaların amaç­ları insanların;

Öğüt almaları,
♦ Hatırlamaları,
Düşünmeleri,
Anlamaları,
Doğruya yönelmeleri,
Doğrudan şaşmamaları,
Allah’a (c.c.) şükretmeleridir.

Kur’an-ı Kerim’deki açıklamaların en önemli sebeplerinden biri de insana; insan-Allah, insan-insan, insan-evren ve Allah-evren ilişkisi konusunda yol göstermek içindir.



Kur’an, insanı, insan-Allah (c.c.) ilişkisi konusunda aydınla­tıp yol gösterir. İnsanla Allah (c.c.) arasında karşılıklı bir ilişki vardır. Öncelikle Kur’an, insana Allah’ı (c.c.) tanıtır. Buna göre insanı yaratan, evrenin en seçkin varlığı yapan*1241, yaşatan ve yeniden diriltecek*1251 olanın Allah (c.c.) olduğunu bildirir. Kur’an, insanın yaratılmasındaki temel amacın ise Allah’ın (c.c.) varlığını tanımak, ona inanmak, yalnızca ona kulluk et­mek olduğunu belirtir.124 125 (126) Bu bağlamda Kur’an’da, insan-Allah (c.c.) ilişkisi konusunda aydınlatıcı bilgiler yer alır. İnsandan yalnızca Allah’a (c.c.) inanıp ibadet etmesi, ona sığınması ve ondan yardım dilemesi istenir. İnsanın akıllı, irade sahibi bir varlık olduğu ve davranışlarından sorumlu tutulacağı bildirilir. İnsanın iyi davranışlara yönelip kötü davranışlardan sakınma­sı gerektiği öğütlenir.

5. Ünite Kur'an-ı Kerim ve Özellikleri
Kur’an’da, insanla Allah (c.c.) arasındaki ilişkinin sürekli olmasının gerekliliği de vurgular. Kur’an’a gö­re Allah(c.c.), insana çok yakındır. İnsanın her yaptığını görür, bilir ve işitir. İnsan isteklerini her zaman Allah’a (c.c.) iletebilir. Bunu yapmak için bir aracıya ihtiyacı yoktur. Bu konuda Kur’an’da şöyle buyrulur: “Kullarım, beni senden sorarlarsa (bilsinler ki) gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uy­sunlar, bana iman etsinler.”(127> Kur’an, insan-Allah (c.c.) arasındaki ilişkinin kesilmemesi için hata yap­tığında ne kadar kusurlu olursa olsun insanın Allah’tan (c.c.) bağışlanma dilemesini ve hiçbir zaman ümi­dini kesmemesini öğütler.127 (128) 129 130
' ’ Etkinlik Önemi ne?
İnsan-Allah (c.c.) ilişkisinde duanın yeri ve önemi nedir? Arkadaşlarınızla değerlendiriniz.
Kur’an, insan-insan ilişkisi konusunda yol gösterir.
Kur’an, insanın insanla ilişkisi konusunda da yol gösterir. Kur’an’da insanın yapması gereken davra­nışlar ve uyması gereken ahlak ilkeleri belirtilir. Kaçınılması gereken davranış ve alışkanlıklar da açıkça bildirilir. Kur’an, insanların birbiriyle ilişkilerini sevgi, saygı, kardeşlik, adalet, paylaşma, yardımlaşma vb. değerler üzerine kurmalarını öğütler. Buna göre insan, başkalarının haklarına saygılı olmalı, haksızlık yapmaktan kaçınmalıdır. Anne ve babasını, kardeşlerini sevmeli ve saymalıdır. Yakınlarına, komşuları­na karşı iyi davranışlarda bulunmalıdır. Kimseyi incitmemen, zor durumda kalan insanların yardımına koşmalıdır. Başkalarının eksik ve kusurlarını araştırmaman, dedikodu ve iftiradan kaçınmalıdır. Doğru sözlü olup yalandan uzak durmalıdır.
‘ ’ Etkinlik Tartışalım
İnsanın insanla ilişkisinde ahlaki değerlere ve toplumsal kurallara uyulmazsa ne gibi olumsuzluk­lar ortaya çıkabilir? Arkadaşlarınızla tartışınız.
Kur’an, insan-evren ilişkisi konusunda yol gösterir.
Kur’an, insan-evren ilişkisi konusunda da yol gösterir. Kur’an, evrenden söz ederken insanın evren­le ilişkisini öne çıkarır. Buna göre evrende yaşama ortamı oluşturulmuş ve tüm varlıklar insanın hizme­tine verilmiştir.029’ Evrende insanın gereksinim duyacağı her şey vardır. Karalar, denizler, ırmaklar, dağ­lar, bitkiler, hayvanlar, madenler, yeryüzünde ne varsa hepsi insanın yararlanması içindir. Kur’an, insa­nın evrenle ilişkisini de sevgi ve dostluk temelleri üzerine kurmasını ister. Çünkü evren, insana emanet edilmiştir. İnsan, hizmetine sunulan evreni koruyup kollamakla yükümlüdür. Evrenin insanın hizmetine verilmiş olması, ona evrendeki varlıkları bilinçsizce kullanma hakkını asla vermez. Aksi takdirde doğa, insana hizmet etmekten çıkar ve ona zarar vermeye başlar. Bununla ilgili olarak Kur’an’da şöyle buyru­lur: “İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.”(130> I—■ ,
c , Etkinlik Tartışalım
Doğayı niçin sevmeli ve korumalıyız? Arkadaşlarınızla tartışınız.

Kur’an, Allah-evren ilişkisi konusunda yol gösterir.
Kur’an’ın önemli konularından biri de Allah (c.c.) evren ilişkisidir. Kur’an, bu konuda da insana yol gös­terir. Kur’an’a göre Allah’ın (c.c.) evrenle ilişkisi yaratmayla başlamıştır. Evrende bulunan her şeyi yara­tan Allah’tır (c.c.).(131) Evrende her şey, belli bir ölçü ve düzen içerisinde yaratılmıştır.(132) Allah (c.c.), ev­rene pek çok yasa koymuştur. Evrendeki bütün canlılar ve cansızlar, Allah’ın (c.c.) koyduğu yasalara gö­re varlıklarını sürdürür. Örneğin yağmurun yağışı, rüzgârın esişi kanunlara bağlıdır. İnsanların doğup bü­yümeleri hep evrendeki yasalara göredir. Doğadaki yasalar da varlıklarını Allah’a (c.c.) borçludurlar. Çün­kü yasaların sürekli işler hâlde olması da bir güçle sağlanır.

Doğadaki yasalar işleyişlerini Allah’ın (c.c.) gücünden alırlar. Çünkü Allah (c.c.), evrenle ilişkisini bir an bile kesmez. Kur’an’ın ifadesiyle, “...O’nu ne bir uyuklama tutabilir ne de bir uyku... O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gök­leri ve yeri koruyup gözetmek O’na güç gelmez. O, yücedir, büyüktür.”(133) Evrendeki bütün yeni olu­şumlar, yine Allah’ın (c.c.) programlamasıyla gerçekleşir. Allah (c.c.), evreni yaratıp bir kenara çekilmemiş­tir. O, her an canlı ve etkindir.<134) Evrenin yaşamı, Allah’ın (c.c.) elindedir. Kıyamet günü, evrende değişim gerçekleşecektir. O gün, evrende yeni bir düzen ve hayat başlayacaktır. Allah (c.c.) evren ilişkisini bilmek, bizim davranışlarımızı olumlu yönde etkiler. Allah’ın (c.c.) gücünün ve bilgisinin sınırsızlığını daha iyi kav­ramamıza yardım eder. Bu da onun öğütlerine ve yönlendirmelerine özenle kulak vermemizi sağlar.
‘ , Etkinlik İlişkilendirelim

3.4. Kur’an İnsanı Aklını Kullanmaya ve Düşünmeye Yöneltir
’ Düşünelim
Sizce Kur’an, insanı niçin aklını kullanmaya ve düşünmeye yöneltir? Arkadaşlarınızla tartışınız.

Akıl, sadece insanda var olan ve onun yararlı ile zararlıyı, iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini ayırt etmesine yarayan, ona düşünme, kavrama ve bilgi elde etme gücü veren yetiye denir. Akıl, insanı diğer varlıklardan ayıran bir nimettir. Varlığın anlaşılmasının yanı sıra Allah-insan-evren ilişkisini anlayan, sorumluluğun te­mel şartı olan emir ve yasakları kavrayabilen önemli bir yetidir. Akılla din ve dünya işleri idare edildiği gibi yaradılışın incelikleri de anlaşılır. Emir ve yasaklarda­ki hikmet kavranır ve iman edilir. Aklı kullanmanın en önemli göstergesi de düşünmektir. İnsan, ancak dü­şünerek iyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı ve güzelle çir­kini birbirinden ayırabilir. Yararlı ve zararlı olanın far­kına varabilir.

“Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek isteme­diler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi...” (Ahzâb suresi, 72. ayet.)
Sizce insana emanetin verilmiş olmasının sebebi nedir? Arkadaşlarınızla yorumlayınız.

Kur’an, vahyin yanı sıra gerçek ve doğru bilgiye şartlanmamış akıl ile ulaşabileceğini belirtir. Bunun için Kur’an’da, insandan aklını kullanması ve düşünmesi istenir. Kur’an’ın pek çok ayetinde, “...Aklınızı kullanmıyor musunuz?”(135) 136 137, “...Hiç düşünmez misiniz?”(136> gibi uyarılar vardır. Bu türden uyarılar, Kur’an’ın akla ve onu kullanmaya, anlamaya, düşünmeye verdiği önemin göstergesidir. Onun için Kur’an’da insan, evrenin yaratılışı hakkında düşünmeye ve incelemeye teşvik edilir. Böylece evrende var olan sistemleri, canlı ve cansız varlıkları inceleyen, gördükleri üzerinde düşünen ve araştıran her insan, Allah’ın (c.c.) üstünlüğünü, ilmini ve sonsuz gücünü tanımaya başlar. Kur’an’da, dünya üzerinde geçmişte yaşamış topluluklar örnek verilerek bunlar üzerinde düşünüp dersler çıkarılması istenilir. İnsanın dikkati doğa olaylarına çekilerek ona aklını kullanması öğütlenir. Bu konuyla ilgili olarak Kur’an’da şöyle buyrulur: “Şüphesiz, göklerin ve yerin yaradılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökyüzünden indirip kendisi ile ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında... düşünen bir toplu­luk için deliller vardır.”(137>

Kur'an-ı Kerim ve Özellikleri 5. ünite
Kur’an’da, aklını kullanan, düşünen ve içinde bulunduğu durumdan ders çıkaranlar övülürken tam ter­si davranışta bulunanlar uyarılır. Konuyla İlgili bir ayette şöyle buyrulur: “...Bunları ancak bilgi sahibi olanlar düşünüp anlar.”(138> Yine bundan dolayı zanna uymak aklın kullanılmaması anlamına geldiği için “Onların çoğu ancak zannın ardından gider. Oysa zan, hak namına hiçbir şeyin yerini tutmaz...”138 (139) 140 ayetiyle zanna uyanlar yani kendisine gelen bilginin doğruluğunu araştırmayan, akıl süzgecinden geçir­meyen kimseler eleştirilir.
Kur’an, insanın aklını kullanmasını ve özgür bir şekilde düşünmesini ister. Araştırmayı ve doğru bilgiye ulaşmayı emreder. Çünkü insanı gerçek anlamda özgür kılan ve ona tam anlamıyla kişilik kazandıran aklını kullanabilmesidir. Bu özellik, doğru inanç ve doğru davranışlarla birleşince güzel bir hayat filizlenir. İnsan aklını kullanmadan yaşamını insanca devam ettiremez. Nitekim Kur’an, aklı kullanmamanın olumsuz sonuçlar doğuracağını şöyle bildirir: “...Allah, azabı akıllarını (güzelce) kul­lanmayanlara verir.”(140>
' , Etkinlik Değerlendirelim
“...De ki: ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’ Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.” (Zümer suresi, 9. ayet.)
Yukarıdaki ayeti, Kur’an’ın aklı kullanmaya, bilgiye ve düşünmeye verdiği önem açısından arka­daşlarınızla değerlendiriniz.
Kur’an-ı Kerim iyiye, doğruya, güzele yönlendirip kötülüklerden sakındırır. Açıklayıcı ve yol gösterici olması, insanı aklını kullanmaya ve düşünmeye yöneltmesi gibi temel özellikleri ile insanın hayatını an­lamlandırmasını amaçlar. Çünkü insan düşünen, sorgulayan, özgürce kararlar verebilen bir varlıktır. Evrenin ve kendisinin varoluşu, amacı gibi konuları merak eder. Kendisinin bu dünyadaki yerini, değerini ve nasıl yaşaması gerektiğini bilmek ister. Ölümden sonra bir yaşamın olup olmadığını sorgular. Bunların cevaplarını bilmeden onun yaşamını anlamlandırması kolay değildir.
Kur’an’da, insanın nasıl bir varlık olduğu, evrendeki konumu, niçin yaratıldığı, sorumluluğunun ve so­nunun ne olacağı gibi konularda ona bilgiler verilir. Örneğin Kur’an’da, insanın üstün özelliklere sahip bir varlık olduğu belirtilir. Evrendeki her şeyin onun hizmetine sunulduğu vurgulanır. Dünya hayatının iyi de­ğerlendirilmesi gerektiği bildirilir. İyi davranışların neler olduğu, bunlara yönelen kişilerin ödüllendirilece­ği haber verilir. Bütün bunları bilmek, insanın hayatını anlamlandırmasına katkı sağlar. İnsan buna göre davranışlarına yön verir, huzurlu ve mutlu olmaya çalışır.
Ffl ' Etkinlik Sıra Sizde
Size göre Kur’an, insanın hayatını anlamlandırmasına nasıl katkı sağlar? Arkadaşlarınızla değer­lendiriniz.

