DERSHANE

Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu

24 Mart 2020 Salı

ÜNİTE 4

1. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Doğruluğu ve Güvenilir Kişiliği

Doğru ve güvenilir olmak ne demektir? Arkadaşlarınızla tartışınız.
Doğruluk; lugatta, “doğru olma hali, dürüstlük, sadâkat, hak, hidâyet, istikamet” anlamına gelir. Terim olarak ise, “Allah’ın emrine uygun bir yol takip etmek ve insanların haklarına riâyet etmek” demektir. Hz. Peygamber (s.a.s.), doğru, dürüst ve güvenilir kişiydi. Asla yalan söylemezdi. ( Buhâri, Bedu’l-Vahy, 6) O, asla doğruluktan ayrılmamıştır. Doğru ne ise onu yapmıştır ve şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete götürür. (Buhârî, Edeb 69) Doğruluk, peygamberlik sıfatlarından biridir. Her peygamber doğru sözlü dürüst bir insandır. Onlar kesinlikle yalan söylemezler. “Allah ve Rasûlü doğru söylemişlerdir.” (Ahsab, 33/22) 
Ne olursa olsun olaylar karşısında doğruları söylemek kendi işimize gelmeyen bir olayda dahi doğru olanları söyleyebilmek,emanetlere sahip çıkmak,iyi bir şekilde sır saklayabilmek gibi özelliklere sahip olan kişilere denir.Bu davranışlar hemen bir anda kazanılmaz.İlerleyen zaman sürecinde sana işi düşen veya senden yardım isteyen bir arkadaşın olabilir.Senin ona karşı tutumun bu özellikleri belirler.Güvenilir bir kişi olabilmek için emanete iyi bir şekilde sahip çıkmak,sırrı söylememek,arkadaşının mağdur etmemek gerekir.Doğru sözlü olan bir kişi yalan söylemeyen,kendi işine gelmese dahi her zaman doğruları konuşan kişidir.Bu davranışa en büyük örnek Peygamberimizdir.Hem doğru sözlü hemde güvenilirdir. 

Peygamberler, üstün ahlak sahibi kimselerdir. Onlar hem içinde yaşadıkları toplum hem de daha son­raki kuşaklar için en iyi örnektirler. Hz. Muhammed de (s.a.v.) son peygamber olarak üstün ahlaki özel­likleri şahsiyetinde toplamıştır. Kur’an-ı Kerim’de, “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.”(1) ayetiyle Hz. Peygamber’in (s.a.v.) güzel ahlak sahibi olduğu bildirilir. “Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için; Al­lah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek var- dır.”(2) 3 ayetiyle de inananlar için onun davranışlarında güzel örnekler bulunduğu buyrulur. Bu ayette, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) inananlar için “Üsve-i hasene” yani en güzel örnek olduğu belirtilir. Hz. Peygam­ber’in (s.a.v.) sahip olduğu üstün ahlaki özellikler, İnananlar için Allah’ın (c.c.) bir lütfudur. Bu konuda Kur’an’da şöyle buyrulur: “Andolsun Allah, müminlere kendi içlerinden; onlara ayetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.”<3)

Hz. Peygamber’in (s.a.v.) kendisi de in­sanlara güzel ahlak örneği olarak gönderil­diğini belirtir. Bir hadisinde şöyle buyurur: “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gön- derildim.”(4) 5 Yine Hz. Peygamber’in (s.a.v.) güzel ahlakının kaynağını göstermesi açı­sından Hz. Aişe’den (r.a.) nakledilen şu riva­yet de oldukça önemlidir: “Bir adam, ‘Ey müminlerin annesi! Bize Allah’ın (c.c.) Resu- lü’nün ahlakından bahseder misin?’dedi. O da ‘Sen hiç Kur’an okumuyor musun?’ diye sordu. Adam, ‘Tabii ki okuyorum.’diye ce­vap verince Hz. Aişe de (r.a.), ‘Onun ahlakı, Kur’an (ahlakı) idi.,(5) dedi.” Bütün ahlaki gü­zelliklere sahip olmasına rağmen, Hz. Pey­gamber (s.a.v.) Allah’a (c.c.) devamlı şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Yaratılışımı güzel kıldığın gibi ahlakımı da güzelleştir. Beni kötü ve hoşa gitmeyen huylardan uzak tut. Allah’ım! Beni en güzel ahlaka yö­nelt. Ona yöneltecek yalnızca sensin.

Hz. Muhammed (s.a.v.)
Affediciydi.
Merhametliydi.
Güvenilirdi.
Doğruydu.
Hakkı gözetirdi.
Kararlıydı.
Cesaretliydi.
İstişareye önem verirdi.
İnsanlara değer verirdi.

' Etkinlik Yorumlayalım
“Müminlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlak bakımından en güzel olanıdır.” (Ebu
Davud, Sünnet, 15.)
Yukarıdaki hadisi, iman-ahlak ilişkisi açısından arkadaşlarınızla yorumlayanız.
Doğruluk (sıdk) ve güvenilir olmak (emanet) bütün peygamberlerde bulunan sıfatlardır. Doğruluk, pey­gamberlerin Allah’tan (c.c.) almış oldukları emirleri insanlara olduğu gibi bildirmeleri ve hayatlarının hiç­bir anında, hiçbir şekilde yalan söylememeleridir/71 Güvenirlik ise peygamberlerin emanete asla ihanet etmemeleridir/7 8’ Bütün peygamberler, sözünde duran, emanetleri koruyan, işine hile karıştırmayan, ya­lan söylemeyen doğru ve güvenilir kimselerdir.
‘ ’ Etkinlik Değerlendirelim
“Münafığın alameti üçtür: Söz söylediği zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder.” (Buhari, Edeb, 69.)
Yukarıdaki hadisi doğru ve güvenilir bir kişide bulunması gereken özellikler açısından arkadaşla­rınızla değerlendiriniz.
Güzel ahlak örneği olarak gönderilen Hz. Muhammed (s.a.v.), yaşadığı toplumda hayatı boyunca doğ­ruluğu ve güvenilir kişiliği ile tanınmıştır. Hayatının hiç bir anında yalan söylediği, sözünde durmadığı, al­datıp hile yaptığı asla görülmemiştir. Bu özelliklerinden dolayı Mekkeliler ona peygamber olmadan önce “Muhammedü’l-Emin” yani “Güvenilir Muhammed” diyorlardı.
Mekkeliler, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) doğruluk ve güvenirliğini peygamberliğinden önce ve sonra da­ima onayladılar. Anlaşamadıkları konularda onu hakem yaptılar, aldığı kararlara uydular. Örneğin 35 ya­şında iken yaptığı Kâbe hakemliği bunun güzel bir örneğidir. Kâbe yıllar içinde hasar görmüş, duvarla­rında çatlaklar meydana gelmişti. Bu sebeple Kureyş kabileleri toplanarak Kâbe’yi tamir ettiler. Sıra, Hz. İbrahim (a.s.) tarafından Kâbe’nin inşası sırasında tavafın başlangıç noktasını belirlemek amacıyla yer­leştirilmiş olan Hacerü’l-Esved’in yerine konulmasına gelince her kabile bu şerefin kendisine ait olması­nı istedi. Kabileler arasında tartışma çıktı. Tartışmayı sona erdirmek için Kureyşlilerin en yaşlısı Ebu Velîd b. Muğire’nin teklifi üzerine, Harem-i Şerifin Benî Şeybe kapısından ilk giren kişinin hakem tayin edilme­sine karar verildi. Herkes, bu teklifi kabul etti. Kısa bir bekleyişten sonra Hz. Muhammed’in (s.a.v.) gel­diğini görünce oradakiler, “Bu, emin (güvenilir) bir kimsedir. Onun vereceği karara razıyız.”dediler. Ona olan güvenlerinden dolayı hiçbir kabile onun hakemliğine karşı çıkmadı. Hz. Peygamber de (s.a.v.) tar­tışmayı herkesin razı olacağı bir şekilde çözdü/9’
Hz. Muhammed (s.a.v.), peygamber olduğunda da Mekkeliler, ona her türlü iftirayı attılar. Ancak onun doğruluk ve güvenirliğine bir şey diyemediler. Örneğin Hz. Peygamber’e (s.a.v.) gelen ilk vahiy­lerde yakınlarını uyarması emredildi/10 11’ Allah’tan (c.c.), “(Önce) en yakın akrabanı uyar.”(11) emrini