4. Bir Peygamber Tanıyorum: Hz. Nuh (a.s.)
Hz. Nuh (a.s.), Kur’an-ı Kerim’de geniş bir şekilde tanıtılan peygamberlerden biridir. Kur’an’da, pey­gamberlik dönemindeki mücadelesiyle İlgili yirmi sekiz surede hakkında bilgi verilmiş ve kırk üç yerde is­men zikredilmiştir. Kur’an’ın yetmiş birinci suresi onun adını taşır ve baştan sona onun tevhit mücadelesini anlatır. Hz. Nuh (a.s.), Hz. İdris’den (a.s.) sonra Babil bölgesindeki bir topluma peygamber olarak gön­derilmiştir. Kendisinin marangozluk yaparak hayatını kazandığı rivayet edilir. Kur’an’da yer alan ayetle­re göre Hz. Nuh’un (a.s.) kıssası özetle şöyledir:
Hz. Nuh’un (a.s.) kavmi, daha önceki peygamberlerin gösterdiği doğru yoldan ayrılmış, kötülüklere dalmıştı. Güçlüler zayıfları eziyordu. İnsanlar elleriyle yaptıkları putlara tapıyorlardı. İşte böyle bir zaman­da Allah (c.c.), Hz. Nuh’u (a.s.) peygamber olarak görevlendirdi. Allah’tan (c.c.) aldığı vahiyle tebliğde bulunan Hz. Nuh (a.s.), puta tapan ve Allah’a (c.c.) şirk koşan kavmini, “...Ey kavmim! Şüphesiz, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah’a ibadet edin. O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin...”041 ’ diyerek Allah’a (c.c.) inanıp ibadet etmeye çağırdı. Bu davranışlarından dolayı başlarına gelebilecek kötü bir son konu­sunda uyardı. Hz. Nuh’un (a.s.) bu davetine ve uyarısına karşılık kavminin ileri gelenleri, onu ve berabe­rindekileri küçümseyerek, “...Biz, senin ancak bizim gibi bir insan olduğunu görüyoruz. İlk bakışta sana uyanların da ancak en aşağılıklarımızdan ibaret olduğunu görüyoruz. Sizin bize karşı her­hangi bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine sizin yalancı kimseler olduğunuzu sanıyo­ruz...”042) dediler. Hz. Nuh (a.s.) onlara, “Size ben, ‘Allah’ın hâzineleri yanımdadır.’ demiyorum; gay- bı da bilmem. ‘Ben bir meleğim.’ de demiyorum. Sizin hor gördüğünüz kimseler için ‘Allah, onla­ra asla hiçbir hayır vermez.’ de diyemem. Allah, onların içlerindekini daha iyi bilir. Böyle bir şey söylersem, o zaman ben gerçekten zalimlerden olurum.”043) diye cevap verdi.
Hz. Nuh’un (a.s.) cevabı karşısında söyleyecek bir söz bulamayan kavmi, ukalaca bir tavır takınarak “...Ey Nuh! Bizimle tartıştın ve tartışmayı uzattın. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi kendisiy­le bizi tehdit ettiğin azabı getir.”°44> dediler. Hz. Nuh (a.s.), kavminin kötü davranışına rağmen, onları doğru yola çağırmaya azimle devam etti. Onun kararlılığı karşısında kavmi, davasından vazgeçmezse onu taşa tutmakla tehdit etti.141 142 143 144 (145) 146 147 148 Kavminin onu yalancılıkla suçlaması neticesinde tebliğden alıkonulan046’ Hz. Nuh (a.s.), Allah’a (c.c.), “...Ey Rabb’im! Ben yenilgiye uğradım, yardım et...”°47> diye dua etti.
Oldukça uzun süre kavminin arasında kalan048’ Hz. Nuh (a.s.), onları ikna edemeyince çaresiz bir şe­kilde Allah’a (c.c.) yönelerek şöyle dedi: “Ey Rabb’im! Gerçekten ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim. Fakat benim davetim ancak onların kaçışını artırdı. Kuşkusuz sen onları bağışlaya-
sın diye kendilerini her davet edişimde parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründü­ler, inanmamakta direndiler ve büyük bir kibir gösterdiler.”*149’ Bunun üzerine Allah (c.c.), Hz. Nuh’a (a.s.) şöyle vahyetti: “Gözetimimiz altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulmedenler hakkında bana bir şey söyleme. Çünkü onlar suda boğulacaklardır.”*150’ Bu emir üzerine Hz. Nuh (a.s.), kav­minin gözleri önünde gemiyi yapmaya başladı. Gemi tamamlandığında aşırı derecede yağmur yağma­ya başladı.*151’ Hz. Nuh (a.s.), Allah’tan (c.c.) aldığı vahiyler doğrultusunda her canlıdan bir çifti ve iman etmiş bir avuç mümini*152’ “...Binin ona. Onun yüzüp gitmesi de durması da Allah’ın adıyladır. Şüp­hesiz Rabb’im çok bağışlayandır, çok merhamet edendir...”*153’ diyerek gemiye yükledi.Her tarafı sular kapladı. Gemi, dağ misali dalgalar arasında onları götürürken Hz. Nuh (a.s.), kendi­sine inanmayan oğluna inkâr edenlerden olmamasını söyleyip gemiye binmesi için seslendi.*154’ Oğlu, “... Ben, kendimi sudan koruyacak bir dağa sığınacağım’ dedi. Nuh, ‘Bugün Allah’ın rahmet ettik­leri hariç, O’nun azabından korunacak hiç kimse yoktur.’ dedi. Derken aralarına dalga giriverdi de oğlu boğulanlardan oldu.”*155’ Oğlu ile birlikte karısı ve diğer inanmayanlar tufanda boğulup gittiler.*156’
5. Ünite Kur'an-ı Kerim ve Özellikleri
Bir rivayete göre yüz elli, başka bir rivayete göre de yüz seksen gün süren tufan nihayet Allah’ın (c.c.) emri ile sona erdi.(157) Sular çekildi ve Hz. Nuh’un (a.s.) gemisi Cudi Dağı üzerine oturdu.(158) Tufandan sonra Hz. Nuh (a.s.) ve yanındakiler kendilerine evler yaparak yeniden yeryüzüne yerleştiler. İnsanlık, bu olaydan sonra yeniden çoğalmaya başladığından Hz. Nuh (a.s.), Hz. Âdem’den (a.s.) sonra insanla­rın ikinci atası oldu. Onun için Hz. Nuh’a (a.s.) “İkinci Âdem” denir.
Kur’an’da geçen Cudi’nin ülkemiz sınırları içinde bulunan Cudi Dağı olup olmadığı ya da Kur’an’da sözü edilen Cudi’nin neresi olduğu konusunda kesin bir bilgi yoktur. Fakat bu konuda çalışan kimseler Hz. Nuh’un (a.s.) gemisini arama çabasından vazgeçmemişlerdir.
Hz. Nuh (a.s.), Kur’an’da bildirildiği üzere 950 yıl yaşamıştır.(159) Kabrinin nerede olduğu bilinmemek­le birlikte ona nispet edilen makam ve kabirler vardır.
Kur’an’da, Hz. Nuh’un (a.s.) inanan(160), çok şükreden061’, mübarek062’, iyilik yapan063’ bir kul olduğu haber verilir. O, peygamberliği boyunca pek çok sıkıntı ve zorluk ile karşılaşmış ve bunların üstesinden Allah’a (c.c.) olan inancı ve güveni ile gelmiştir. Kur’an’da güçlükler karşısında sergilediği sabır, insanla­ra örnek olarak gösterilir.064’
Hz. Nuh (a.s.) kıssasından çıkarılabilecek pek çok ders vardır. Öncelikle, onun sahip olduğu inanç, sabır, kararlılık, iyilik yapmak gibi erdemler, her insanın sahip olması gereken özelliklerdir. Diğer taraftan Allah’a (c.c.) inanıp güzel davranışlarda bulunmak, insanı pek çok olumsuz sonuçlardan korur.
‘ ’ Etkinlik Sıra sizde
Sizce Hz. Nuh’un (a.s.) kıssasından çıkarılabilecek mesajlar nelerdir? Arkadaşlarınızla belirleye­rek değerlendiriniz.

’ »ilgilerimizi Ölçelim
A. Aşağıdaki soruları cevaplayınız.
1. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünnetinin İslam’ı anlamadaki yeri ve önemi nedir? Örneklerle açıkla­yınız.
2. Kur’an-ı Kerim’in ana konuları nelerdir? Listeleyiniz.
3. Kur’an-ı Kerim’de sosyal hayat İle ilgili hangi konulardan bahsedilir? Belirtiniz.
4. Kur’an-ı Kerim’in temel eğitici nitelikleri nelerdir? Sıralayınız.
5. Kur’an insana hangi konularda yol gösterir? Belirtiniz.

B. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan noktalı yerleri uygun kavramlarla tamamlayınız.

“kıssa, muamelat, sünnet, ibadet, inanç, Kur’an, hikâye”
1. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Kur’an’ı tebliğ, açıklama, öğretme ve uygulama çabası olarak ortaya
koymuş olduğu söz, fiil ve takrirlerini içeren örnek davranışlarına denir.
2. Allah’ın (c.c.) Hz. Peygamber (s.a.v.) aracılığıyla gönderdiği esas ve ilkelerin tamamını kalp ile
doğrulamaya, dil ile söylemeye ve bunların doğruluğunu tereddüt etmeden kabul etmeye
denir.
3. İslam’ın alım satım, kiralama, şirketler, anlaşmalar, emanetler, kefalet, vasiyet, miras, davalaş­
ma, evlilik, suçlar ve cezalar gibi konularda insanların birbiriyle veya bireyin toplumla yahut top- lumların birbiriyle olan hukuki, idari, ekonomik ve insani ilişkilerini düzenleyen bölümüne
denir.
4. Allah’ın (c.c.), Kur’an-ı Kerim’de bazı peygamberler, geçmiş milletler, topluluklar ve peygamber
olmayan kimseler hakkında verdiği gerçek bilgi, olay ve anlatımlara denir.
5. Kişinin kulluk vazifesi içinde Allah’a (c.c.) sevgi, saygı, itaat ve teşekkürünü göstermek ve hoş­
nutluğunu kazanmak amacıyla onun emirlerine uyup yasaklarından kaçınmak için yaptığı iradi tutum ve davranışlara denir.
1- sünnet 2- inanç 3- muamelat 4- kıssa 5- ibadet 

C. Aşağıdaki sorulardan her biri için dört cevap seçeneği verilmiştir. Seçeneklerden yalnız­ca biri doğrudur. Doğru seçeneği bularak işaretleyiniz.
1. “Ben nasıl hac yapıyorsam siz de öyle haccedin. Haccın görevlerini benden öğrenin.” (Müslim, Hac, 310.)
Yukarıdaki hadis, Hz. Peygamber’in sünnetlerinden hangisine örnek oluşturur?
A) Sözlü B) Fiili
C) Takriri D) Fıtri
2. “Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mal­larından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hâkimlere (idarecilere veya mahkeme hâkimlerine) vermeyin.” (Bakara suresi, 188. ayet.)
Yukarıdaki ayet, Kur’an-ı Kerim’in ana konularından hangisiyle ilgilidir?
A) İnanç B) İbadet
C) Ahlak D) Sosyal hayat
3. Kur’an’ın Kerim’in “Açıklama” anlamına gelen ismi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Beyan B) Nur
C) Zikir D) Furkan
4. Aşağıdakilerden hangisi Kur’an-ı Kerim’in temel eğitici özellikleri arasında değerlendiri­lemez?
A) İyiye, doğruya ve güzele yönlendirmesi
B) Kötülüklerden sakındırması
C) 114 sureden oluşması
D) İnsanı, aklını kullanmaya ve düşünmeye yöneltmesi
5. “İkinci Âdem” olarak adlandırılan peygamber aşağıdakilerden hangisidir?
A) Hz. Salih (a.s.) B) Hz. Nuh (a.s.)
C) Hz. İdris (a.s.) D) Hz. Davud (a.s.)
6. “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsrâ suresi, 36. ayet.)
Bu ayette Kur’an-ı Kerim’in aşağıdaki temel eğitici özelliklerinden hangisine örnek oluş­turur?
A) Açıklayıcılığına
B) Yol göstericiliğine
C) İnsanı aklını kullanmaya yönelttiğine
D) Kötülüklerden sakındırdığına

1- B 2- C 3- A 4- C 5- B 6- D


Ç. Aşağıdaki ifadelerden doğru olanların başına (D), yanlış olanların başına (Y) yazınız.
1. ( ) Sünnet, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) vahiy yoluyla indirilen, mushaflarda yazılı olan, değiştiril­
meden nesilden nesile nakledilen, okunması ile ibadet edilen, insanlığın benzerini getirmek­ten aciz kaldığı Allah’ın (c.c.) ilahi kelamıdır.
2. ( ) Kur’an-ı Kerim, lafız ve mana itibariyle mucizedir.
3. ( ) Sünnet, Kur’an-ı Kerim ile birlikte İslam dininin temel kaynaklarındandır.
4. ( ) Kur’an-ı Kerim’deki inanç konularının temelini melek inancı oluşturur.
5. ( ) Kur’an-ı Kerim, İslam ahlakının ilke ve hükümlerinin en temel kaynağıdır.
6. ( ) İslam dininde sosyal hayat için “âdâb-ı muaşeret” kavramı kullanılır.
7. ( ) Kur’an-ı Kerim’de anlatılan kıssaların başında peygamber ve onların gönderildikleri toplum-
ların kıssaları gelir.
8. ( ) Kur’an-ı Kerim’deki açıklamaların en önemli sebeplerinden biri de insana, insan-Allah, in-
san-insan, insan-evren ve Allah-evren ilişkisi konusunda yol göstermek içindir.
9. ( ) Kur’an’da aklını kullanan, düşünen ve içinde bulunduğu durumdan ders çıkaran kimseler
eleştirilir.
10. ( ) Kur’an-ı Kerim iyiye, doğruya, güzele yönlendirip kötülüklerden sakındırması, açıklayıcı ve
yol gösterici olması, insanı aklını kullanmaya ve düşünmeye yöneltmesi gibi temel özellik­leri ile insanın hayatını anlamlandırmasını amaçlar.
D. Defterinize, “Kur’an ve Temel Özellikleri” adlı bir kompozisyon yazınız.

1- Y 2- D 3- D 4- Y 5- D 6- Y 7- D 8- D 9- Y 10- D 

ÜNİTE 4

1. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Doğruluğu ve Güvenilir Kişiliği

Doğru ve güvenilir olmak ne demektir? Arkadaşlarınızla tartışınız.
Doğruluk; lugatta, “doğru olma hali, dürüstlük, sadâkat, hak, hidâyet, istikamet” anlamına gelir. Terim olarak ise, “Allah’ın emrine uygun bir yol takip etmek ve insanların haklarına riâyet etmek” demektir. Hz. Peygamber (s.a.s.), doğru, dürüst ve güvenilir kişiydi. Asla yalan söylemezdi. ( Buhâri, Bedu’l-Vahy, 6) O, asla doğruluktan ayrılmamıştır. Doğru ne ise onu yapmıştır ve şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete götürür. (Buhârî, Edeb 69) Doğruluk, peygamberlik sıfatlarından biridir. Her peygamber doğru sözlü dürüst bir insandır. Onlar kesinlikle yalan söylemezler. “Allah ve Rasûlü doğru söylemişlerdir.” (Ahsab, 33/22) 
Ne olursa olsun olaylar karşısında doğruları söylemek kendi işimize gelmeyen bir olayda dahi doğru olanları söyleyebilmek,emanetlere sahip çıkmak,iyi bir şekilde sır saklayabilmek gibi özelliklere sahip olan kişilere denir.Bu davranışlar hemen bir anda kazanılmaz.İlerleyen zaman sürecinde sana işi düşen veya senden yardım isteyen bir arkadaşın olabilir.Senin ona karşı tutumun bu özellikleri belirler.Güvenilir bir kişi olabilmek için emanete iyi bir şekilde sahip çıkmak,sırrı söylememek,arkadaşının mağdur etmemek gerekir.Doğru sözlü olan bir kişi yalan söylemeyen,kendi işine gelmese dahi her zaman doğruları konuşan kişidir.Bu davranışa en büyük örnek Peygamberimizdir.Hem doğru sözlü hemde güvenilirdir. 

Peygamberler, üstün ahlak sahibi kimselerdir. Onlar hem içinde yaşadıkları toplum hem de daha son­raki kuşaklar için en iyi örnektirler. Hz. Muhammed de (s.a.v.) son peygamber olarak üstün ahlaki özel­likleri şahsiyetinde toplamıştır. Kur’an-ı Kerim’de, “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.”(1) ayetiyle Hz. Peygamber’in (s.a.v.) güzel ahlak sahibi olduğu bildirilir. “Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için; Al­lah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek var- dır.”(2) 3 ayetiyle de inananlar için onun davranışlarında güzel örnekler bulunduğu buyrulur. Bu ayette, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) inananlar için “Üsve-i hasene” yani en güzel örnek olduğu belirtilir. Hz. Peygam­ber’in (s.a.v.) sahip olduğu üstün ahlaki özellikler, İnananlar için Allah’ın (c.c.) bir lütfudur. Bu konuda Kur’an’da şöyle buyrulur: “Andolsun Allah, müminlere kendi içlerinden; onlara ayetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.”<3)

Hz. Peygamber’in (s.a.v.) kendisi de in­sanlara güzel ahlak örneği olarak gönderil­diğini belirtir. Bir hadisinde şöyle buyurur: “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gön- derildim.”(4) 5 Yine Hz. Peygamber’in (s.a.v.) güzel ahlakının kaynağını göstermesi açı­sından Hz. Aişe’den (r.a.) nakledilen şu riva­yet de oldukça önemlidir: “Bir adam, ‘Ey müminlerin annesi! Bize Allah’ın (c.c.) Resu- lü’nün ahlakından bahseder misin?’dedi. O da ‘Sen hiç Kur’an okumuyor musun?’ diye sordu. Adam, ‘Tabii ki okuyorum.’diye ce­vap verince Hz. Aişe de (r.a.), ‘Onun ahlakı, Kur’an (ahlakı) idi.,(5) dedi.” Bütün ahlaki gü­zelliklere sahip olmasına rağmen, Hz. Pey­gamber (s.a.v.) Allah’a (c.c.) devamlı şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Yaratılışımı güzel kıldığın gibi ahlakımı da güzelleştir. Beni kötü ve hoşa gitmeyen huylardan uzak tut. Allah’ım! Beni en güzel ahlaka yö­nelt. Ona yöneltecek yalnızca sensin.

Hz. Muhammed (s.a.v.)
Affediciydi.
Merhametliydi.
Güvenilirdi.
Doğruydu.
Hakkı gözetirdi.
Kararlıydı.
Cesaretliydi.
İstişareye önem verirdi.
İnsanlara değer verirdi.

' Etkinlik Yorumlayalım
“Müminlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlak bakımından en güzel olanıdır.” (Ebu
Davud, Sünnet, 15.)
Yukarıdaki hadisi, iman-ahlak ilişkisi açısından arkadaşlarınızla yorumlayanız.
Doğruluk (sıdk) ve güvenilir olmak (emanet) bütün peygamberlerde bulunan sıfatlardır. Doğruluk, pey­gamberlerin Allah’tan (c.c.) almış oldukları emirleri insanlara olduğu gibi bildirmeleri ve hayatlarının hiç­bir anında, hiçbir şekilde yalan söylememeleridir/71 Güvenirlik ise peygamberlerin emanete asla ihanet etmemeleridir/7 8’ Bütün peygamberler, sözünde duran, emanetleri koruyan, işine hile karıştırmayan, ya­lan söylemeyen doğru ve güvenilir kimselerdir.
‘ ’ Etkinlik Değerlendirelim
“Münafığın alameti üçtür: Söz söylediği zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder.” (Buhari, Edeb, 69.)
Yukarıdaki hadisi doğru ve güvenilir bir kişide bulunması gereken özellikler açısından arkadaşla­rınızla değerlendiriniz.
Güzel ahlak örneği olarak gönderilen Hz. Muhammed (s.a.v.), yaşadığı toplumda hayatı boyunca doğ­ruluğu ve güvenilir kişiliği ile tanınmıştır. Hayatının hiç bir anında yalan söylediği, sözünde durmadığı, al­datıp hile yaptığı asla görülmemiştir. Bu özelliklerinden dolayı Mekkeliler ona peygamber olmadan önce “Muhammedü’l-Emin” yani “Güvenilir Muhammed” diyorlardı.
Mekkeliler, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) doğruluk ve güvenirliğini peygamberliğinden önce ve sonra da­ima onayladılar. Anlaşamadıkları konularda onu hakem yaptılar, aldığı kararlara uydular. Örneğin 35 ya­şında iken yaptığı Kâbe hakemliği bunun güzel bir örneğidir. Kâbe yıllar içinde hasar görmüş, duvarla­rında çatlaklar meydana gelmişti. Bu sebeple Kureyş kabileleri toplanarak Kâbe’yi tamir ettiler. Sıra, Hz. İbrahim (a.s.) tarafından Kâbe’nin inşası sırasında tavafın başlangıç noktasını belirlemek amacıyla yer­leştirilmiş olan Hacerü’l-Esved’in yerine konulmasına gelince her kabile bu şerefin kendisine ait olması­nı istedi. Kabileler arasında tartışma çıktı. Tartışmayı sona erdirmek için Kureyşlilerin en yaşlısı Ebu Velîd b. Muğire’nin teklifi üzerine, Harem-i Şerifin Benî Şeybe kapısından ilk giren kişinin hakem tayin edilme­sine karar verildi. Herkes, bu teklifi kabul etti. Kısa bir bekleyişten sonra Hz. Muhammed’in (s.a.v.) gel­diğini görünce oradakiler, “Bu, emin (güvenilir) bir kimsedir. Onun vereceği karara razıyız.”dediler. Ona olan güvenlerinden dolayı hiçbir kabile onun hakemliğine karşı çıkmadı. Hz. Peygamber de (s.a.v.) tar­tışmayı herkesin razı olacağı bir şekilde çözdü/9’
Hz. Muhammed (s.a.v.), peygamber olduğunda da Mekkeliler, ona her türlü iftirayı attılar. Ancak onun doğruluk ve güvenirliğine bir şey diyemediler. Örneğin Hz. Peygamber’e (s.a.v.) gelen ilk vahiy­lerde yakınlarını uyarması emredildi/10 11’ Allah’tan (c.c.), “(Önce) en yakın akrabanı uyar.”(11) emrini


Hz. Muhammed'in Örnekliği 4. ünite
alan Hz. Peygamber (s.a.v.), Kureyşlileri Safa Tepesi’ne toplayıp onlara şöyle seslendi: “Ne dersiniz, size şu dağın arkasından (sizinle savaşmak üzere düşman) atlılar çıkacağını haber versem bana inanır mısınız?” Onlar, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) “Biz senin hiç yalan söylediğini duymadık.”diye ce­vap verdiler/12’ Ona en çok karşı çıkan Ebu Cehil bile, “Muhammed! Sana yalancısın diyemiyorum. Ama bana göre senin söylediklerin doğru değ//."diyerek Hz. Peygamber’in (s.a.v.) doğru ve güvenilir bir kişi olduğunu söylemiştir/13 14’
Hz. Peygamber (s.a.v.), tutamayacağı bir sözü asla vermezdi. Verdiği sözü daima yerine getirirdi. Ör­neğin Ebu Hamsa adında biri, Hz. Peygamber’den (s.a.v.) bir şey satın aldı. Paranın bir kısmını ödedi. Geri kalanını ise belli bir tarihte ödemek için söz verdi. Ancak verdiği sözü unuttu. Hatırladığında, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) kendisini bekleyeceği yere gitti. Hz. Peygamber’! (s.a.v.) orada hâlâ kendisini bek­liyor buldu. Hz. Peygamber (s.a.v.) onu görünce, “Bana büyük bir mesele ve güçlük çıkardın. Üç gün­dür burada seni bekliyorum.” dedi.(14> Yine Hudeybiye Barış Antlaşmasındaki tutumu da onun verdiği sözü yerine getirmesi ile ilgili bir diğer örnektir. Hudeybiye Barış Antlaşmasına göre Mekkelilerden biri Müslümanlara sığınırsa Müslüman bile olsa geri verilecekti. Fakat Müslümanlardan Mekkelilere sığınan olursa geri istenmeyecekti. Antlaşmadan kısa bir müddet sonra Mekkeli bir Müslüman Medine’ye gele­rek Hz. Peygamber’e (s.a.v.) sığındı. Antlaşma şartı gereği Hz. Peygamber (s.a.v.), o kişiden tekrar Mek­ke’ye geri dönmesini istedi/15’
Mekkeliler, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) dürüst ve güvenilir bir insan olduğunu çok iyi bildiklerinden kıy­metli eşyalarını ona emanet olarak bırakırlardı. Çünkü birbirlerinden daha çok ona güveniyorlardı. Hz. Peygamber de (s.a.v.) kendisine teslim edilen emanetlere asla hıyanet etmez ve onları sahiplerine sağ­lam bir şekilde iade ederdi. En zor anlarında ve güç durumda kaldığı zamanlarda bile bu emanetleri ge­rektiği gibi korur ve sahiplerine ulaştırmak için gerekli gayreti gösterirdi. Örneğin Hz. Peygamber (s.a.v.), Medine’ye hicret etmek için yola çıkmadan önce kendisine verilen emanetleri Hz. Ali’ye (r.a.) bıraktı. On­dan bu emanetlerin sahiplerine herhangi bir zarar gelmeden ulaştırılmasını istedi. Hz. Ali de (r.a.) ema­netlerin sahiplerine dikkatli ve hızlı bir şekilde ulaştırılmasını sağladı/16 17’
Hz. Peygamber (s.a.v.), inananlara da doğru ve güvenilir kimseler olmasını öğütler. O, Müslümanı, “Elinden ve dilinden başkalarının güvende olduğu kimsedir.”(17) diye tanımlar. Onun için inananlara yalan söylememelerini, emanete ihanet etmemelerini tavsiye eder. Bir hadisinde şöyle buyurur: “Bir ki­şinin kalbinde aynı anda iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bu­lunmaz.”'18’
Hz. Peygamber (s.a.v.), hangi alanda olursa olsun insanların aldatılmasına karşı çıkmış, hatta şakay­la bile olsa bunu onaylamamıştır. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bu konudaki tutumuna tanıklık edenlerden biri de o zaman küçük yaşta olan Abdullah b. Amr b. Âs (r.a.) adlı sahabidir. Onun bununla ilgili anlattığı olay şöyledir: “Bir gün Hz. Peygamber (s.a.v.) evimize ziyarete geldi. Ben henüz küçücük bir çocuktum. O, otururken ben oyun oynamak için dışarı çıkmak istedim. Bu sırada annem, “Abdullah! Yanıma gel. Baksana ne vereceğim!”dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.), “Çocuğa ne vereceksin?” diye

sordu. Annem, “Ona hurma vereceğim.”deyince, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Eğer çocuğa bir şey vermeseydin, bu söz (amel defterine) bir ya-lan olarak yazılacaktı.”091
Hz. Peygamber (s.a.v.), gençlik yıllarında ticaret ile uğraştı. Doğru ve güvenilir olmak onun ticaret ha­yatının da en önemli ilkesiydi. Kendisi ticarette dürüst olduğu gibi müminlere de öyle olmalarını öğütler­di. Bununla ilgili bir örnek şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.v.), zaman zaman ihtiyaçlarını temin etmek için Medine pazarına giderdi. Yine bir gün pazarda dolaşırken bir buğday yığını dikkatini çekti. Hububatı sa­tan adamın yanına gelerek buğday yığınına elini soktu. Ancak buğdayın altı göründüğü gibi çıkmamış, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) parmakları ıslanmıştı. Satıcıya ıslaklığın nedenini sorduğunda, yağmurdan kaynaklandığı cevabını aldı. Bunun üzerine satıcıya, “Öyleyse insanların görmeleri için ıslak olan kısmı üste koyman gerekmez miydi?” dedi. Satıcı, kuru ve ıslak olan buğdayı ayırmadan satmak suretiyle in­sanları aldatmaktaydı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “...Bizi aldatan bizden değildir.”’201
Hz. Peygamber (s.a.v.), hayatı boyunca doğru, dürüst ve güvenilir bir kişiliğe sahip olmuştur. Her ko­nuda olduğu gibi “özü sözü bir” insan olma konusunda da Müslümanlar için en güzel örnektir. Allah’ın (c.c.), “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol...”19 20 (21) 22 23 emrine uyarak dosdoğru bir hayat yaşamıştır. İnananlara da “Allah’a inandım de, sonra dosdoğru ol!”’22) öğüdünde bulunarak yol göstermiştir.

Özü ve sözü bir olmak anlamında doğ­ruluk ve güvenirlik, insanın söz ve eylem­leriyle uyum İçinde olması demektir. Bu özellikleri taşıyan bir Müslüman, dünyada ve ahirette Allah’ın (c.c.) hoşnut olduğu bir kişi olacak ve ebedi mutluluğu elde ede­cektir. Nasıl yalan, emanete hıyanet, aldat­mak bütün kötülüklerin temeliyse doğruluk, dürüstlük, güvenirlik de insan vicdanını hu­zura kavuşturan her türlü iyilik ve güzelliğin temelidir. Bütün iş ve davranışlarında doğ­ruluk ve güvenirliği esas alan bir kişi, iyi bir mümin olacak ve mükâfat olarak da cen­nete girecektir. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurur: “Doğruluktan ayrıl­mayın. Çünkü doğruluk (insanı) iyiliğe, iyilik de cennete götürür...”’231

Çevremizdeki insanların güvenini kaybetmemek için nelere özen göstermek gerekir? Arkadaşla­rınızla belirleyerek değerlendiriniz.
Güven nedir?Bir kimseye karşı kuşku duymadan, çekingenlik göstermeden bağlanma duygusuna, güven denir.İnsanların güvenini kaybetmemek için; 
Yalan söylememeliyiz.- Bize emanet ettiği herhangi bir eşyaya/kişiye sahip çıkmalıyız.- Başka insanlara iftira atmak gibi olumsuz davranışlar sergilememeliyiz.- Güzel ahlak sahibi bir kimse olmaya özen göstermeliyiz.- Küfretmemeli, insanlarla iyi geçinen ve güzel konuşan bir birey olmalıyız. 

Hz. Muhammed'in Örnekliği 4. ünite
İnsan ilişkilerinde doğruluk, dürüstlük ve güvenirliliğin önemli bir yeri vardır. Dostluklar, arkadaşlıklar, ticari ortaklıklar, evlilikler daima doğruluk ve güven üzerine kurulur. Bu nedenle İslam dininin en önemli buyruklarından biri, doğru ve güvenilir olmaktır. Dolayısıyla doğru ve güvenilir olmak iyi Müslüman olma­nın gereğidir. Onun için bizler de Hz. Muhammed’in (s.a.v.) doğruluk ve güvenirliğini örnek almalı, arka­daşlarımıza, dostlarımıza, öğretmenlerimize, ailemize ve topluma karşı verdiğimiz sözleri her zaman ye­rine getirmeliyiz. Yalan söylememeli, bize emanet edilen şeyleri sağlam olarak teslim etmeli, hile yapma­malı, aldatmaktan kaçınmalıyız. Bütün davranışlarımızda doğru, dürüst ve güvenilir olmalıyız.