Hz. Muhammed'in Örnekliği 4. ünite
alan Hz. Peygamber (s.a.v.), Kureyşlileri Safa Tepesi’ne toplayıp onlara şöyle seslendi: “Ne dersiniz, size şu dağın arkasından (sizinle savaşmak üzere düşman) atlılar çıkacağını haber versem bana inanır mısınız?” Onlar, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) “Biz senin hiç yalan söylediğini duymadık.”diye ce­vap verdiler/12’ Ona en çok karşı çıkan Ebu Cehil bile, “Muhammed! Sana yalancısın diyemiyorum. Ama bana göre senin söylediklerin doğru değ//."diyerek Hz. Peygamber’in (s.a.v.) doğru ve güvenilir bir kişi olduğunu söylemiştir/13 14’
Hz. Peygamber (s.a.v.), tutamayacağı bir sözü asla vermezdi. Verdiği sözü daima yerine getirirdi. Ör­neğin Ebu Hamsa adında biri, Hz. Peygamber’den (s.a.v.) bir şey satın aldı. Paranın bir kısmını ödedi. Geri kalanını ise belli bir tarihte ödemek için söz verdi. Ancak verdiği sözü unuttu. Hatırladığında, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) kendisini bekleyeceği yere gitti. Hz. Peygamber’! (s.a.v.) orada hâlâ kendisini bek­liyor buldu. Hz. Peygamber (s.a.v.) onu görünce, “Bana büyük bir mesele ve güçlük çıkardın. Üç gün­dür burada seni bekliyorum.” dedi.(14> Yine Hudeybiye Barış Antlaşmasındaki tutumu da onun verdiği sözü yerine getirmesi ile ilgili bir diğer örnektir. Hudeybiye Barış Antlaşmasına göre Mekkelilerden biri Müslümanlara sığınırsa Müslüman bile olsa geri verilecekti. Fakat Müslümanlardan Mekkelilere sığınan olursa geri istenmeyecekti. Antlaşmadan kısa bir müddet sonra Mekkeli bir Müslüman Medine’ye gele­rek Hz. Peygamber’e (s.a.v.) sığındı. Antlaşma şartı gereği Hz. Peygamber (s.a.v.), o kişiden tekrar Mek­ke’ye geri dönmesini istedi/15’
Mekkeliler, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) dürüst ve güvenilir bir insan olduğunu çok iyi bildiklerinden kıy­metli eşyalarını ona emanet olarak bırakırlardı. Çünkü birbirlerinden daha çok ona güveniyorlardı. Hz. Peygamber de (s.a.v.) kendisine teslim edilen emanetlere asla hıyanet etmez ve onları sahiplerine sağ­lam bir şekilde iade ederdi. En zor anlarında ve güç durumda kaldığı zamanlarda bile bu emanetleri ge­rektiği gibi korur ve sahiplerine ulaştırmak için gerekli gayreti gösterirdi. Örneğin Hz. Peygamber (s.a.v.), Medine’ye hicret etmek için yola çıkmadan önce kendisine verilen emanetleri Hz. Ali’ye (r.a.) bıraktı. On­dan bu emanetlerin sahiplerine herhangi bir zarar gelmeden ulaştırılmasını istedi. Hz. Ali de (r.a.) ema­netlerin sahiplerine dikkatli ve hızlı bir şekilde ulaştırılmasını sağladı/16 17’
Hz. Peygamber (s.a.v.), inananlara da doğru ve güvenilir kimseler olmasını öğütler. O, Müslümanı, “Elinden ve dilinden başkalarının güvende olduğu kimsedir.”(17) diye tanımlar. Onun için inananlara yalan söylememelerini, emanete ihanet etmemelerini tavsiye eder. Bir hadisinde şöyle buyurur: “Bir ki­şinin kalbinde aynı anda iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bu­lunmaz.”'18’
Hz. Peygamber (s.a.v.), hangi alanda olursa olsun insanların aldatılmasına karşı çıkmış, hatta şakay­la bile olsa bunu onaylamamıştır. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bu konudaki tutumuna tanıklık edenlerden biri de o zaman küçük yaşta olan Abdullah b. Amr b. Âs (r.a.) adlı sahabidir. Onun bununla ilgili anlattığı olay şöyledir: “Bir gün Hz. Peygamber (s.a.v.) evimize ziyarete geldi. Ben henüz küçücük bir çocuktum. O, otururken ben oyun oynamak için dışarı çıkmak istedim. Bu sırada annem, “Abdullah! Yanıma gel. Baksana ne vereceğim!”dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.), “Çocuğa ne vereceksin?” diye

sordu. Annem, “Ona hurma vereceğim.”deyince, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Eğer çocuğa bir şey vermeseydin, bu söz (amel defterine) bir ya-lan olarak yazılacaktı.”091
Hz. Peygamber (s.a.v.), gençlik yıllarında ticaret ile uğraştı. Doğru ve güvenilir olmak onun ticaret ha­yatının da en önemli ilkesiydi. Kendisi ticarette dürüst olduğu gibi müminlere de öyle olmalarını öğütler­di. Bununla ilgili bir örnek şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.v.), zaman zaman ihtiyaçlarını temin etmek için Medine pazarına giderdi. Yine bir gün pazarda dolaşırken bir buğday yığını dikkatini çekti. Hububatı sa­tan adamın yanına gelerek buğday yığınına elini soktu. Ancak buğdayın altı göründüğü gibi çıkmamış, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) parmakları ıslanmıştı. Satıcıya ıslaklığın nedenini sorduğunda, yağmurdan kaynaklandığı cevabını aldı. Bunun üzerine satıcıya, “Öyleyse insanların görmeleri için ıslak olan kısmı üste koyman gerekmez miydi?” dedi. Satıcı, kuru ve ıslak olan buğdayı ayırmadan satmak suretiyle in­sanları aldatmaktaydı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “...Bizi aldatan bizden değildir.”’201
Hz. Peygamber (s.a.v.), hayatı boyunca doğru, dürüst ve güvenilir bir kişiliğe sahip olmuştur. Her ko­nuda olduğu gibi “özü sözü bir” insan olma konusunda da Müslümanlar için en güzel örnektir. Allah’ın (c.c.), “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol...”19 20 (21) 22 23 emrine uyarak dosdoğru bir hayat yaşamıştır. İnananlara da “Allah’a inandım de, sonra dosdoğru ol!”’22) öğüdünde bulunarak yol göstermiştir.