Doğruluk ve güvenirliğin bireysel ve toplumsal yararları nelerdir? Arkadaşlarınızla belirleyerek de­ğerlendiriniz.
Doğruluk, insanlar arasındaki bağları güçlendirir; dostluk ve arkadaşlık kurmalarını, ilişkilerini düzenli bir şekilde devam ettirmelerini sağlar. Çünkü doğru söyleyen, dürüst davranan insan, başkalarının sevgi ve güvenini kazanır.Doğruluk, insanı daima iyiliğe yönlendirir ve onun ahlakını güzelleştirir. İnsana huzur verir, kişilik ve güven duygusu kazandırır. Çünkü doğru söyleyen, dürüst davranan insan kendisinden emindir, vicdanen de rahattır. Yalan söyleyen kişi, yalanı ortaya çıktığı zaman mahcup olur. Ancak doğru söyleyen insanın böyle utandırıcı bir durumla karşılaşması söz konusu değildir.Doğruluk, insanı ahirette kurtuluşa ulaştırır. Yüce Allah’ın emirlerine itaat eden, yasaklarından kaçınan, doğru sözlü olan, her işinde doğruluğu ve dürüstlüğü esas alan kimse cennete girer. Çünkü Yüce Allah, doğru insanları bağışlayıp ödüllendireceğini müjdelemiştir. Allah, bu konuda şöyle buyurmaktadır: “… Doğru erkekler ve doğru kadınlar… var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.” Sevgili Peygamberimiz de konuyla ilgili olarak, “Doğruluk, insanı iyiliğe götürür; iyilik de cennete götürür…” buyurmuştur. 
Bireysel yararları - Toplum da danışır insan oluruz.- İnsanlar tarafından seviliriz.- Huzurlu ve rahat hissederiz.- Bir adım atarken doğru yolu buluruz.- Güvenilir olduğumuz için insanlar mallarını rahatlıkla emanet edebilir. Ve kendimizi güvende hissederiz.Toplumsal- Adalet kavramı meydana gelir.- Toplumda huzur ve mutluluk oluşur.- İnsanlar arasında güven ortamı oluşur.- Hoşgörülü ve sevgi ve saygı önemli olan birlik oluşur. 

2. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Merhametli ve Affedici Oluşu
Halk arasında kullanılan “merhametli insan”, “vicdanlı insan”, “insanlıktan çıkmış” ve “taş kalpli”
gibi ifadeler hangi özellikteki kişiler için kullanılır? Arkadaşlarınızla tartışınız.
Sevmek, şefkat göstermek, acımak, esirgemek gibi anlamlara gelen merhamet, herhangi bir canlıya karşı gösterilen sevgi, şefkat ve acıma duygusudur. Merhamet, korumak, esirgemek ve şefkat göster­mektir. Acımak ve insaflı davranmaktır. Kalp inceliği ve gönül yumuşaklığıdır. Merhamet, Allah’ın (c.c.) Rahman isminin bir yansımasıdır/24’Allah (c.c.), rahmeti ile yarattığı tüm canlılara acır, şefkatle muame­le eder ve nimetler vererek ihsanda bulunur/25’ Onun için halk arasında insanları ve diğer varlıkları çok seven, onlara şefkatle yaklaşan kimseler için “şefkatli, insaflı, merhametli insan”, aksi davranışlarda bu­lunanlar için ise “merhametsiz, katı yürekli, insanlıktan çıkmış” denir.

E □ Etkinlik Örnekler buluyoruz
Bir gazve sonrası Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yanına bir grup esir getirildi. İçlerinden bir kadın te­laş içinde esirler arasında çocuğunu arıyordu. Sonunda çocuğunu buldu ve onu kucaklayıp bağrına bastıktan sonra emzirmeye başladı. Durumu gören Hz. Peygamber (s.a.v.) yanındakilere, “Bu ka­dının çocuğunu ateşe atacağına inanır mısınız?” diye sordu. Onlar da, “Hayır” diye cevap verdi­ler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bilin ki Allah’ın kullarına olan rahme­ti, bu kadının çocuğuna olan şefkat ve merhametinden çok fazladır.” (Buhari, Edeb, 18.)
Siz de Allah’ın (c.c.) insanlara merhametini gösteren örnekler bularak arkadaşlarınızla değerlen­diriniz.
Kur’an-ı Kerim’de, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bildirilen özelliklerinden biri de onun “merhamet ve şef­kat peygamberi” olmasıdır. Kur’an’da şöyle buyurulur: “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir pey­gamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere
karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.”1261 Peygamberli­ği süresince insanların Hz. Peygamber’in (s.a.v.) etrafında toplanmalarının sebeplerinden biri de onun merhametli ve şefkatli olmasıdır. Bu konuda Kur’an’da şöyle buyrulur: “Al­lah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi...”1271
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) merhameti yaşamının her dö­neminde açıkça görülür. O, insanlar arasında kadın, erkek, büyük, küçük, renk, din, dil ve ırk ayrımı yapmaksızın her­kese sevgi, şefkat ve merhamet gösterirdi. Hiç kimsenin in­cinmesini istemez, onlara kibar ve nazik davranırdı. Yoksul­lara yardım eder, yaşlıları ve hastaları ziyaret eder, onların sıkıntılarını paylaşırdı. Kölelerin bir emanet olduğunu ifade eder, köle sahiplerinin yediklerinden onlara da yedirmesi, giydiklerinden giydirmesi gerektiğini belirtirdi. Güçlerinin yetmeyeceği işlerin onlara yaptırılmasını istemezdi. Öksüz­leri sever ve sevindirirdi. Onlara ilgi gösterir, şefkat ve mer­hametle yaklaşırdı/281

Onun merhametli oluşu ile ilgili bazı örnekler şunlardır:
♦ Bir gün kendisine bir kabilenin temsilcileri geldi. Bu kişiler yıpranmış giysiler içinde, aç ve sefil du­rumda idiler. Bu durumdan etkilenen Hz. Peygamber (s.a.v.), hemen onlara yardım edilmesini söy­ledi/291
Hz. Peygamber (s.a.v.), sahabeye sabah namazını kıldırıyordu. Her zamanınkinden farklı olarak Kur’an’daki kısa sureleri okuyarak namazı tamamladı. Sahabe bunun sebebini sorduğunda o, “Kü­çük bir çocuğun ağlamasını işittim ve kalbim sızladı. O an annesinin durumu aklıma gel­di.”'301 diyerek cevapladı.
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) en büyük kızı Hz. Zeynep’in (r.a.) çocuğu hastalandı. Babasına torunu­nun hasta olduğunu ve hemen gelmesi gerektiğini bir haberciyle bildirdi. Hz. Peygamber de (s.a.v.) beraberindekilerle kızının evine gitti. Torununun durumu iyi değildi. Şefkat ve merhametle torunu­nu kucağına aldı ve gözyaşı dökmeye başladı. Yanında gelenlerden Sa’d b. Ubâde (r.a.) isimli sa- habi, “Bu (gözyaşı) da nedir ya Resulallah?” diye sorunca şöyle buyurur: “Bu gözyaşı, Allah’ın kullarının kalplerine yerleştirdiği bir rahmettir. Allah, kullarından sadece merhametli olan­lara merhamet eder.”26 27 28 29 30 (31)
Bir gün sahabeden bazı kimseler Hz. Peygamber’e (s.a.v.) gelerek yaptıkları eziyetlerden dolayı Mekkeli müşriklere beddua etmesini istedi. Onların bu isteğine kızan Hz. Peygamber (s.a.v.) şöy-
le buyurdu: “Ben dünyaya beddua etmek için gönderilmedim. Ben yalnız rahmet için gön­derildim.”<3Z)
♦ Bir seferinde çok sevdiği torunlarını öperken Hz. Peygamber’i (s.a.v.) gören Temim kabilesinden Akra’ b. Hâbis, “Biz çocuklarımızı öpüp sevmeyiz."demesi üzerine o şöyle buyurur: “Allah, senin kalbinden merhameti çekip almışsa ben senin için ne yapabilirim ki!”<33) Hz. Peygamber (s.a.v.), Allah’ın (c.c.) merhametine ulaşmanın yolunun bu duyguyu yerli yerinde kullanmaktan geç­tiğini şöyle ifade eder: “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.”'341
Hz. Muhammed (s.a.v.), yalnızca insanlara değil, tüm canlılara karşı şefkat ve merhamet gösterirdi. Çevresin­dekilere de hayvanlara eziyet etmemelerini, onlara fazla yük yüklememelerini ve onları aç bırakmamalarını öğüt­lerdi. Örneğin bir gün, bir devenin açlıktan bağırdığını gördü ve sahibine, “Hayvanlara gösterdiğiniz kötü muameleden dolayı Allah’tan korkmuyor musu­nuz?”'351 diyerek uyarıda bulundu. Arkadaşları Hz. Pey­gamber’e (s.a.v.) sordular; “Ya Resulallah! Hayvanlara yapılan iyi muamele için de bize sevap var mıdır?” Hz. Peygamber (s.a.v.), “Her canlı için bu böyledir, sevap vardır.” buyurdu ve şöyle devam etti; “Bir kediyi ceza olarak kapalı bir yerde alıkoyan sonra da serbest bı­rakmayıp onun ölümüne sebep olan bir kadın, bu yüzden cehennemlik olmuştur.”<32 33 34 35 36) 37
Hz. Muhammed (s.a.v.), bütün varlıklara karşı daima şefkat ve merhametle yaklaşır ve insanlara da böyle davranmalarını tavsiye ederdi. O, bu konuda, “Benim dediğim, sizin sadece kendi aranızda merhametli olmanız değildir. Benim dediğim, sîzlerin Allah’ın bütün yaratıklarına karşı merhamet­li olmanızdır.”'371 buyurur.
Merhamet ve şefkat, insanı asıl merhamet sahibi olan Allah’a (c.c.) yaklaştırır. İnsanlar arasında sev­gi ve saygının egemen olmasını sağlar. Merhametin olduğu toplumda paylaşma ve yardımlaşma yaygın­laşır.
Merhametli olmak, aynı zamanda affedici olmayı da gerektirir. İnsanın merhametli oluşunu gösteren en temel özelliklerden biri affedici olmasıdır. Hz. Peygamber de (s.a.v.) merhametinin yanında her za­man affedici olmuştur. Kendisine kötülük yapanları bile affedip onlara karşı kin ve nefret beslememiştir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hayatında affediciliğini gösteren pek çok örnek vardır. Bunlardan biri Mekke’yi fethettiği zaman Mekkelilere karşı sergilediği tutumdur. Bu olay özetle şöyledir: Mekke’nin fethi gerçek­leşince, oradakiler daha önce Hz. Peygamber’e (s.a.v.) yaptıklarından dolayı onun kendilerinden intikam alacağını zannediyorlardı. O ise onlara şöyle seslendi: “Ey Kureyşliler! Şimdi benden size nasıl dav­ranacağımı bekliyorsunuz?” Onlar da “Senden iyilik bekliyoruz. Çünkü sen kerim bir kardeş ve kerim 4. Ünite Hz. Muhammed'
bir kardeş çocuğusun.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) onlara, “Benim de size sözüm, vaktiyle Hz. Yusuf’un kardeşlerine söylediği sözdür. Size bugün çıkışmak, azarlamak yoktur. Suçunuz yüzünüze vurulmayacaktır. Haydi gidin, hepiniz serbestsiniz.”*38) diye buyurur. Bu davranış karşısında kalpleri kin, nefret ve düşmanlık duygularından arınan Mekkeliler İslam’a girmekte tereddüt etmediler. Hz. Peygamber (s.a.v.), bu tutumuyla tarihte az görülen bir af örneği sergiledi. Mek- kelilere af kapısını açarak kötülüğe iyilikle karşılık verdi.
‘ ’ Etkinlik îlişkilendirelim
* “Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.” (A’râf suresi, 199. ayet.)
“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet suresi, 34. ayet.)
Yukarıdaki ayetleri Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Mekkelilere karşı tutumu ile nasıl ilişkilendiriyorsu- nuz? Arkadaşlarınızla yorumlayınız.
Bağışlamak, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) en belirgin özelliklerinden biriydi. Eşi Hz. Aişe’ye (r.a.) onun nasıl bir ahlaka sahip olduğu sorulduğunda şöyle cevapladı: “O, kötü sözlü ve çirkin ağızlı değildi, çarşı pazarda bağırıp çağırmaz, kötülüğe kötülükle karşılık vermezdi; bilakis affederdik Nezaketsiz davra­nışlar karşısında bazen öfkelense de öfkesine hâkim olarak affı seçerdi. ”*40) Hz. Aişe’nin (r.a.) ifadesiyle Hz. Peygamber (s.a.v.) asla intikam peşinde olmadı. Çünkü düşmanlık ve intikamın olmadığı yerde dost­luk ve kardeşlik egemen olur. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.), kendisini öldürmeye yeltenen Sümame’yi bağışladığında Sümame şöyle demiştir: “Ey Muhammedi Vallahi, yeryüzünde bana senin yüzünden da­ha sevimsiz bir yüz yoktu, şimdi ise senin yüzün bana bütün yüzlerden daha sevimli oldu. Vallahi, benim için senin dininden daha sevimsiz bir din yoktu, şimdi ise benim için bütün dinlerden daha sevimli oldu. Vallahi, benim için senin şehrinden daha sevimsiz bir şehir yoktu, şimdi ise benim için bütün şehirlerden daha sevimli oldu.Onun için Hz. Peygamber (s.a.v.), “...Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun!”38 39 40 41 (42) çağ­rısıyla inananları kin ve intikamdan uzak durmaya davet eder. Allah’ın (c.c.) en nefret ettiği insanın, düş­manlıkta sınır tanımayan ve alabildiğine kindar kimse olduğunu hatırlatarak*43) “Düşmanlığı sürdürmen sana günah olarak yeter.”(44) 45 uyarısında bulunur. Bizzat kendi adına öç almaktan uzak durarak da mü­minlere örnek olur.

Affetmek, suç ve suçluyla mücadeleyi bırakmadan düşmanlık ve intikamdan vazgeçmektir. Affetmek, bir yandan kalbi öfke, kin, düşmanlık ve intikam duygularından temizler bir yandan da bu kötü duygula­rın yüreği kaplayan ağır yükünü hafifletir. İnsanlar arasında sıcak, sağlıklı ve olgun bir iletişim ortamını mümkün kılar. Ayrıca affetmek insanı güçlü ve saygın kılar. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurur: “... Allah, affeden bir kulunun ancak şerefini artırır...”*45’ Affetmek, toplumda sevgi, saygı ve merhame­tin yayılmasına, huzur ve güven ortamının egemen olmasına katkı sağlar.

Hz. Muhammed'in Örnekliğ
Allah (c.c.) bağışlamayı çok sevendir/46 47 48’ Nasıl ki Allah (c.c.) kullarını bağışlıyorsa biz de başkalarını bağışlayabilmeliyiz. Allah’ın (c.c.) kendisini affetmesini isteyen, kendisi de başkalarını affetmelidir. Kur’an’da şöyle buyurulur: “Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder ve arayı düzeltirse onun mükâfatı Allah’a aittir. Şüphesiz O, zalimleri sevmez.”(47)
Bizler de merhamet ve affedicilik konusunda peygamberimizi örnek almalıyız. Çevremizdeki bütün canlılara sevgi, şefkat ve merhametle davranmalıyız. Affetmenin bir erdem olduğunun farkında olmalı­yız.
| Etkinlik Sıra sizde
Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi merhametli ve affedici olabilmek için nelere özen göstermeliyiz? Ar­kadaşlarınızla değerlendiriniz.
Bence en önemlisi sakin ve sabırlı olmalıyız çabucak sinirlenmemeliyiz, bir seyi yapmadan önce biraz olsun düşünmeliyiz, insanlara ve hayata pozitif yaklaşmalıyız ve ellerimizi açıp dua ederek Allaha daha da yakın olmalıyiız.  Kaynak: Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi merhametli, hoşgörülü ve affedici olabilmek için nelere özen göstermeliyiz, arkadaşlarınızla değerlendiriniz 

3. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) İstişareye Önem Vermesi
’ Düşünelim
“Danışan dağlar aşmış, danışmayan düz yolda şaşmış.” atasözü ile verilmek istenen mesaj ne­dir? Arkadaşlarınızla konuşunuz.
İstişare, kelime olarak görüş alışverişinde bulunmak, fikir almak, danışma gibi anlamlara gelir. Karşı­laşılan sorunların çözümünde, çevremizdeki bilgili, deneyimli, uzman kişilerle fikir alışverişinde bulunma­ya istişare denir/46’
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) en önemli özelliklerinden biri de onun ihtiyaç duyduğu pek çok konuda sa­habeyle istişare yapması, bilgi sahibi kişilerin görüşlerine başvurmasıydı. O, bu konuda Kur’an-ı Ke- rim’deki “...İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi artık Allah’a te­vekkül et (ona dayanıp güven)...”*49’ ve “...Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.”*50 51’ ayetlerini kendisine ilke edinmişti. Onun için hakkında vahiy gelmeyen çeşitli konularda zaman zaman sahabeyle görüşür, onların görüş ve fikirlerini alırdı. Bu görüş ve fikirler çerçevesinde çoğunluğun verdiği ortak ka­rara uyar ve onu uygulardı. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bu özelliği ile ilgili olarak Ebu Hureyre (r.a.) adlı sa- habi, “Hz. Peygamber’den (s.a.v) daha fazla sahabeyle istişare eden bir kimse görmedim.’^'1 demekte­dir.

Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hayatında, onun istişareye verdiği önemi gösteren pek çok örnek vardır. Örneğin Mekkeli müşriklerle Bedir’de savaş yapma kararı alındıktan sonra, ordunun karargâhı ve mev- zilenmesi konusunda görüş bildiren Hubâb b. Münzir’in görüşüne göre hareket edildi. Hubâb b. Münzir bu konuda şöyle der: “Hz. Peygamber (s.a.v.) ile Bedir günü savaşa ben de katıldım. Hz. Peygamber (s.a.v.) Bedir kuyusunun yanına geldi ve kuyunun arkasına mevzilenmeye karar verdi. Ben de: “Ey Allah Elçisi! Burası Allah’ın (c.c.) seni yerleştirdiği bir yer mİ yoksa harp ve taktik gereği takdiriniz mi?” diye sor­

4. Ünite Hz. Muhammed'in Örnekliği
dum. Hz. Peygamber (s.a.v) buyurdu ki: “Elbette ki o harp, rey (görüş) ve savaş taktiği sonucudur." Ben de: “Ya Resulallah! Burası konaklama yeri için uygun değildir. İnsanları kaldır ve bizimle müşriklerin en yakınındaki suya gel. Sonra o suyun ötesindeki kuyuların sularını bozalım. Orada bir havuz yapalım ve su ile dolduralım kİ Kureyş İle savaştığımızda biz sudan içelim onlar ise İçmesinler.” dedim. Bunun üze­rine Hz. Peygamber, “Hakikaten görüşünle bize iyi yol gösterdin.” buyurdu/52 53’
Uhud Savaşı öncesinde de Hz. Peygamber (s.a.v.) sahabeyle istişare yaptı. Hz. Peygamber (s.a.v.), Mekkelilerin Medine’ye saldırmak üzere yola çıktıkları haberi gelince sahabeyi toplayıp nasıl bir savaş yapmayı önerdiklerini sordu. Yapılan istişarelerden iki farklı görüş ortaya çıktı. Bedir Savaşı’nda bulun­mayan gençler ve bir grup Müslüman meydan savaşı yapmayı önerirken daha çok yaşlılardan oluşan bir grup ise savunma savaşını önerdi. Kendisi ise Mekkeli müşriklerin çokluğu sebebiyle Medine’den dışa­rı çıkarak savaşmayı uygun bulmuyordu. Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisi öyle düşünmediği hâlde çoğun­luğun görüşüne uydu ve Uhud Savaşı Medine dışında yapıldı.<53)
Hendek Savaşı olarak bilinen savaş ile ilgili karar alırken takındığı tutum da Hz. Peygamber’in (s.a.v.) istişareye verdiği önemi gösteren bir diğer örnektir. Bilindiği gibi Mekkeli müşrikler, Müslümanları tama­men yok etmek için büyük bir ordu hazırlayarak Medine’ye doğru yola çıktılar. Hz. Peygamber (s.a.v.) bunu öğrenince sahabeyi toplayıp Mekkeli müşriklere karşı neler yapılabileceği konusunda istişare yap­tı. Yapılan fikir alışverişi sonucunda ortaya atılan görüşlerden Selman-ı Farisi (r.a.) adlı sahabinin, şeh­rin etrafına hendekler kazılarak savunma savaşı yapma görüşü benimsendi. Çünkü şehrin bir tarafı dağ­lık ve kayalıktı. Düşmanın oradan gelmesi mümkün değildi. Diğer tarafa da hendekler kazılarak Mekke­li müşriklerin şehre girişi önlendi/54’
Hz. Peygamber (s.a.v.), sadece büyük olaylar da değil, diğer konularda da sahabeyle istişare yapıp onların görüşlerini dikkate almıştır. Örneğin gerek yaşlanması gerekse Müslümanların sayısının artma­sı üzerine Temim-i Dârî (r.a.) adlı sahabinin mescitte minber edinme teklifini reddetmemiştir/55’ Yine çev­re devletlerin başkanlarına davet mektubu göndermek istediğinde, sahabenin bu devletlerin mühürsüz mektubu kabul etmediklerini söylemeleri üzerine de bir mühür yaptırmıştır/56’

‘ ’ Etkinlik Nasıl etkilemiş olabilir?
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) gerektiğinde istişare yapması toplumu nasıl etkilemiş olabilir? Arkadaş­larınızla değerlendiriniz.
Hz. Peygamber (s.a.v.), kendisini ve ailesini ilgilendiren konularda da aile bireyleriyle istişare ederdi. Örneğin ilk vahiy geldiğinde Hz. Hatice’ye (r.a.) danışmış, sonra da onun önerisiyle bilgin bir kişi olan Va­raka b. Nevfel’e gitmiştir/57’ Onun görüş ve düşüncelerini alıp peygamberliği konusunda söylediklerini dikkatle dinlemiştir. Ticaretle uğraştığı dönemlerde eşi Hz. Hatice (r.a.) ile görüş alışverişinde bulunarak iş yapmıştır/58’ Yine Hz. Ali (r.a.), Hz. Peygamber’in (s.a.v.) kızı Hz. Falıma (r.a.) ile evlenmek istediğini

Hz. Muhammed'in Örnekliği 4. ünite
bildirdiğinde o, bu konuda kendisi karar vermemiş, kızının görüşünü almıştır. Hz. Fatıma (r.a.) teklifi ka­bul edince evlilik gerçekleşmiştir/591
İstişare yapmak önemlidir. Günümüzde de danışmanlık önemli bir ihtiyaçtır. İnsan, her konuda yeter­li bilgi sahibi olmayabilir. Herhangi bir iş yaparken ya da önemli bir karar verirken başkalarının bilgileri­ne başvurmak, onlarla istişare yapmak gereği duyabilir. Böyle yapmak gerekli ve yararlıdır. Çünkü da­nışmak, başkalarının görüşünü almak kişinin bakış açısını genişletir. İnsanın kendini geliştirmesini sağ­lar. Bir iş konusunda deneyimine, bilgisine güvenilen uzman kişilerin fikir ve görüşlerini almak, onlarla görüş alışverişinde bulunmak, karar aşamasında kişinin doğru ve tutarlı kararlar vermesini sağlar. Çün­kü konu, her açıdan değerlendirilir. Hata payı azalır. İstişare yapılarak aynı zamanda diğer insanların gö­rüş ve fikirlerine değer verilmiş olur.
| ’ Etkinlik Yorumlayalım
“İşler danışma ile yürütülmediğinde yerin altı yerin üstünden daha iyidir.” (Tirmizi, Fi- ten, 78.)
Yukarıdaki hadisi, istişarenin önemi açısından arkadaşlarınızla yorumlayınız.
Bizler de yapacağımız önemli işlerde ve alacağımız önemli kararlarda çevremizdeki bilgili ve güveni­lir insanlarla istişare yapmaya önem vermeliyiz. Gerektiğinde anne ve babamızın ya da görüşüne değer verdiğimiz başka bir büyüğümüzün görüşünü almaya özen göstermeliyiz. Danışarak iş yapmanın bizi ha­taya düşmekten koruyacak doğru bir davranış olduğunu unutmamalıyız.

’ Etkinlik Sıra sizde
Önemli bir iş yaparken veya karar alırken hiç istişare yaptınız mı? Yapmadıysanız niçin yapma­dınız? Sonuçları nasıl oldu? Yaptıysanız bu istişarenin size sağladığı yararlar neler oldu? Arkadaş­larınızla paylaşıp değerlendiriniz.

4. Ünite Hz. Muhammed'in 
4. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Davasındaki Cesaret ve Kararlılığı
’ Düşünelim
“Cesurun bakışı, korkağın kılıcından keskindir.” atasözündeki cesur kimdir? Cesur olmak niçin önemlidir? Arkadaşlarınızla konuşunuz.
Atılgan insanın bakışında bile bir caydırma gücü vardır. Korkak kimse ise kılıcı nasıl tutacağını bilmediği için komik bir duruma düşer ve bunun sonucu olarak hasmını korkutamaz.Kimi cesur insanlar kararlıdır, mertlikleri ve azimleri yüzlerinden okunur. Yüz ifadeleriyle hasımlarını yıldırabilirler. Korkak insanlarda ise yürek gücü yoktur. Bu güç olmadığından ötürü kılıcı gerektiği gibi kullanamazlar, dolayısıyla kılıçları keskin de olsa bir işe yaramaz.Cesaret, riskli bir durum söz konusu olduğunda bile zor şeyleri becerebilme, onların altından kalkabilme becerisidir. 




Yine böyle bir ortamda çocuklar tabii olarak, kendileri olma, kendi sosyal statülerini başkalarına kabul ettirme ve tüm eleştirilere rağmen kendi fikirlerini savunma ve uygulamaya koymak konusunda erken zamanlarda bazı zorluklar yaşayabilirler.Cesaret hakkında söylenmiş bazı güzel sözler;“Dünyada taklit edilemeyen tek şey cesarettir.” - Napolyon Bonapart“Harikulade şeyler ancak içlerindeki bir şeyin koşulların üzerinde olduğuna inanma cesareti gösterenler tarafından yapılmıştır.” - Bruce Barton“Mal kaybeden bir şey kaybetmemiştir. Onurunu kaybeden birçok şey kaybetmiştir. Cesaretini kaybeden her şeyini kaybetmiştir.” - Johann Wolfgang von Goethe“Cesaret her zaman kükremez. Cesaret bazen gün sonunda söykenen; Yarın, tekrar deneyeceğim cümlesidir.” -Mary Anne Redmacher“Hiçbir şeye cesaret edemeyen, hiçbir şeye ümit besIemesin” – Friedrich Schiller“Cesur bir adam, tek başına bir çoğunluktur.” - Andrew 

Cesaret yiğitlik, yüreklilik, kahramanlık, atılganlık, hakkını alma, haksızlığa boyun eğmeme gibi an­lamlara gelir. Bir başka deyişle cesaret, bir kişinin gerektiğinde haksızlık ve tehlikeler karşısında kork­maması, zorluk ve sıkıntıları göze alarak hakkını araması, haksızlığa boyun eğmemesi, üstün değerleri korumaya yönelmesi demektir. Yani cesaret, hak ve doğruları korumada gösterilen kararlılıktır/60 61 62 63’ Cesa­ret, korku anında kalp kuvveti ile metaneti sürdürmek, dinî ve dünyevi haklarını korumak için canını da­hi verecek derecede gösterilen yiğitliktir. Dehşet veren bir olay ve olağanüstü hâller karşısında sabır ve sebat göstererek soğukkanlılığı koruyup endişeye kapılmadan sakin bir şekilde davranmaktır. Cesaret, kişiyi hayatta başarıya ulaştıran en önemli erdemlerdendir. Korkak kimselerin başarılı olmaları zordur. Cesarete “şecaat” da denir.
Cesaretin zıddı korkudur. Hem cesaret hem de korku doğuştan gelen duygulardır. Her iki duyguyu da dengeli kullanmak gerekir. Yersiz ve gereksiz cesaret ve yiğitlik gösterisi güzel bir davranış değildir. Bu tür cesarete körü körüne, gözü kapalı tehlikeli işlere atılmak anlamında “cüret” denir. Cesaret, yerinde ve gerektiğinde değerlidir. İnsanın korku duygusundan da tamamen sıyrılması mümkün değildir. Önem­li olan bu duyguyu kontrol altına alabilmek ve korkulara yenik düşmemektir.
‘ ’ Etkinlik Yorumlayalım
“Bir kişide bulunan (huy)ların en kötüsü, aşırı cimrilik ve şiddetli korkaklıktır.” (Ebu Davud,
Cihad, 21.)
Yukarıdaki hadisi arkadaşlarınızla yorumlayınız.
İslam, kişinin cesaretli olmasına önem verir. İslam’a göre bir kişinin tek korkması gereken varlık, Al­lah’tır (c.c.). Bu da kişiyi kötü davranışlardan koruyan, onun günaha girmesini engelleyen, adaletle ha­reket etmesini sağlayan ve güzel işlere yönlendiren bir korkudur. Onun için İslam’daki Allah (c.c.) korku­su yiğitlik ve cesaretin kaynağıdır. Kur’an’da, “...Artık onlardan korkmayın, benden korkun...”(61) ve “...Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer (gerçek) müminler iseniz, bilin ki Allah, kendisinden korkmanıza daha layıktır.”162’ gibi pek çok ayette Allah’tan (c.c.) başka kimseden korkulmaması gerek­tiği belirtilir. İslam’da gösteriş için yapılan cesaret ise eleştirilir.(63> Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette, Müs­lümanların özellikleri anlatılırken onların kendilerine ve önem verdikleri değerlere karşı yöneltilen tehdit­ler karşısında büyük bir metanetle cesaretlerini korudukları ve Allah’tan (c.c.) başka kimseden korkma­dıkları belirtilir/64’ Ancak savaşta bile olsa cesaret adına aşırı gidilmemesi, cesaretin akıl ve adalet ölçü­leri içinde gösterilmesi gerektiği vurgulanır/65’