Özü ve sözü bir olmak anlamında doğ­ruluk ve güvenirlik, insanın söz ve eylem­leriyle uyum İçinde olması demektir. Bu özellikleri taşıyan bir Müslüman, dünyada ve ahirette Allah’ın (c.c.) hoşnut olduğu bir kişi olacak ve ebedi mutluluğu elde ede­cektir. Nasıl yalan, emanete hıyanet, aldat­mak bütün kötülüklerin temeliyse doğruluk, dürüstlük, güvenirlik de insan vicdanını hu­zura kavuşturan her türlü iyilik ve güzelliğin temelidir. Bütün iş ve davranışlarında doğ­ruluk ve güvenirliği esas alan bir kişi, iyi bir mümin olacak ve mükâfat olarak da cen­nete girecektir. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurur: “Doğruluktan ayrıl­mayın. Çünkü doğruluk (insanı) iyiliğe, iyilik de cennete götürür...”’231

Çevremizdeki insanların güvenini kaybetmemek için nelere özen göstermek gerekir? Arkadaşla­rınızla belirleyerek değerlendiriniz.
Güven nedir?Bir kimseye karşı kuşku duymadan, çekingenlik göstermeden bağlanma duygusuna, güven denir.İnsanların güvenini kaybetmemek için; 
Yalan söylememeliyiz.- Bize emanet ettiği herhangi bir eşyaya/kişiye sahip çıkmalıyız.- Başka insanlara iftira atmak gibi olumsuz davranışlar sergilememeliyiz.- Güzel ahlak sahibi bir kimse olmaya özen göstermeliyiz.- Küfretmemeli, insanlarla iyi geçinen ve güzel konuşan bir birey olmalıyız. 

Hz. Muhammed'in Örnekliği 4. ünite
İnsan ilişkilerinde doğruluk, dürüstlük ve güvenirliliğin önemli bir yeri vardır. Dostluklar, arkadaşlıklar, ticari ortaklıklar, evlilikler daima doğruluk ve güven üzerine kurulur. Bu nedenle İslam dininin en önemli buyruklarından biri, doğru ve güvenilir olmaktır. Dolayısıyla doğru ve güvenilir olmak iyi Müslüman olma­nın gereğidir. Onun için bizler de Hz. Muhammed’in (s.a.v.) doğruluk ve güvenirliğini örnek almalı, arka­daşlarımıza, dostlarımıza, öğretmenlerimize, ailemize ve topluma karşı verdiğimiz sözleri her zaman ye­rine getirmeliyiz. Yalan söylememeli, bize emanet edilen şeyleri sağlam olarak teslim etmeli, hile yapma­malı, aldatmaktan kaçınmalıyız. Bütün davranışlarımızda doğru, dürüst ve güvenilir olmalıyız.

Doğruluk ve güvenirliğin bireysel ve toplumsal yararları nelerdir? Arkadaşlarınızla belirleyerek de­ğerlendiriniz.
Doğruluk, insanlar arasındaki bağları güçlendirir; dostluk ve arkadaşlık kurmalarını, ilişkilerini düzenli bir şekilde devam ettirmelerini sağlar. Çünkü doğru söyleyen, dürüst davranan insan, başkalarının sevgi ve güvenini kazanır.Doğruluk, insanı daima iyiliğe yönlendirir ve onun ahlakını güzelleştirir. İnsana huzur verir, kişilik ve güven duygusu kazandırır. Çünkü doğru söyleyen, dürüst davranan insan kendisinden emindir, vicdanen de rahattır. Yalan söyleyen kişi, yalanı ortaya çıktığı zaman mahcup olur. Ancak doğru söyleyen insanın böyle utandırıcı bir durumla karşılaşması söz konusu değildir.Doğruluk, insanı ahirette kurtuluşa ulaştırır. Yüce Allah’ın emirlerine itaat eden, yasaklarından kaçınan, doğru sözlü olan, her işinde doğruluğu ve dürüstlüğü esas alan kimse cennete girer. Çünkü Yüce Allah, doğru insanları bağışlayıp ödüllendireceğini müjdelemiştir. Allah, bu konuda şöyle buyurmaktadır: “… Doğru erkekler ve doğru kadınlar… var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.” Sevgili Peygamberimiz de konuyla ilgili olarak, “Doğruluk, insanı iyiliğe götürür; iyilik de cennete götürür…” buyurmuştur. 
Bireysel yararları - Toplum da danışır insan oluruz.- İnsanlar tarafından seviliriz.- Huzurlu ve rahat hissederiz.- Bir adım atarken doğru yolu buluruz.- Güvenilir olduğumuz için insanlar mallarını rahatlıkla emanet edebilir. Ve kendimizi güvende hissederiz.Toplumsal- Adalet kavramı meydana gelir.- Toplumda huzur ve mutluluk oluşur.- İnsanlar arasında güven ortamı oluşur.- Hoşgörülü ve sevgi ve saygı önemli olan birlik oluşur. 

2. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Merhametli ve Affedici Oluşu
Halk arasında kullanılan “merhametli insan”, “vicdanlı insan”, “insanlıktan çıkmış” ve “taş kalpli”
gibi ifadeler hangi özellikteki kişiler için kullanılır? Arkadaşlarınızla tartışınız.
Sevmek, şefkat göstermek, acımak, esirgemek gibi anlamlara gelen merhamet, herhangi bir canlıya karşı gösterilen sevgi, şefkat ve acıma duygusudur. Merhamet, korumak, esirgemek ve şefkat göster­mektir. Acımak ve insaflı davranmaktır. Kalp inceliği ve gönül yumuşaklığıdır. Merhamet, Allah’ın (c.c.) Rahman isminin bir yansımasıdır/24’Allah (c.c.), rahmeti ile yarattığı tüm canlılara acır, şefkatle muame­le eder ve nimetler vererek ihsanda bulunur/25’ Onun için halk arasında insanları ve diğer varlıkları çok seven, onlara şefkatle yaklaşan kimseler için “şefkatli, insaflı, merhametli insan”, aksi davranışlarda bu­lunanlar için ise “merhametsiz, katı yürekli, insanlıktan çıkmış” denir.

E □ Etkinlik Örnekler buluyoruz
Bir gazve sonrası Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yanına bir grup esir getirildi. İçlerinden bir kadın te­laş içinde esirler arasında çocuğunu arıyordu. Sonunda çocuğunu buldu ve onu kucaklayıp bağrına bastıktan sonra emzirmeye başladı. Durumu gören Hz. Peygamber (s.a.v.) yanındakilere, “Bu ka­dının çocuğunu ateşe atacağına inanır mısınız?” diye sordu. Onlar da, “Hayır” diye cevap verdi­ler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bilin ki Allah’ın kullarına olan rahme­ti, bu kadının çocuğuna olan şefkat ve merhametinden çok fazladır.” (Buhari, Edeb, 18.)
Siz de Allah’ın (c.c.) insanlara merhametini gösteren örnekler bularak arkadaşlarınızla değerlen­diriniz.
Kur’an-ı Kerim’de, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bildirilen özelliklerinden biri de onun “merhamet ve şef­kat peygamberi” olmasıdır. Kur’an’da şöyle buyurulur: “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir pey­gamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere
karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.”1261 Peygamberli­ği süresince insanların Hz. Peygamber’in (s.a.v.) etrafında toplanmalarının sebeplerinden biri de onun merhametli ve şefkatli olmasıdır. Bu konuda Kur’an’da şöyle buyrulur: “Al­lah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi...”1271
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) merhameti yaşamının her dö­neminde açıkça görülür. O, insanlar arasında kadın, erkek, büyük, küçük, renk, din, dil ve ırk ayrımı yapmaksızın her­kese sevgi, şefkat ve merhamet gösterirdi. Hiç kimsenin in­cinmesini istemez, onlara kibar ve nazik davranırdı. Yoksul­lara yardım eder, yaşlıları ve hastaları ziyaret eder, onların sıkıntılarını paylaşırdı. Kölelerin bir emanet olduğunu ifade eder, köle sahiplerinin yediklerinden onlara da yedirmesi, giydiklerinden giydirmesi gerektiğini belirtirdi. Güçlerinin yetmeyeceği işlerin onlara yaptırılmasını istemezdi. Öksüz­leri sever ve sevindirirdi. Onlara ilgi gösterir, şefkat ve mer­hametle yaklaşırdı/281