Hz. Muhammed (s.a.v.), bütün insanlığı tek bir Allah’a (c.c.) inanıp ibadet etmeye ve salih ameller iş­lemeye çağıran son peygamberdir. O, yaklaşık 23 yıllık peygamberlik hayatı boyunca bu görevi en iyi şekilde yerine getirmiş ve davasında büyük bir başarı elde etmiştir. Vefat ettiğinde, İslam dini bütün Arap Yarımadası’nda yayılmış, hatta yarımadanın sınırlarını aşmıştır. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) davetinin ba­şarıya ulaşmasının çeşitli etkenleri vardır. Bunların başında bizzat kendisinin davet ettiği dine samimi­yetle bağlanması ve bildirdiği emir ve yasakları kendi hayatında uygulamış olması gelir. Bunun yanı sı­ra ümitsizliğe ve karamsarlığa kapılmaksızın davasını cesaret ve kararlılıkla sürdürmüş olmasıdır.
Cesaret, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) en önemli özelliklerindendir. Sahabe Hz. Peygamber’! (s.a.v.), “in­sanların en cesuru”(66) olarak nitelendirir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hayatı pek çok cesaret örneği ile do­ludur. Bazıları şunlardır:
Bir gece Medine halkı yüksek bir ses duyarak korkmuş ve sesin geldiği tarafa doğru gitmişlerdi. Bir atın üzerine binerek hepsinden önce sesin geldiği yöne atını süren Hz. Peygamber (s.a.v.) ise dönerken onlara rastlamış ve onları, “Korkmayın, korkmayın!” diye sakinleştirmişti.(67) 68
Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile Mekke’den Medine’ye hicret ederken kendilerini öldürmek isteyen Mekkeli müşriklerden korunmak için Sevr Mağarası’na gizlenmişlerdi. Onu öldürmek isteyenler mağaranın önü­ne kadar geldiklerinde yol arkadaşı Hz. Ebu Bekir (r.a.) telaşlanmıştı. Fakat Hz. Peygamber (s.a.v.), ar­kadaşını, “...Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir...”(68> diyerek sakinleştirmişti. Karşılaştığı bu teh­likeli duruma karşın herhangi bir endişeye kapılmadan cesaretini korumuştu.
Hz. Peygamber (s.a.v.) özellikle savaşlarda cesaretini as­la kaybetmemiştir. Örneğin Bedir Savaşı’nın en şiddetli anla­rında, bin kişiden oluşan müşrikler karşısında üç yüz kişilik Müslüman ordusu telaşa kapıldığında cesaretini kaybetme­yerek onları sakinleştirmişti.(69) 70 Güçlü müşrik ordusu karşısın­da sahabeyle birlikte cesaretle savaşmış ve savaşı kazan­mışlardı. Uhud Savaşı’nda yaralı olduğu hâlde dağılan saha­beyi toplayarak savaşı sürdürmüş ve müşriklerin geri çekil­mesini sağlamıştı. Hz. Peygamber (s.a.v.), Mekkelilerin bü­yük bir ordu hazırladıklarını haber alınca telaşlanmadan ve korkuya kapılmadan arkadaşlarıyla oturup şehirlerini bu güç­lü ordu karşısında nasıl koruyacaklarını planlayarak Hendek Savaşı’na hazırlanmıştı. Yine Huneyn Savaşı’nda düşmanın ok yağmuru başlatması üzerine bazı kimseler korkup savaş alanından kaçmışlardı. Bu durum, ordunun diğer bölümlerin­de de telaş ve korkuya neden olmuştu. Ancak bu panik ve kargaşa anında bile her zaman olduğu gibi Hz. Peygamber (s.a.v.) cesaretini korumuştu.^0’ Hz. Peygamber (s.a.v.), bu savaşlar sırasında hiçbir zaman Allah’a (c.c.) olan güvenini

4. Ünite Hz. Muhammed'in Örnekliği
ve inancını kaybetmemiş, cesaretini korumuş, Müslümanların da böyle davranmalarını sağlamıştı. O, sık sık “Allah’ım! Kederden, üzüntüden, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan sana sığınırım.”(71) di­ye dua ederdi.
Cesaret, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) önemli özelliklerinden biri olmasıyla birlikte o gerektiği zaman ce­saret göstermiş, gerekli olmayan durumlarda da sabretmeyi bilmiştir. Gereksiz cesaret gösterilerinden de kaçınmıştır. Örneğin 628 yılında Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Müslümanlar Kâbe’yi ziyaret etmek için yola çıkmışlardı. Ancak Mekke’ye girmelerine müşrikler izin vermek istemediler. Bu esnada çeşitli olay­lar yaşandı ve sonunda müşriklerle Müslümanlar arasında Hudeybiye Barış Antlaşması imzalandı. Müs- lümanlardan bazıları “Niçin müşriklerle savaşılıp Mekke’ye girilmedi ve antlaşma yapıldı?” dediler. An­cak bir süre sonra Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bu olay karşısındaki tutumunda ne kadar haklı olduğu ve doğru davrandığı görüldü.
‘ ’ Etkinlik Mesaj nedir?
“Bildiklerini anlat, ama akıl vermeye kalkma. Anlatılanları iyi dinle, ama hepsini doğru sanma. Sessiz kalmak, bir şey bilmediğin anlamına gelmez, çok konuşmak da çok şey bildiğini göstermez. Herkesi kendine eşit gör, her kim olursa olsun bir insanı küçümsemek akılsızlık, çok büyük görmek de korkaklıktır. Cesaret akıldan gelirse cesarettir, bilgisizlikten gelirse cehalettir.”
Mevtana
(Abdülbaki Gölpınarlı, Mesnevi Tercemesi ve Şerhi,
C 2, İnkılap Yayınevi, İstanbul, 1990, s. 135.) Mevlana’nın yukarıdaki sözünde verilmek istenen mesaj nedir? Arkadaşlarınızla yorumlayınız.

Cesarete anlam kazandıran, bir amaç uğrunda gösterilen kararlılıktır. Buna “azim” de denir. Azim, kişinin inandığı amaç uğrunda gösterdiği çaba, gayret ve sebata denir. Dışardan gelen olumsuzluklara karşı dirençli olmasıdır. Ancak azim, bir tür taassup, yani körü körünü bir şeye bağlılık demek değil­dir. İslam’da azmin kaynağı inançlı olmaktır.
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) cesareti, davasındaki kararlılı­ğı ve sebatı da onun en önemli özelllklerindendir. O, tam bir kararlılık örneğidir. Bilgisizliğin ve kargaşanın yaygın olduğu bir toplumu, hayatı boyunca bilgiye ve düzene kavuşturma­ya çalıştı. Sevgi ve barışın toplumda egemen olması için in­sanları uyardı ve aydınlattı. Bunları yaparken kötülüğe yönel­miş bilgisiz insanlar ona engel olmaya çalıştılar. Davasından dönmesi için önce ona mal, mülk, makam, mevki teklif ettiler. O, bu tekliflere davasındaki kararlılığını göstermek için şu sözleriyle cevap verdi: “Bu işi bırakmam için sağ elime Güneş’i, sol elime Ay’ı koysalar da Allah onu üstün kılın- caya ya da ben bu yolda ölüp gidinceye kadar bırak­mam !”(72)

Hz. Peygamberi (s.a.v.) davasından vazgeçirmek için Mekkeli müşrikler çeşitli baskılar uyguladılar. Ölümle tehdit ederek insanları İslam’a çağırmaktan vazgeçirmeye çalıştılar. Ancak o, hiçbir tehdide al­dırmadı, davasına cesaretle ve azimle devam etti. Peygamberlik görevi boyunca pek çok sıkıntı ile kar­şılaşan Hz. Peygamber (s.a.v.), kimi zaman sıkıntılara katlanarak kimi zaman da değişik stratejiler belir­leyerek amacına ulaşmak için mücadelesini sürdürdü. Bütün bunları Allah’a (c.c.) olan inancı, ona ina­nan insanların desteği ile aştı ve davasında başarıya ulaştı.

Cesaret ve kararlılık kişiyi hayatta başarıya ulaştıran en önemli erdemlerdendir. Korkak ve kararsız kimselerin başarılı olmaları zordur. Bizler de Hz. Peygamber’in (s.a.v.) davasındaki cesaret ve kararlığı­nı örnek almalıyız. Bizi biz yapan değerleri cesaret ve kararlılıkla korumaya gayret etmeliyiz. Ancak yap­tığımız her şeyi akıl ve adalet sınırları içinde yapmalıyız. Gereksiz cesaret gösterilerinden ve kararlılık adına körü körüne din ve akılla uzlaşmayan fikirlere bağlanmaktan da kaçınmalıyız.

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) davasındaki cesareti ve kararlılığını nasıl örnek alabiliriz? İlkeler belir­leyerek arkadaşlarınızla değerlendiriniz.
Peygamberimizin öne çıkan özelliklerinden biri de çok cesur olmasıdır. Çünkü tebliğ görevini yerine getirirken her türlü baskı, eziyet ve tehdite karşı cesaretle karşı koymuştur. Hiçbir zaman davasından vazgeçmemiştir. Hiçbir baskıya boyun eğmemiştir. Allah’tan başka kimseden bir an olsun korkmamıştır.Dünyaya imtihan için gönderilen insanoğlu çeşitli maddi ve manevi sıkıntılarla karşılaşmaktadır. İnsanoğluna düşen başına gelen bu sıkıntılara sabır göstermesidir. Sabır gösteren bir kişi aynı zamanda kararlı bir duruş da sergilemiş olur. Sabır ve kararlılığı şu şekilde tanımlayabiliriz: “Başa gelen sıkıntılara veya olaylara isyan etmeden katlanma ve dayanma gücüdür. Ya da hedeflen bir iş yapılırken karşılaşılan olumsuzluklara katlanma ve yolundan, hedefinden dönemeden kararlı bir şekilde durmadır. 
Peygamberimiz, “…Sabredenlere ödülleri hesapsız verilecektir.” (Zümer Suresi, 10. ayet) ayetini kendine rehber edinmiş ve hep başına gelenlere sabretmiştir. Davasından asla vazgeçmeyerek herkese örnek olacak kararlı bir duruş sergilemiştir. Onun hayatını incelediğimizde onlarca sabır ve kararlı duruş örneğine ulaşabiliriz.Bunlardan birkaçını şu şekilde sıralayabiliriz:Kızı Fatıma dışındaki bütün çocuklarının acısını yaşamış ancak hep sabretmiştir.Mekke döneminde üç yıl boyunca müşrikler tarafından boykota tabi tutulmuş ancak yine de sabretmiş ve davasından, yolundan vazgeçmeyerek ne kadar kararlı olduğunu herkese göstermiştir.Daha doğmadan yetim kalmış, çok küçük yaşlarda da annesini kaybederek öksüz kalmış yine de sabretmiştir.Doğup büyüdüğü kutlu şehir olan Mekke’den hicret etmek zorunda kalmış yinede sabretmiş ve kararlılığından taviz vermeyerek davasından vazgeçmemiştir.Taif gibi tebliğ için gittiği bir çok yerden kovulmuş, eziyete uğramış yine de sabretmiş ve kararlı bir duruş sergileyerek tebliğden vazgeçmemiştir. 

5. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Hakkı Gözetmedeki Hassasiyeti
Adaletin, hukukun gerektirdiği veya birine ayırdığı şeye “hak” denir. Hakkı gözetmek ise kişinin iş ve davranışlarında ve çevresiyle ilişkilerinde ölçülü, dengeli olması, her şeyin ve herkesin hak ve hukukunu gözetmesi, ölçüsüzlükten uzakla­şarak orta yolu tutup dengeli davranmasıdır. Her hak sahibi­ne hakkının teslim edilip verilmesidir. Başka bir ifadeyle her türlü söz ve eylemde adaletle hareket etmektir. İnsanlar ara­sında hakkı gözetmek adaletin gerçekleşmesini sağlar.
Adalet, kişisel ve sosyal yaşamda düzen, hak, hukuk ve eşitlik prensiplerine uygun yaşamayı sağlayan en önemli ilke ve değerdir. Özellikle toplumsal hayatla ilgili temel bir ilke olan adalet, güven, huzur ve barışın kaynağıdır. Adaletin olmadığı yerde sosyal ve ekonomik dengesizlikler, haksızlık, zulüm, anarşi ve kaos olur. Çünkü insanlar arasında hakların, görev­lerin, hakkaniyete uygun bir şekilde paylaşılması, birlik ve be­raberliğin sağlanması ancak adalet değerinin uygulanması ile gerçekleşebilir. Bu sebeple adalet, bütün zaman, toplum ve coğrafyalarda vazgeçilmez temel bir değer olarak kabul edil­miş ve edilmektedir.

4. Ünite Hz. Muhammed'in Örnekliği
Adalet değeri üzerine kurulu bir toplum oluşturmak İslam’ın temel amaçlarındandır. Kur’an’da ada­let, Allah’ın (c.c.) isimlerinden biridir. Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinden olan “el-Adl” ve “el-Muksit” mut­lak adalet sahibi olan Allah’ın (c.c.), bütün varlığı adalet ile yarattığını ifade eder. Bu sebeple, adil olan Allah (c.c.), yaratıp sorumluluk verdiği kullarının da adaletli olmasını'731, hakkı gözetmesini emreder.
İslam’a göre bütün insanlar bir tarağın dişleri gibidir. Irk, renk, toplumsal sınıf, makam, mevki, dil ve din gibi özelliklere bakılmaksızın hukuk önünde eşittir. Üstünlük sadece takvadadır/741 İslam dini, işverenlerin çalışanlarına, idarecilerin emri altındakilere adaletle muamele etmesini öğütler. Alım ve satımda, ölçü ve tartıda adaletten uzaklaşılmamasını'751, yakınlarımız dahi olsa adaletli olmamızı'761, bütün insanlar arasında adalet üzere hüküm vermemizi'771 emreder. Yine İslam’a göre emanetin işin ehli ve layık kişilere verilmesi bir emir ve sorumluluktur. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder...”'781 Dolayısıyla İslam, her türlü ilişkide adaleti ve hakkı gözetmeyi esas alır.
‘ ’ Etkinlik Listeleyelim
“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptık­larınızdan hakkıyla haberdardır.” (Mâide suresi, 8. ayet.)
Yukarıdaki ayetten hareketle toplumda hak ve adaletin gözetilmesini engelleyen durumlar neler­dir? Arkadaşlarınızla bir liste oluşturarak değerlendiriniz.
Adaletin zıddı zulümdür. Zulüm, hak sahibine hakkını vermemek, ona haksızlık etmek, eksik vermek, zamanında veya kararlaştırılan yerde ve şekilde vermemektir. İslam inancına göre zulüm haram ve bü­yük günahlardandır.'791 Hakkı çiğneyerek zalim olan bir kişi, ahiret günü bu zulmünün karşılığını görecek­tir.'801
‘ ’ Etkinlik Yorumlayalım
“Yönettikleri insanlara, ailelerine ve sorumlu oldukları kişilere karşı adaletli davrananlar, Allah katında, nurdan minberler üzerinde ağırlanacaklar.” (Nesai, Âdâbü’l-Kudât, 1.)
Yukarıdaki hadisi, hak ve adaleti gözetmenin önemi açısından arkadaşlarınızla yorumlayınız. 73 74 75 76 77 78 79 80