Onun merhametli oluşu ile ilgili bazı örnekler şunlardır:
♦ Bir gün kendisine bir kabilenin temsilcileri geldi. Bu kişiler yıpranmış giysiler içinde, aç ve sefil du­rumda idiler. Bu durumdan etkilenen Hz. Peygamber (s.a.v.), hemen onlara yardım edilmesini söy­ledi/291
Hz. Peygamber (s.a.v.), sahabeye sabah namazını kıldırıyordu. Her zamanınkinden farklı olarak Kur’an’daki kısa sureleri okuyarak namazı tamamladı. Sahabe bunun sebebini sorduğunda o, “Kü­çük bir çocuğun ağlamasını işittim ve kalbim sızladı. O an annesinin durumu aklıma gel­di.”'301 diyerek cevapladı.
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) en büyük kızı Hz. Zeynep’in (r.a.) çocuğu hastalandı. Babasına torunu­nun hasta olduğunu ve hemen gelmesi gerektiğini bir haberciyle bildirdi. Hz. Peygamber de (s.a.v.) beraberindekilerle kızının evine gitti. Torununun durumu iyi değildi. Şefkat ve merhametle torunu­nu kucağına aldı ve gözyaşı dökmeye başladı. Yanında gelenlerden Sa’d b. Ubâde (r.a.) isimli sa- habi, “Bu (gözyaşı) da nedir ya Resulallah?” diye sorunca şöyle buyurur: “Bu gözyaşı, Allah’ın kullarının kalplerine yerleştirdiği bir rahmettir. Allah, kullarından sadece merhametli olan­lara merhamet eder.”26 27 28 29 30 (31)
Bir gün sahabeden bazı kimseler Hz. Peygamber’e (s.a.v.) gelerek yaptıkları eziyetlerden dolayı Mekkeli müşriklere beddua etmesini istedi. Onların bu isteğine kızan Hz. Peygamber (s.a.v.) şöy-
le buyurdu: “Ben dünyaya beddua etmek için gönderilmedim. Ben yalnız rahmet için gön­derildim.”<3Z)
♦ Bir seferinde çok sevdiği torunlarını öperken Hz. Peygamber’i (s.a.v.) gören Temim kabilesinden Akra’ b. Hâbis, “Biz çocuklarımızı öpüp sevmeyiz."demesi üzerine o şöyle buyurur: “Allah, senin kalbinden merhameti çekip almışsa ben senin için ne yapabilirim ki!”<33) Hz. Peygamber (s.a.v.), Allah’ın (c.c.) merhametine ulaşmanın yolunun bu duyguyu yerli yerinde kullanmaktan geç­tiğini şöyle ifade eder: “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.”'341
Hz. Muhammed (s.a.v.), yalnızca insanlara değil, tüm canlılara karşı şefkat ve merhamet gösterirdi. Çevresin­dekilere de hayvanlara eziyet etmemelerini, onlara fazla yük yüklememelerini ve onları aç bırakmamalarını öğüt­lerdi. Örneğin bir gün, bir devenin açlıktan bağırdığını gördü ve sahibine, “Hayvanlara gösterdiğiniz kötü muameleden dolayı Allah’tan korkmuyor musu­nuz?”'351 diyerek uyarıda bulundu. Arkadaşları Hz. Pey­gamber’e (s.a.v.) sordular; “Ya Resulallah! Hayvanlara yapılan iyi muamele için de bize sevap var mıdır?” Hz. Peygamber (s.a.v.), “Her canlı için bu böyledir, sevap vardır.” buyurdu ve şöyle devam etti; “Bir kediyi ceza olarak kapalı bir yerde alıkoyan sonra da serbest bı­rakmayıp onun ölümüne sebep olan bir kadın, bu yüzden cehennemlik olmuştur.”<32 33 34 35 36) 37
Hz. Muhammed (s.a.v.), bütün varlıklara karşı daima şefkat ve merhametle yaklaşır ve insanlara da böyle davranmalarını tavsiye ederdi. O, bu konuda, “Benim dediğim, sizin sadece kendi aranızda merhametli olmanız değildir. Benim dediğim, sîzlerin Allah’ın bütün yaratıklarına karşı merhamet­li olmanızdır.”'371 buyurur.
Merhamet ve şefkat, insanı asıl merhamet sahibi olan Allah’a (c.c.) yaklaştırır. İnsanlar arasında sev­gi ve saygının egemen olmasını sağlar. Merhametin olduğu toplumda paylaşma ve yardımlaşma yaygın­laşır.
Merhametli olmak, aynı zamanda affedici olmayı da gerektirir. İnsanın merhametli oluşunu gösteren en temel özelliklerden biri affedici olmasıdır. Hz. Peygamber de (s.a.v.) merhametinin yanında her za­man affedici olmuştur. Kendisine kötülük yapanları bile affedip onlara karşı kin ve nefret beslememiştir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hayatında affediciliğini gösteren pek çok örnek vardır. Bunlardan biri Mekke’yi fethettiği zaman Mekkelilere karşı sergilediği tutumdur. Bu olay özetle şöyledir: Mekke’nin fethi gerçek­leşince, oradakiler daha önce Hz. Peygamber’e (s.a.v.) yaptıklarından dolayı onun kendilerinden intikam alacağını zannediyorlardı. O ise onlara şöyle seslendi: “Ey Kureyşliler! Şimdi benden size nasıl dav­ranacağımı bekliyorsunuz?” Onlar da “Senden iyilik bekliyoruz. Çünkü sen kerim bir kardeş ve kerim 4. Ünite Hz. Muhammed'
bir kardeş çocuğusun.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) onlara, “Benim de size sözüm, vaktiyle Hz. Yusuf’un kardeşlerine söylediği sözdür. Size bugün çıkışmak, azarlamak yoktur. Suçunuz yüzünüze vurulmayacaktır. Haydi gidin, hepiniz serbestsiniz.”*38) diye buyurur. Bu davranış karşısında kalpleri kin, nefret ve düşmanlık duygularından arınan Mekkeliler İslam’a girmekte tereddüt etmediler. Hz. Peygamber (s.a.v.), bu tutumuyla tarihte az görülen bir af örneği sergiledi. Mek- kelilere af kapısını açarak kötülüğe iyilikle karşılık verdi.
‘ ’ Etkinlik îlişkilendirelim
* “Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.” (A’râf suresi, 199. ayet.)
“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet suresi, 34. ayet.)
Yukarıdaki ayetleri Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Mekkelilere karşı tutumu ile nasıl ilişkilendiriyorsu- nuz? Arkadaşlarınızla yorumlayınız.
Bağışlamak, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) en belirgin özelliklerinden biriydi. Eşi Hz. Aişe’ye (r.a.) onun nasıl bir ahlaka sahip olduğu sorulduğunda şöyle cevapladı: “O, kötü sözlü ve çirkin ağızlı değildi, çarşı pazarda bağırıp çağırmaz, kötülüğe kötülükle karşılık vermezdi; bilakis affederdik Nezaketsiz davra­nışlar karşısında bazen öfkelense de öfkesine hâkim olarak affı seçerdi. ”*40) Hz. Aişe’nin (r.a.) ifadesiyle Hz. Peygamber (s.a.v.) asla intikam peşinde olmadı. Çünkü düşmanlık ve intikamın olmadığı yerde dost­luk ve kardeşlik egemen olur. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.), kendisini öldürmeye yeltenen Sümame’yi bağışladığında Sümame şöyle demiştir: “Ey Muhammedi Vallahi, yeryüzünde bana senin yüzünden da­ha sevimsiz bir yüz yoktu, şimdi ise senin yüzün bana bütün yüzlerden daha sevimli oldu. Vallahi, benim için senin dininden daha sevimsiz bir din yoktu, şimdi ise benim için bütün dinlerden daha sevimli oldu. Vallahi, benim için senin şehrinden daha sevimsiz bir şehir yoktu, şimdi ise benim için bütün şehirlerden daha sevimli oldu.Onun için Hz. Peygamber (s.a.v.), “...Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun!”38 39 40 41 (42) çağ­rısıyla inananları kin ve intikamdan uzak durmaya davet eder. Allah’ın (c.c.) en nefret ettiği insanın, düş­manlıkta sınır tanımayan ve alabildiğine kindar kimse olduğunu hatırlatarak*43) “Düşmanlığı sürdürmen sana günah olarak yeter.”(44) 45 uyarısında bulunur. Bizzat kendi adına öç almaktan uzak durarak da mü­minlere örnek olur.

Affetmek, suç ve suçluyla mücadeleyi bırakmadan düşmanlık ve intikamdan vazgeçmektir. Affetmek, bir yandan kalbi öfke, kin, düşmanlık ve intikam duygularından temizler bir yandan da bu kötü duygula­rın yüreği kaplayan ağır yükünü hafifletir. İnsanlar arasında sıcak, sağlıklı ve olgun bir iletişim ortamını mümkün kılar. Ayrıca affetmek insanı güçlü ve saygın kılar. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurur: “... Allah, affeden bir kulunun ancak şerefini artırır...”*45’ Affetmek, toplumda sevgi, saygı ve merhame­tin yayılmasına, huzur ve güven ortamının egemen olmasına katkı sağlar.

Hz. Muhammed'in Örnekliğ
Allah (c.c.) bağışlamayı çok sevendir/46 47 48’ Nasıl ki Allah (c.c.) kullarını bağışlıyorsa biz de başkalarını bağışlayabilmeliyiz. Allah’ın (c.c.) kendisini affetmesini isteyen, kendisi de başkalarını affetmelidir. Kur’an’da şöyle buyurulur: “Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder ve arayı düzeltirse onun mükâfatı Allah’a aittir. Şüphesiz O, zalimleri sevmez.”(47)
Bizler de merhamet ve affedicilik konusunda peygamberimizi örnek almalıyız. Çevremizdeki bütün canlılara sevgi, şefkat ve merhametle davranmalıyız. Affetmenin bir erdem olduğunun farkında olmalı­yız.
| Etkinlik Sıra sizde
Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi merhametli ve affedici olabilmek için nelere özen göstermeliyiz? Ar­kadaşlarınızla değerlendiriniz.
Bence en önemlisi sakin ve sabırlı olmalıyız çabucak sinirlenmemeliyiz, bir seyi yapmadan önce biraz olsun düşünmeliyiz, insanlara ve hayata pozitif yaklaşmalıyız ve ellerimizi açıp dua ederek Allaha daha da yakın olmalıyiız.  Kaynak: Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi merhametli, hoşgörülü ve affedici olabilmek için nelere özen göstermeliyiz, arkadaşlarınızla değerlendiriniz 

3. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) İstişareye Önem Vermesi
’ Düşünelim
“Danışan dağlar aşmış, danışmayan düz yolda şaşmış.” atasözü ile verilmek istenen mesaj ne­dir? Arkadaşlarınızla konuşunuz.
İstişare, kelime olarak görüş alışverişinde bulunmak, fikir almak, danışma gibi anlamlara gelir. Karşı­laşılan sorunların çözümünde, çevremizdeki bilgili, deneyimli, uzman kişilerle fikir alışverişinde bulunma­ya istişare denir/46’
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) en önemli özelliklerinden biri de onun ihtiyaç duyduğu pek çok konuda sa­habeyle istişare yapması, bilgi sahibi kişilerin görüşlerine başvurmasıydı. O, bu konuda Kur’an-ı Ke- rim’deki “...İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi artık Allah’a te­vekkül et (ona dayanıp güven)...”*49’ ve “...Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.”*50 51’ ayetlerini kendisine ilke edinmişti. Onun için hakkında vahiy gelmeyen çeşitli konularda zaman zaman sahabeyle görüşür, onların görüş ve fikirlerini alırdı. Bu görüş ve fikirler çerçevesinde çoğunluğun verdiği ortak ka­rara uyar ve onu uygulardı. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bu özelliği ile ilgili olarak Ebu Hureyre (r.a.) adlı sa- habi, “Hz. Peygamber’den (s.a.v) daha fazla sahabeyle istişare eden bir kimse görmedim.’^'1 demekte­dir.

Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hayatında, onun istişareye verdiği önemi gösteren pek çok örnek vardır. Örneğin Mekkeli müşriklerle Bedir’de savaş yapma kararı alındıktan sonra, ordunun karargâhı ve mev- zilenmesi konusunda görüş bildiren Hubâb b. Münzir’in görüşüne göre hareket edildi. Hubâb b. Münzir bu konuda şöyle der: “Hz. Peygamber (s.a.v.) ile Bedir günü savaşa ben de katıldım. Hz. Peygamber (s.a.v.) Bedir kuyusunun yanına geldi ve kuyunun arkasına mevzilenmeye karar verdi. Ben de: “Ey Allah Elçisi! Burası Allah’ın (c.c.) seni yerleştirdiği bir yer mİ yoksa harp ve taktik gereği takdiriniz mi?” diye sor­