Hz. Muhammed'in Örnekliği 4. ünite
Kur’an-ı Kerim’in tebliğcisi, açıklayıcısı ve uygulayıcısı olarak Hz. Peygamber’in (s.a.v.) en önemli özelliklerinden biri, bütün söz ve uygulamalarında adalet üzere olması, hakkı gözetmesidir. Onun pey­gamberlik öncesi ve sonrası bütün hayatı hak ve adalete dayalı bir sosyal düzen oluşturma mücadele­siyle geçmiştir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hak ve adaleti gözetmesiyle ilgili pek çok örnek vardır. Bunlar­dan bazıları şunlardır:
Hz. Peygamber (s.a.v.), bir arkadaşından ödünç hurma alır. Ödeme zamanı geldiğinde, o an ken­di ödeme imkânı olmadığı için Medineli bir Müslüman’dan kendi adına borcu ödemesini ister. Fa­kat Medinelinin verdiği hurmaların kalitesi daha düşüktür. Alacaklı kabul etmez. Medineli kızar ve “Allah’ın (c.c.) elçisinin verdiği hurmaları mı reddediyorsun?”der. Alacaklı, “Eğer Allah’ın (c.c.) el­çisi de adaletli davranmazsa kimden adalet bekleyeceğiz?”diye sorar. Bu durumdan Hz. Muham­med’in (s.a.v.) bilgisi yoktur. Haberdar edilince hüzünlenir ve “Adam haklı” der. Adamın hakkının verilmesini ister ve hurmalar değiştirilir/81’
Kureyş kabilesinin ileri gelen kadınlarından biri hırsızlık yapar. Cezalandırılmamak için sahabe­den birini aracı olarak Hz. Peygamber’e (s.a.v.) gönderir. Hz. Peygamber (s.a.v.), bu duruma kı­zar ve şöyle buyurur: “Nasıl oluyor da bazı kimseler Allah’ın emri karşısında aracı olmaya kalkışıyorlar. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İçlerinden asil, ileri gelen bi­risi hırsızlık yapınca onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca onu ce­zalandırıyorlardı. Allah’a yemin ederim ki hırsızlık yapan kızım Fatıma bile olsa onun elini keserdim.”81 (82) 83
Bir gün Hz. Peygamber (s.a.v.) sahabe ile birlikteyken yanına bir adam gelir ve ağır sözler söyle­yerek ondan alacağını ister. Adamın Hz. Peygamber’e (s.a.v.) kaba bir biçimde davranması saha­beyi çok üzer. Adama bu hareketinden dolayı çıkışmak isterler. Hz. Peygamber (s.a.v.), onların adama çıkışmalarını engelleyerek “Ona dokunmayınız. Zira o hak sahibidir.”1831 buyurur.
Hz. Peygamber (s.a.v.), insanlar arasında hak ve adaleti gözetirken daima somut delillere dayanırdı. O, “İnsanlara soyut iddiaları sebebiyle istedikleri verilse, bazı kimseler bazı adamların... malla­rında hak iddia ederlerdi...”(84) 85 86 buyurarak hakkı gözetmede maddi delilin önemine dikkat çeker. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hakkı gözetmedeki bu tutumu ile ilgili bir örnek şöyledir: Bir gün iki Medineli Müs­lüman, Hayber bölgesinden geçerken bunlardan biri öldürülür. Sağ kalan, arkadaşını Yahudilerin öldür­düğünü söyler. Hz. Muhammed (s.a.v.), ona öldüreni görüp görmediğini sorduğunda, görmediğini ama o bölgede sadece Yahudilerin yaşadığını belirtir. Hz. Peygamber (s.a.v.), kesin bilgisi olmadığı için Ya- hudileri suçlamaz/851

Hz. Peygamber (s.a.v.), gerçeğin ortaya çıkmasında tarafların dinlenilmesine de dikkat ederdi. Nite­kim bununla ilgili olarak Hz. Ali’yi (r.a.) Yemen’e yönetici olarak gönderdiğinde ona şöyle buyurur: “Sa­na iki kişi bir konuda hüküm vermen için geldiğinde, hiçbir zaman diğerini dinlemeden birini din­leyerek karar verme. Böyle yapman (daha isabetli) karar vermen için gereklidir.”*861

4. Ünite Hz. Muhammed'in Örnekliği
Hz. Peygamber (s.a.v.), herhangi bir iş için bir kimseyi görevlendireceği zaman da hakkı gözetirdi. O, bir işi kim en iyi biçimde yapabilecek ve o işe kim en çok layıksa yaş, cinsiyet, asalet vb. gözetmeksizin ehline verirdi. Şu olay Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bu konudaki hassasiyetini gösteren güzel bir örnektir. Ebu Zerr el-Gıfari (r.a.) adlı sahabi, Hz. Peygamber’den (s.a.v.) idari görev ister. Bunun üzerine o şöyle buyurur: “Ey Ebu Zerr! Sen bunun için yeterli değilsin. Bu iş emanettir. Emanet, üstesinden gele­meyen kimse için kıyamet gününde perişanlık ve pişmanlık doğurur. Ancak kim onu hak ederek alır ve onun sebebiyle üzerine düşen görevleri eksiksiz yaparsa o günün pişmanlığından kurtu­lur.”187) Hz. Peygamber’e (s.a.v.) kıyametin ne zaman kopacağı sorulduğu zaman onun “Emanet ehil olmayana verildiğinde kıyametin kopmasını bekleyin.”1881 şeklinde cevap vermesi anlamlıdır. Çünkü işin ehil ve layık olan kimselere verilmemesi toplumda kıyamete denk sonuçların ortaya çıkmasına se­bebiyet verebileceği için toplumu kıyamete benzer bir kargaşaya da sürükleyecektir.
Hz. Peygamber (s.a.v.), hak ve adalet değerine o kadar önem verirdi ki çocuklar arasında bile ada­letli olunmasını öğütler. Bununla ilgili olarak şöyle buyurur: “Evlatlarınız arasında adaleti gözetin, ara­larında ayrım yapmayın.”87 88 (89)
Hz. Peygamber (s.a.v.), hakkın gözetilmesi söz konusu olduğunda din, ırk, cinsiyet, yaş, mevki ve makama bakmamış, herkese adaletle davranmıştır. O dönemde sadece Müslümanlar değil, Müslüman olmayanlar da Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hakkı gözettiğini bilirdi. Onun için hem kendi aralarında hem de Müslümanlarla olan anlaşmazlıklarında ona başvurmaktan çekinmezlerdi. Çünkü Hz. Peygamber’in (s.a.v.) zengin, yoksul herkesin hakkını gözettiğinden eminlerdi. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) şu mesajı da bu bağlamda önemlidir: “Ey insanlar! Şunu iyi biliniz ki Rabb’iniz birdir, babanız da birdir. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyaz tenlinin siyaha, siyah tenlinin de beyaza bir üstün­lüğü yoktur.”(90) O, “...Her hak sahibine hakkını ver.”(91) buyurarak temel hak ve değerler açısından insanlar arasında hiçbir ayrım yapılmaksızın her hakkın sahibine verilmesini sağlamaya çalışmıştır.
Bizler de Hz. Peygamber’! (s.a.v.) örnek alarak bütün ilişkilerimizde her zaman hak ve adalet için ça­lışmalı, toplumda hak ve adaletin gerçekleşmesine gayret etmeliyiz. Hakkın korunup gözetilmediği bir yerde huzur, güven ve mutluluğun sağlanamayacağının farkında olmalıyız. Yalnızca insanların değil, tüm canlıların haklarını gözetmeye özen göstermeliyiz.
< ’ Etkinlik Değerlendirelim
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hakkı gözetmedeki hassasiyetinin toplumsal hayat açısından önemi ne­dir? Arkadaşlarınızla değerlendiriniz.

Hz. Muhammed'in Örnekliği 4. ünite
6. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) İnsanlara Değer Vermesi
’ Düşünelim
Çevrenizdeki insanlara değer verdiğinizi hangi tutum ve davranışlarınızla gösteriyorsunuz? Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
İslam’a göre her insan değerlidir ve saygıya layıktır. Çünkü Allah (c.c.), insanı en güzel biçimde ya­ratmış192’ ve tüm varlıklar içinde ona özel bir konum ve değer vermiştir. Bununla ilgili Kur’an-ı Kerim’de bir ayette şöyle buyrulur: “Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşı­dık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.”(93>
Hayatı boyunca Kur’an-ı Kerim’in buyruklarını kendine ilke edinen Hz. Peygamberde (s.a.v.) Allah’ın (c.c.) yarattığı tüm canlılara değer veren biriydi. Söz ve davranışlarıyla insanlara verdiği değeri daima gösterirdi. Onları kıracak, üzecek davranışlardan özenle kaçınırdı. Kimseye karşı kaba ve kırıcı davran­mazdı. Kötü söz söylemezdi/92 93 94 95’ Herkesle sıcak ilişkiler kurar, dost olurdu. Herkesi dikkatle dinler, yüzü­nü karşısındakinden başka bir yöne çevirmezdi. Kimin ne türlü yardıma ihtiyacı varsa imkânı çerçeve­sinde gidermeye çalışırdı. Çevresindekilere içten davranırdı. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sahabesinden olan Cerir b. Abdullah (r.a.) şöyle der: “Müslüman olduğum günden beri Hz. Peygamber (s.a.v.), beni ka­pıdan çevirmedi. Beni her gördüğünde mutlaka gülümserdi.”^
Hz. Peygamber (s.a.v.), karşılaştığı kimselere selam verir, onların hal ve hatırlarını sorardı. Yakın dostlarından olan Huzeyfe b. Yemân (r.a.) adlı sahabi, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ashabından biriyle kar­şılaştığında onunla tokalaştığını ve onun için hayır dua ettiğini nakleder/96 97’ Hastalandıklarında ziyaretle­rine gitmeyi ihmal etmez(97), kimi zaman hasta yatağında yatan bir dostu için göz yaşlarını tutamadığı olurdu/98’ Onlar için fedakârlıklarda bulunurdu/99 100’ Kendisine danışıp istişare edene yol gösterir000’, mec­lisinde bulunanlarla yakından ilgilenip onlara iltifat ederdi/101’ Hediyeler sunarak gönüllerini alırdı/102’
Hz. Peygamber (s.a.v.), insana makamına, zenginliğine, ırkına, cinsiyetine göre değil, insan olduğu için değer verirdi. Aralarında kesinlikle ayrım yapmazdı. Örneğin Ebu Zerrel-Gıfâri (r.a.) ile Bilal-i Habeşî bir konuda anlaşamadı ve Ebu Zerr, Bilal-i Habeşi’ye “Kara kadının oğlu” dedi. Hz. Bilal (r.a.) onun bu sözünden alındı ve durumu Hz. Peygamber’e (s.a.v.) bildirdi. O da Ebu Zerr’i (r.a.) çağırarak ona, “Sen­de cahiliye adetlerinden biri mi var?” diye uyardı ve onun yaptığı bu davranışı onaylamayarak yanlış olduğunu ifade etti. Ebu Zerr (r.a) yaptığı davranışın yanlışlığını anladı ve Hz. Bilal’den (r.a.) özür dile­di/103’ Yine Medine’deki mescidin temizliğini yapan kimsesiz bir kadın vardı. Hz. Peygamber (s.a.v.), bir müddet o kadını göremeyince sahabeye onun, niçin görünmediğini sordu. Onlar da kadının öldüğünü söylediler. Hz. Peygamber (s.a.v.), “Neden bana haber vermediniz?” buyurarak arkadaşlarına sitem­de bulundu. Daha sonra kadının mezarına gitti ve onun için dua etti.004’
Hz. Peygamber (s.a.v.), sadece Müslümanlara değil, başka dinden olanlara da değer verirdi. Hatta onların ölülerine bile saygı gösterirdi. Nitekim bir gün, sahabe ile otururken yanlarından geçen bir cena­zeyi görünce ayağa kalktı. Sahabe ona, cenazenin bir Yahudi’ye ait olduğunu anımsattılar. Bunun üze­rine Hz. Peygamber (s.a.v.), “O da bir insan değil mi?”(105) buyurarak karşılık verdi.
Hz. Peygamber (s.a.v.), insanlar ara­sında büyük-küçük ayrımı yapmazdı. Büyüklere olduğu kadar çocuklara da değer verirdi. Zaman zaman onlarla oy­nar006’, şakalaşır007’, onların oyun ve oyuncaklarıyla yakından ilgilenir, onla­ra ilgi ve şefkat gösterirdi. O, çocukların dili ile konuşur, onların dünyalarına gi­rerek sevgi dolu bir yaklaşım sergilerdi. Örneğin Ebu Umeyr adlı bir çocuk var­dı. Onun da bir serçe yavrusu vardı. Hz. Peygamber (s.a.v.) onunla konu­şur, ona, “Ey Ebu Umeyr! Ne yaptı Nuğayr?” diyerek kuşunu sorardı.008’ Özellikle yetimleri evlerinde ziyaret eder, başlarını okşar ve her konuda on­lara yardımcı olmaya çalışırdı.009’

Hz. Peygamber (s.a.v.) gençlere seslenirken, “Ey gençler topluluğu!”010’, hanımlara seslenirken ise “Ey hanımlar topluluğu!”011’ gibi çeşitli hitaplar kullanarak onlara verdiği değeri gösterirdi. Kadınlara karşı son derece nazik ve kibar davranırdı.012’ Birini uyarmak istediğinde, onu halkın içinde mahcup et­mez, “Bazı kimselere ne oluyor ki...!”°13> şeklinde hitap etmeyi tercih ederdi. 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113
Hz. Peygamber (s.a.v.), insana verdiği değer ve gösterdiği saygıyla içinde yaşadığı toplumda herke­sin güven ve beğenisini kazanmıştır. Bizler de Hz. Peygamber’! (s.a.v.) örnek almalı, insanlara değer ver­meli, sevgi ve saygıyla yaklaşmalıyız.
Kendisiyle ilgili olarak, “Şüphesiz ki Allah, beni mütevazı bir kul eyledi. Zalim ve inatçı bir kim­se eylemedi.”014’ buyuran Hz. Peygamber (s.a.v.) doğruluğu, güvenilirliği, merhameti, affediciliği, istişa­reye önem vermesi, cesareti, kararlılığı, hakkı gözetmesi ve insanlara değer vermesi gibi ahlaki özellik­lere sahipti. Son derece alçak gönüllü idi. Sade giyinir, sade yer içer, sade yaşardı.015’ Temizliği ve temiz olmayı imandan kabul eder, çok severdi.016’ Elbise ve vücut temizliğine çok önem verirdi. Aynı şekilde oturduğu yerin ve çevrenin temizliğine de özen gösterirdi Kötü koku veren şeylerden hoşlanmazdı. Ye­mekten önce ve sonra ellerini yıkar, yemeğe mutlaka besmele ile başlardı. Boş vakit geçirmez, zamanı çok iyi değerlendirirdi. Konuştuğu zaman söyleyeceklerini yavaş ve en güzel şekilde İfade ederdi. Ağ­zından asla çirkin bir söz çıkmazdı.017’ Başkalarının sözlerini dikkatle dinler, onların konuşmalarını kes­mezdi.018’ Çevresindekilerin fikirlerine değer verirdi. Herkese güler yüz gösterirdi.019’ Ev işlerinde de ha­nımlarına yardımcı olurdu.020’ İşlerini çoğu kere kendisi görürdü. Cömertlikte benzeri yoktu.021’
\ ’ Etkinlik Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Ben
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sahip olduğu ahlaki erdemlerin bir listesini oluşturunuz. Bunlardan han­gilerinin sizin hayatınızda ne kadar olduğunu belirtiniz. Az olan veya hiç olmayan varsa sebepleri üzerinde düşününüz. Bundan sonrası için neler yapabileceğiniz konusunda öneriler geliştiriniz.
Sonuç olarak Hz. Muhammed (s.a.v.), güzel ahlaki özellikleri İle tüm insanlığa rahmet olarak gönde­rilen022’ ve insanlar tarafından örnek alınması istenen son peygamberdir. İslam’ın insanlarda bulunma­sını öğütlediği güzel davranışlar onun örnek şahsiyeti ile somutlaşmıştır. İslam dininin getirdiği adalet, doğruluk, paylaşmak vb. temel değerlerin bireysel ve toplumsal hayatta nasıl uygulandığını görüp anla­mak için Hz. Peygamber’in (s.a.v.) kişiliğine bakmak gerekir. Onun örnek kişiliği, İslam’ı anlamada en önemli yol göstericidir.