4. Ünite Hz. Muhammed'in Örnekliği
dum. Hz. Peygamber (s.a.v) buyurdu ki: “Elbette ki o harp, rey (görüş) ve savaş taktiği sonucudur." Ben de: “Ya Resulallah! Burası konaklama yeri için uygun değildir. İnsanları kaldır ve bizimle müşriklerin en yakınındaki suya gel. Sonra o suyun ötesindeki kuyuların sularını bozalım. Orada bir havuz yapalım ve su ile dolduralım kİ Kureyş İle savaştığımızda biz sudan içelim onlar ise İçmesinler.” dedim. Bunun üze­rine Hz. Peygamber, “Hakikaten görüşünle bize iyi yol gösterdin.” buyurdu/52 53’
Uhud Savaşı öncesinde de Hz. Peygamber (s.a.v.) sahabeyle istişare yaptı. Hz. Peygamber (s.a.v.), Mekkelilerin Medine’ye saldırmak üzere yola çıktıkları haberi gelince sahabeyi toplayıp nasıl bir savaş yapmayı önerdiklerini sordu. Yapılan istişarelerden iki farklı görüş ortaya çıktı. Bedir Savaşı’nda bulun­mayan gençler ve bir grup Müslüman meydan savaşı yapmayı önerirken daha çok yaşlılardan oluşan bir grup ise savunma savaşını önerdi. Kendisi ise Mekkeli müşriklerin çokluğu sebebiyle Medine’den dışa­rı çıkarak savaşmayı uygun bulmuyordu. Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisi öyle düşünmediği hâlde çoğun­luğun görüşüne uydu ve Uhud Savaşı Medine dışında yapıldı.<53)
Hendek Savaşı olarak bilinen savaş ile ilgili karar alırken takındığı tutum da Hz. Peygamber’in (s.a.v.) istişareye verdiği önemi gösteren bir diğer örnektir. Bilindiği gibi Mekkeli müşrikler, Müslümanları tama­men yok etmek için büyük bir ordu hazırlayarak Medine’ye doğru yola çıktılar. Hz. Peygamber (s.a.v.) bunu öğrenince sahabeyi toplayıp Mekkeli müşriklere karşı neler yapılabileceği konusunda istişare yap­tı. Yapılan fikir alışverişi sonucunda ortaya atılan görüşlerden Selman-ı Farisi (r.a.) adlı sahabinin, şeh­rin etrafına hendekler kazılarak savunma savaşı yapma görüşü benimsendi. Çünkü şehrin bir tarafı dağ­lık ve kayalıktı. Düşmanın oradan gelmesi mümkün değildi. Diğer tarafa da hendekler kazılarak Mekke­li müşriklerin şehre girişi önlendi/54’
Hz. Peygamber (s.a.v.), sadece büyük olaylar da değil, diğer konularda da sahabeyle istişare yapıp onların görüşlerini dikkate almıştır. Örneğin gerek yaşlanması gerekse Müslümanların sayısının artma­sı üzerine Temim-i Dârî (r.a.) adlı sahabinin mescitte minber edinme teklifini reddetmemiştir/55’ Yine çev­re devletlerin başkanlarına davet mektubu göndermek istediğinde, sahabenin bu devletlerin mühürsüz mektubu kabul etmediklerini söylemeleri üzerine de bir mühür yaptırmıştır/56’

‘ ’ Etkinlik Nasıl etkilemiş olabilir?
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) gerektiğinde istişare yapması toplumu nasıl etkilemiş olabilir? Arkadaş­larınızla değerlendiriniz.
Hz. Peygamber (s.a.v.), kendisini ve ailesini ilgilendiren konularda da aile bireyleriyle istişare ederdi. Örneğin ilk vahiy geldiğinde Hz. Hatice’ye (r.a.) danışmış, sonra da onun önerisiyle bilgin bir kişi olan Va­raka b. Nevfel’e gitmiştir/57’ Onun görüş ve düşüncelerini alıp peygamberliği konusunda söylediklerini dikkatle dinlemiştir. Ticaretle uğraştığı dönemlerde eşi Hz. Hatice (r.a.) ile görüş alışverişinde bulunarak iş yapmıştır/58’ Yine Hz. Ali (r.a.), Hz. Peygamber’in (s.a.v.) kızı Hz. Falıma (r.a.) ile evlenmek istediğini

Hz. Muhammed'in Örnekliği 4. ünite
bildirdiğinde o, bu konuda kendisi karar vermemiş, kızının görüşünü almıştır. Hz. Fatıma (r.a.) teklifi ka­bul edince evlilik gerçekleşmiştir/591
İstişare yapmak önemlidir. Günümüzde de danışmanlık önemli bir ihtiyaçtır. İnsan, her konuda yeter­li bilgi sahibi olmayabilir. Herhangi bir iş yaparken ya da önemli bir karar verirken başkalarının bilgileri­ne başvurmak, onlarla istişare yapmak gereği duyabilir. Böyle yapmak gerekli ve yararlıdır. Çünkü da­nışmak, başkalarının görüşünü almak kişinin bakış açısını genişletir. İnsanın kendini geliştirmesini sağ­lar. Bir iş konusunda deneyimine, bilgisine güvenilen uzman kişilerin fikir ve görüşlerini almak, onlarla görüş alışverişinde bulunmak, karar aşamasında kişinin doğru ve tutarlı kararlar vermesini sağlar. Çün­kü konu, her açıdan değerlendirilir. Hata payı azalır. İstişare yapılarak aynı zamanda diğer insanların gö­rüş ve fikirlerine değer verilmiş olur.
| ’ Etkinlik Yorumlayalım
“İşler danışma ile yürütülmediğinde yerin altı yerin üstünden daha iyidir.” (Tirmizi, Fi- ten, 78.)
Yukarıdaki hadisi, istişarenin önemi açısından arkadaşlarınızla yorumlayınız.
Bizler de yapacağımız önemli işlerde ve alacağımız önemli kararlarda çevremizdeki bilgili ve güveni­lir insanlarla istişare yapmaya önem vermeliyiz. Gerektiğinde anne ve babamızın ya da görüşüne değer verdiğimiz başka bir büyüğümüzün görüşünü almaya özen göstermeliyiz. Danışarak iş yapmanın bizi ha­taya düşmekten koruyacak doğru bir davranış olduğunu unutmamalıyız.

’ Etkinlik Sıra sizde
Önemli bir iş yaparken veya karar alırken hiç istişare yaptınız mı? Yapmadıysanız niçin yapma­dınız? Sonuçları nasıl oldu? Yaptıysanız bu istişarenin size sağladığı yararlar neler oldu? Arkadaş­larınızla paylaşıp değerlendiriniz.

4. Ünite Hz. Muhammed'in 
4. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Davasındaki Cesaret ve Kararlılığı
’ Düşünelim
“Cesurun bakışı, korkağın kılıcından keskindir.” atasözündeki cesur kimdir? Cesur olmak niçin önemlidir? Arkadaşlarınızla konuşunuz.
Atılgan insanın bakışında bile bir caydırma gücü vardır. Korkak kimse ise kılıcı nasıl tutacağını bilmediği için komik bir duruma düşer ve bunun sonucu olarak hasmını korkutamaz.Kimi cesur insanlar kararlıdır, mertlikleri ve azimleri yüzlerinden okunur. Yüz ifadeleriyle hasımlarını yıldırabilirler. Korkak insanlarda ise yürek gücü yoktur. Bu güç olmadığından ötürü kılıcı gerektiği gibi kullanamazlar, dolayısıyla kılıçları keskin de olsa bir işe yaramaz.Cesaret, riskli bir durum söz konusu olduğunda bile zor şeyleri becerebilme, onların altından kalkabilme becerisidir. 




Yine böyle bir ortamda çocuklar tabii olarak, kendileri olma, kendi sosyal statülerini başkalarına kabul ettirme ve tüm eleştirilere rağmen kendi fikirlerini savunma ve uygulamaya koymak konusunda erken zamanlarda bazı zorluklar yaşayabilirler.Cesaret hakkında söylenmiş bazı güzel sözler;“Dünyada taklit edilemeyen tek şey cesarettir.” - Napolyon Bonapart“Harikulade şeyler ancak içlerindeki bir şeyin koşulların üzerinde olduğuna inanma cesareti gösterenler tarafından yapılmıştır.” - Bruce Barton“Mal kaybeden bir şey kaybetmemiştir. Onurunu kaybeden birçok şey kaybetmiştir. Cesaretini kaybeden her şeyini kaybetmiştir.” - Johann Wolfgang von Goethe“Cesaret her zaman kükremez. Cesaret bazen gün sonunda söykenen; Yarın, tekrar deneyeceğim cümlesidir.” -Mary Anne Redmacher“Hiçbir şeye cesaret edemeyen, hiçbir şeye ümit besIemesin” – Friedrich Schiller“Cesur bir adam, tek başına bir çoğunluktur.” - Andrew 

Cesaret yiğitlik, yüreklilik, kahramanlık, atılganlık, hakkını alma, haksızlığa boyun eğmeme gibi an­lamlara gelir. Bir başka deyişle cesaret, bir kişinin gerektiğinde haksızlık ve tehlikeler karşısında kork­maması, zorluk ve sıkıntıları göze alarak hakkını araması, haksızlığa boyun eğmemesi, üstün değerleri korumaya yönelmesi demektir. Yani cesaret, hak ve doğruları korumada gösterilen kararlılıktır/60 61 62 63’ Cesa­ret, korku anında kalp kuvveti ile metaneti sürdürmek, dinî ve dünyevi haklarını korumak için canını da­hi verecek derecede gösterilen yiğitliktir. Dehşet veren bir olay ve olağanüstü hâller karşısında sabır ve sebat göstererek soğukkanlılığı koruyup endişeye kapılmadan sakin bir şekilde davranmaktır. Cesaret, kişiyi hayatta başarıya ulaştıran en önemli erdemlerdendir. Korkak kimselerin başarılı olmaları zordur. Cesarete “şecaat” da denir.
Cesaretin zıddı korkudur. Hem cesaret hem de korku doğuştan gelen duygulardır. Her iki duyguyu da dengeli kullanmak gerekir. Yersiz ve gereksiz cesaret ve yiğitlik gösterisi güzel bir davranış değildir. Bu tür cesarete körü körüne, gözü kapalı tehlikeli işlere atılmak anlamında “cüret” denir. Cesaret, yerinde ve gerektiğinde değerlidir. İnsanın korku duygusundan da tamamen sıyrılması mümkün değildir. Önem­li olan bu duyguyu kontrol altına alabilmek ve korkulara yenik düşmemektir.
‘ ’ Etkinlik Yorumlayalım
“Bir kişide bulunan (huy)ların en kötüsü, aşırı cimrilik ve şiddetli korkaklıktır.” (Ebu Davud,
Cihad, 21.)
Yukarıdaki hadisi arkadaşlarınızla yorumlayınız.
İslam, kişinin cesaretli olmasına önem verir. İslam’a göre bir kişinin tek korkması gereken varlık, Al­lah’tır (c.c.). Bu da kişiyi kötü davranışlardan koruyan, onun günaha girmesini engelleyen, adaletle ha­reket etmesini sağlayan ve güzel işlere yönlendiren bir korkudur. Onun için İslam’daki Allah (c.c.) korku­su yiğitlik ve cesaretin kaynağıdır. Kur’an’da, “...Artık onlardan korkmayın, benden korkun...”(61) ve “...Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer (gerçek) müminler iseniz, bilin ki Allah, kendisinden korkmanıza daha layıktır.”162’ gibi pek çok ayette Allah’tan (c.c.) başka kimseden korkulmaması gerek­tiği belirtilir. İslam’da gösteriş için yapılan cesaret ise eleştirilir.(63> Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette, Müs­lümanların özellikleri anlatılırken onların kendilerine ve önem verdikleri değerlere karşı yöneltilen tehdit­ler karşısında büyük bir metanetle cesaretlerini korudukları ve Allah’tan (c.c.) başka kimseden korkma­dıkları belirtilir/64’ Ancak savaşta bile olsa cesaret adına aşırı gidilmemesi, cesaretin akıl ve adalet ölçü­leri içinde gösterilmesi gerektiği vurgulanır/65’

Hz. Muhammed (s.a.v.), bütün insanlığı tek bir Allah’a (c.c.) inanıp ibadet etmeye ve salih ameller iş­lemeye çağıran son peygamberdir. O, yaklaşık 23 yıllık peygamberlik hayatı boyunca bu görevi en iyi şekilde yerine getirmiş ve davasında büyük bir başarı elde etmiştir. Vefat ettiğinde, İslam dini bütün Arap Yarımadası’nda yayılmış, hatta yarımadanın sınırlarını aşmıştır. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) davetinin ba­şarıya ulaşmasının çeşitli etkenleri vardır. Bunların başında bizzat kendisinin davet ettiği dine samimi­yetle bağlanması ve bildirdiği emir ve yasakları kendi hayatında uygulamış olması gelir. Bunun yanı sı­ra ümitsizliğe ve karamsarlığa kapılmaksızın davasını cesaret ve kararlılıkla sürdürmüş olmasıdır.
Cesaret, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) en önemli özelliklerindendir. Sahabe Hz. Peygamber’! (s.a.v.), “in­sanların en cesuru”(66) olarak nitelendirir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hayatı pek çok cesaret örneği ile do­ludur. Bazıları şunlardır:
Bir gece Medine halkı yüksek bir ses duyarak korkmuş ve sesin geldiği tarafa doğru gitmişlerdi. Bir atın üzerine binerek hepsinden önce sesin geldiği yöne atını süren Hz. Peygamber (s.a.v.) ise dönerken onlara rastlamış ve onları, “Korkmayın, korkmayın!” diye sakinleştirmişti.(67) 68
Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile Mekke’den Medine’ye hicret ederken kendilerini öldürmek isteyen Mekkeli müşriklerden korunmak için Sevr Mağarası’na gizlenmişlerdi. Onu öldürmek isteyenler mağaranın önü­ne kadar geldiklerinde yol arkadaşı Hz. Ebu Bekir (r.a.) telaşlanmıştı. Fakat Hz. Peygamber (s.a.v.), ar­kadaşını, “...Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir...”(68> diyerek sakinleştirmişti. Karşılaştığı bu teh­likeli duruma karşın herhangi bir endişeye kapılmadan cesaretini korumuştu.
Hz. Peygamber (s.a.v.) özellikle savaşlarda cesaretini as­la kaybetmemiştir. Örneğin Bedir Savaşı’nın en şiddetli anla­rında, bin kişiden oluşan müşrikler karşısında üç yüz kişilik Müslüman ordusu telaşa kapıldığında cesaretini kaybetme­yerek onları sakinleştirmişti.(69) 70 Güçlü müşrik ordusu karşısın­da sahabeyle birlikte cesaretle savaşmış ve savaşı kazan­mışlardı. Uhud Savaşı’nda yaralı olduğu hâlde dağılan saha­beyi toplayarak savaşı sürdürmüş ve müşriklerin geri çekil­mesini sağlamıştı. Hz. Peygamber (s.a.v.), Mekkelilerin bü­yük bir ordu hazırladıklarını haber alınca telaşlanmadan ve korkuya kapılmadan arkadaşlarıyla oturup şehirlerini bu güç­lü ordu karşısında nasıl koruyacaklarını planlayarak Hendek Savaşı’na hazırlanmıştı. Yine Huneyn Savaşı’nda düşmanın ok yağmuru başlatması üzerine bazı kimseler korkup savaş alanından kaçmışlardı. Bu durum, ordunun diğer bölümlerin­de de telaş ve korkuya neden olmuştu. Ancak bu panik ve kargaşa anında bile her zaman olduğu gibi Hz. Peygamber (s.a.v.) cesaretini korumuştu.^0’ Hz. Peygamber (s.a.v.), bu savaşlar sırasında hiçbir zaman Allah’a (c.c.) olan güvenini