Kureyş suresi hakkında neler biliyorsunuz? Arkadaşlarınızla paylaşınız.
Kureyş suresi, Kur’an-ı Kerim’in 106. suresidir. Dört ayettir. Mekke döneminde inmiştir. Adını ilk aye­tinde geçen Kureyş kelimesinden alır. Kureyş suresi, namazda Fâtiha suresinden sonra okunan kısa su­relerdendir.
Kureyş suresi Kur'an-ı Kerim'in 106. suresidir. Dört ayettir. Mekke döneminde inmiştir. Adını ilk ayetinde geçen Kureyş kelimesinden alır. Kureyş suresi namazda Fatiha suresinden sonra okunan kısa surelerdendir.KUREYŞ SURESİ OKUNUŞUBismillahirrahmânirrahîm.1- Li'î lâfi Kurayş'in2- Îlâfihim rihleteşşitâi vessayf3- Felya'büdû rabbe hâzelbeyt4- Ellezî et'amehüm min cû'in ve âmenehüm min havf Kaynak: Kureyş suresi hakkında neler biliyorsunuz, arkadaşlarınızla paylaşınız 



Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın (c.c.) adıyla
Kureyş’i ısındırıp alıştırdığı; onları kışın (Yemen’e) ve yazın (Şam’a) yaptıkları yolculuğa ısındırıp alıştır­dığı için, Kureyş de kendilerini besleyip açlıklarını gi­deren ve onları korkudan emin kılan bu evin (Kâbe’nin) Rabb’ine kulluk etsin.”

< ’ Etkinlik Kim sıralayacak
Kureyş suresinin okunuşunu kartonlara yazıp karışık hâlde tahtaya asınız. Daha sonra doğru bir şekilde sıralamaya çalışınız. Ardından anlamını verip üzerinde sınıfça konuşunuz.
Kureyş suresinde, İslam’dan önce Allah’ın (c.c.) Mekke’de yaşayan Kureyş kabilesine verdiği güven­lik, istikrar, zenginlik gibi nimetler bildirilmekte ve onlardan bu nimetleri veren Allah’a (c.c.) kulluk etme­leri istenmektedir.
Kureyş, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) mensup olduğu, İslam’ın tebliğine ilk muhatap olan ve Kur’an’da adı geçen kabiledir. Hz. Peygamber (s.a.v.), Kureyş’in Haşimoğulları koluna mensuptur. Kureyş kabile­si, İslam gelmeden önce Kâbe’nin bakımı ve gözetimini üstlendiği için diğer Arap kabileleri onlara bü­yük saygı gösterirlerdi. Özellikle Kâbe’yi yıkmaya gelen fil ordusunun mucizevi şekilde bozguna uğra­ması, Kâbe’yi yıkma girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Kureyşlilerin diğer kabilelerin gö­zünde saygınlığı daha çok arttı. Emirler ve krallar onlara saygı gösterirdi. Başkaları çölde haydutlar ta­rafından saldırılara uğrarken Kureyşliler güven içinde yazın Şam’a, kışın da Yemen’e serbestçe seya­hatlerde bulunarak büyük kazançlar elde ederlerdi. Diğer taraftan, hac mevsiminde kurulan panayırlar ticaretlerinin canlanmasına vesile olur, buralarda düzenlenen şiir, hitabet vb. yarışmalar da dil, edebi­yat ve kültürün gelişmesini sağlardı. İşte Kureyş suresinde Allah’ın (c.c.) Kureyş’e lütfettiği nimetler ha­tırlatılmakta ve onlardan bütün bu nimetlerin şükrünü yerine getirmek için Allah’a (c.c.) kulluk etmeleri istenmektedir.<1Z3> Allah (c.c.), çorak bir arazide yaşamalarına rağmen onları yaptıkları kârlı ticaret sonu­cu açlıktan doyurmuş, gerek yolculuklarında gerekse Mekke’de iken her türlü korkudan ve saldırıdan gü­vende kılmıştır. Onlar ise Allah’ın (c.c.) bu nimetlerine karşılık bizim düzenimiz ve işlerimiz bozulacak di-
(123) bk. Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, C 5, s. 693-694.

yerek Hz. Peygamber’e (s.a.v.) uymayı reddedip Müslümanlara işkence ettiler. Onun için surenin Müs- lümanlara işkencenin arttığı bir dönemde indirilmesiyle Kureyşlilere kendilerine verilen lütuf ve nimetle­re nankörlük etmemeleri hatırlatılmaktadır.
Kureyş suresinde verilmek istenen temel me­saj şudur: Allah (c.c.), insana akıl ve irade verip onu bütün canlılar içinde benzersiz bir şekilde yaratmıştır.(1Z4) Yine o, insanın yaşamını devam ettirebilmesi için birçok nimet var edip hizmeti­ne sunmuştur/124 125’ Doğru yolu bulabilmesi için vahiy ve peygamber göndermiştir/126 127’ İnsanın kendisini yoktan var edip en güzel şekilde yara­tan ve pek çok nimet veren Allah’a (c.c.) karşı teşekkürlerini sunması bir görevdir. Bu teşekkü­rün yerine getirilebilmesi için insanın Allah’a (c.c.) kulluk etmesi gerekir.

“Allah, gökleri ve yeri yaratan, gökten yağmur indiren ve onunla size rızık olarak türlü mey­veler çıkaran, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri emrinize veren, nehirleri de hiz­metinize sunandır. O, âdetleri üzere hareket eden Güneş’i ve Ay’ı sizin hizmetinize sunan, ge­ceyi ve gündüzü sizin emrinize verendir. O, istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Al­lah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız...” (İbrahim suresi, 32-34. ayetler.)
Bu ayetleri, insanın niçin Allah’a (c.c.) ibadet etmesi gerektiği açısından yorumlayınız.
Sizce başka hangi sebeplerden dolayı Allah’a (c.c.) kulluk edilmesi gerekir? Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.

Kur’an-ı Kerim’de, “Şüphe yok ki ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilah yoktur. O hâlde bana kulluk et...”(127> gibi pek çok ayette Allah’a (c.c.) verdiği nimetlerden dolayı kulluk edilmesi istenir ve bu hususta kişinin kibirlilik göstermemesi gerektiği vurgulanır/128 129’ Kulluk etmek, Allah’a (c.c.) inanıp ibadet­lerini yerine getirmek ve salih ameller işlemektir. Allah’a (c.c.) kulluk etmek, onun emri ve dinî bir görev­dir. Çünkü insanın yaratılış amacı ona inanıp kulluk etmektir. Bununla ilgili olarak Kur’an’da şöyle buyru­
lur: “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”029’

A. Aşağıdaki soruları cevaplayınız.
1. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) doğruluğu ve güvenilir kişiliği ile diğer peygamberlerin özellikleri ara­sında nasıl bir ilişki vardır? Belirtiniz.
2. Cesaret ve kararlılığın Hz. Muhammed’in (s.a.v.) davetinin başarısındaki yeri ve önemi nedir? Açıklayınız.
3. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hakkı gözetmedeki hassasiyeti ne demektir? Örnekler vererek açıklayınız.
4. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) örnek kişiliğinin bizim için önemi nedir? Belirtiniz.
5. Kureyş suresinden çıkarılabilecek mesajlar nelerdir? Belirtiniz.


B. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan noktalı yerleri uygun kavramlarla tamamlayınız.
“üsve-i hasene, istişare, hakkı gözetmek, sıdk, azim, emanet, cesaret, adalet”
1. Karşılaşılan sorunların çözümünde çevremizdeki bilgili, deneyimli, uzman kişilerle fikir alışveri­şinde bulunmaya denir.
2. Bir kişinin haksızlık ve tehlikeler karşısında gerektiğinde korkmamasına, zorluk ve sıkıntıları gö­
ze alarak hakkını aramasına, haksızlığa boyun eğmemesine ve üstün değerleri korumaya yö­nelmesine denir.
3. Kişinin inandığı amaç uğrunda gösterdiği çaba, gayret ve sebata, dışardan gelen olumsuzlukla­ra karşı dirençli olmasına denir.
4. Kişinin davranışlarında ve çevresiyle ilişkilerinde ölçülü, dengeli olmasına, her şeyin ve herke­
sin hak ve hukukunu gözetmesine, ölçüsüzlükten uzaklaşarak orta yolu tutup dengeli davran­masına denir.
5. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) davranışlarıyla insanlar için en güzel örnek olmasına
denir.

1- istişare 2- cesaret 3- azim 4- adalet 5- üsve-i hasane 


C. Aşağıdaki sorulardan her biri için dört cevap seçeneği verilmiştir. Seçeneklerden yalnız­ca biri doğrudur. Doğru seçeneği bularak işaretleyiniz.
1. Güzel ahlak örneği olarak gönderilen Hz. Muhammed (s.a.v.), yaşadığı toplumda hayatı boyun­ca doğruluğu ve güvenilir kişiliği ile tanınmıştır. Hayatının hiçbir anında, hiçbir şekilde yalan söy­lediği, sözünde durmadığı, aldatıp hile yaptığı asla görülmemiştir.
Bu özelliklerinden dolayı Mekkeliler, Hz. Peygamber’i (s.a.v.) aşağıdaki kavramlardan han­gisi ile adlandırıyorlardı?
A) Üsve-i Hasene B) Muhammedü’l-Emin
C) Hâteme’n-Nebiyyin D) Efdalü’n-Nâs


2. Hz. Peygamber (s.a.v.), sahabeye sabah namazını kıldırıyordu. Her zamanınkinden farklı ola­rak Kur’an’daki kısa sureleri okuyarak namazı tamamladı. Bunun üzerine arkadaşları sebebini sordular. O, “Küçük bir çocuğun ağlamasını işittim ve kalbim sızladı. O an annesinin durumu ak­lıma geldi.”(Buhari, Ezan, 61.) diyerek cevapladı.
Bu olay, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) aşağıdaki ahlaki özelliklerinden hangisine örnek oluş­turur?
A) Affediciliğine B) Adaletine
C) Merhametine D) Cesaretine

3. “Bu işi bırakmam için sağ elime Güneş’i, sol elime Ay’ı koysalar da Allah onu üstün kıhn- caya ya da ben bu yolda ölüp gidinceye kadar bırakmam!” (İbn Hişam, es-Siretü’n-Nebevi- ye, C 1, s. 101.)
Bu hadis, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) aşağıdaki erdemlerden hangisine sahip olduğunu gös­terir?
A) Kararlılık B) Adalet
C) Güvenirlik D) Affedicilik

4. Kureyş kabilesinin ileri gelen kadınlarından biri hırsızlık yapar. Cezalandırılmamak için sahabe­den birini aracı olarak Hz. Peygamber’e (s.a.v.) gönderir. Hz. Peygamber (s.a.v.), bu duruma kı­zar ve şöyle buyurur: “Nasıl oluyor da bazı kimseler Allah’ın emri karşısında aracı olmaya kalkışıyorlar. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İçlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca onu cezalandırıyorlardı. Allah’a yemin ederim ki suç işleyen kızım Fatıma bile olsa onu ceza­landırmaktan çekinmem.” (Buhari, Hudûd, 11.)
Bu olay, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) aşağıdaki ahlaki özelliklerden hangisine önem verdiği­nin bir göstergesidir?
A) Doğruluk B) Hakkı gözetmek
C) Güvenirlik D) Merhamet


5. Medine’deki mescidin temizliğini yapan kimsesiz bir kadın vardı. Hz. Peygamber (s.a.v.), bir müd­det o kadını göremeyince sahabeye onun niçin görünmediğini sordu. Onlar da kadının öldüğü­nü söylediler. Hz. Peygamber (s.a.v.), “Neden bana haber vermediniz?” buyurarak arkadaş­larına sitemde bulundu. Daha sonra kadının mezarına gitti ve onun için dua etti. (Müslim, Cenâiz, 71.)
Bu olay, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) aşağıdaki örnek davranışlardan hangisine önem verdi­ğini gösterir?
A) Affediciliğe B) Merhamete
C) İstişareye D) İnsana değer vermeye

1- B 2- C 3- A 4- B 5- D


Ç. Aşağıdaki ifadelerden doğru olanların başına (D), yanlış olanların başına (Y) yazınız.
1. ( ) Hz. Muhammed (s.a.v.), verdiği sözü daima yerine getirir, tutamayacağı bir sözü asla ver­
mezdi.
2. ( ) Özü ve sözü bir olmak anlamına gelen cesaret, insanın niyetinin söz ve eylemleriyle uyum
içinde olması demektir.
3. ( ) Kur’an-ı Kerim’de, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bildirilen özelliklerinden biri de onun “merha­
met ve şefkat peygamberi” olmasıdır.
4. ( ) Hz. Muhammed (s.a.v.), sadece insanlara sevgi ve merhamet gösterirdi.
5. ( ) İnsanın merhametli oluşunu gösteren en temel özelliklerden biri affedici olmasıdır.
6. ( ) Emanet, suç ve suçluyla mücadeleyi bırakmadan düşmanlık ve intikamdan vazgeçmektir.
7. ( ) Hz. Muhammed’in (s.a.v.) en önemli özelliklerinden biri de onun ihtiyaç duyduğu pek çok ko­
nuda sahabeyle istişare yapması, bilgi sahibi kişilerin görüşlerine başvurmasıydı.
8. ( ) Cesaretin zıddı cürettir.
9. ( ) Cesaret ve kararlılık, kişiyi hayatta başarıya ulaştıran en önemli erdemlerdendir.
10. ( ) Kur’an-ı Kerimin tebliğcisi, açıklayıcısı ve uygulayıcısı olarak Hz. Muhammed’in (s.a.v.) en
önemli özelliklerinden biri, bütün söz ve uygulamalarında adalet üzere olması, hakkı gözet­mesidir.


1- D 2- Y 3- D 4- Y 5- D 6- Y 7- D 8- D 9- D 10- D 

6. ÜNİTE: ELEKTROSTATİK