4. Ünite Hz. Muhammed'in Örnekliği
ve inancını kaybetmemiş, cesaretini korumuş, Müslümanların da böyle davranmalarını sağlamıştı. O, sık sık “Allah’ım! Kederden, üzüntüden, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan sana sığınırım.”(71) di­ye dua ederdi.
Cesaret, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) önemli özelliklerinden biri olmasıyla birlikte o gerektiği zaman ce­saret göstermiş, gerekli olmayan durumlarda da sabretmeyi bilmiştir. Gereksiz cesaret gösterilerinden de kaçınmıştır. Örneğin 628 yılında Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Müslümanlar Kâbe’yi ziyaret etmek için yola çıkmışlardı. Ancak Mekke’ye girmelerine müşrikler izin vermek istemediler. Bu esnada çeşitli olay­lar yaşandı ve sonunda müşriklerle Müslümanlar arasında Hudeybiye Barış Antlaşması imzalandı. Müs- lümanlardan bazıları “Niçin müşriklerle savaşılıp Mekke’ye girilmedi ve antlaşma yapıldı?” dediler. An­cak bir süre sonra Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bu olay karşısındaki tutumunda ne kadar haklı olduğu ve doğru davrandığı görüldü.
‘ ’ Etkinlik Mesaj nedir?
“Bildiklerini anlat, ama akıl vermeye kalkma. Anlatılanları iyi dinle, ama hepsini doğru sanma. Sessiz kalmak, bir şey bilmediğin anlamına gelmez, çok konuşmak da çok şey bildiğini göstermez. Herkesi kendine eşit gör, her kim olursa olsun bir insanı küçümsemek akılsızlık, çok büyük görmek de korkaklıktır. Cesaret akıldan gelirse cesarettir, bilgisizlikten gelirse cehalettir.”
Mevtana
(Abdülbaki Gölpınarlı, Mesnevi Tercemesi ve Şerhi,
C 2, İnkılap Yayınevi, İstanbul, 1990, s. 135.) Mevlana’nın yukarıdaki sözünde verilmek istenen mesaj nedir? Arkadaşlarınızla yorumlayınız.

Cesarete anlam kazandıran, bir amaç uğrunda gösterilen kararlılıktır. Buna “azim” de denir. Azim, kişinin inandığı amaç uğrunda gösterdiği çaba, gayret ve sebata denir. Dışardan gelen olumsuzluklara karşı dirençli olmasıdır. Ancak azim, bir tür taassup, yani körü körünü bir şeye bağlılık demek değil­dir. İslam’da azmin kaynağı inançlı olmaktır.
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) cesareti, davasındaki kararlılı­ğı ve sebatı da onun en önemli özelllklerindendir. O, tam bir kararlılık örneğidir. Bilgisizliğin ve kargaşanın yaygın olduğu bir toplumu, hayatı boyunca bilgiye ve düzene kavuşturma­ya çalıştı. Sevgi ve barışın toplumda egemen olması için in­sanları uyardı ve aydınlattı. Bunları yaparken kötülüğe yönel­miş bilgisiz insanlar ona engel olmaya çalıştılar. Davasından dönmesi için önce ona mal, mülk, makam, mevki teklif ettiler. O, bu tekliflere davasındaki kararlılığını göstermek için şu sözleriyle cevap verdi: “Bu işi bırakmam için sağ elime Güneş’i, sol elime Ay’ı koysalar da Allah onu üstün kılın- caya ya da ben bu yolda ölüp gidinceye kadar bırak­mam !”(72)

Hz. Peygamberi (s.a.v.) davasından vazgeçirmek için Mekkeli müşrikler çeşitli baskılar uyguladılar. Ölümle tehdit ederek insanları İslam’a çağırmaktan vazgeçirmeye çalıştılar. Ancak o, hiçbir tehdide al­dırmadı, davasına cesaretle ve azimle devam etti. Peygamberlik görevi boyunca pek çok sıkıntı ile kar­şılaşan Hz. Peygamber (s.a.v.), kimi zaman sıkıntılara katlanarak kimi zaman da değişik stratejiler belir­leyerek amacına ulaşmak için mücadelesini sürdürdü. Bütün bunları Allah’a (c.c.) olan inancı, ona ina­nan insanların desteği ile aştı ve davasında başarıya ulaştı.

Cesaret ve kararlılık kişiyi hayatta başarıya ulaştıran en önemli erdemlerdendir. Korkak ve kararsız kimselerin başarılı olmaları zordur. Bizler de Hz. Peygamber’in (s.a.v.) davasındaki cesaret ve kararlığı­nı örnek almalıyız. Bizi biz yapan değerleri cesaret ve kararlılıkla korumaya gayret etmeliyiz. Ancak yap­tığımız her şeyi akıl ve adalet sınırları içinde yapmalıyız. Gereksiz cesaret gösterilerinden ve kararlılık adına körü körüne din ve akılla uzlaşmayan fikirlere bağlanmaktan da kaçınmalıyız.

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) davasındaki cesareti ve kararlılığını nasıl örnek alabiliriz? İlkeler belir­leyerek arkadaşlarınızla değerlendiriniz.
Peygamberimizin öne çıkan özelliklerinden biri de çok cesur olmasıdır. Çünkü tebliğ görevini yerine getirirken her türlü baskı, eziyet ve tehdite karşı cesaretle karşı koymuştur. Hiçbir zaman davasından vazgeçmemiştir. Hiçbir baskıya boyun eğmemiştir. Allah’tan başka kimseden bir an olsun korkmamıştır.Dünyaya imtihan için gönderilen insanoğlu çeşitli maddi ve manevi sıkıntılarla karşılaşmaktadır. İnsanoğluna düşen başına gelen bu sıkıntılara sabır göstermesidir. Sabır gösteren bir kişi aynı zamanda kararlı bir duruş da sergilemiş olur. Sabır ve kararlılığı şu şekilde tanımlayabiliriz: “Başa gelen sıkıntılara veya olaylara isyan etmeden katlanma ve dayanma gücüdür. Ya da hedeflen bir iş yapılırken karşılaşılan olumsuzluklara katlanma ve yolundan, hedefinden dönemeden kararlı bir şekilde durmadır. 
Peygamberimiz, “…Sabredenlere ödülleri hesapsız verilecektir.” (Zümer Suresi, 10. ayet) ayetini kendine rehber edinmiş ve hep başına gelenlere sabretmiştir. Davasından asla vazgeçmeyerek herkese örnek olacak kararlı bir duruş sergilemiştir. Onun hayatını incelediğimizde onlarca sabır ve kararlı duruş örneğine ulaşabiliriz.Bunlardan birkaçını şu şekilde sıralayabiliriz:Kızı Fatıma dışındaki bütün çocuklarının acısını yaşamış ancak hep sabretmiştir.Mekke döneminde üç yıl boyunca müşrikler tarafından boykota tabi tutulmuş ancak yine de sabretmiş ve davasından, yolundan vazgeçmeyerek ne kadar kararlı olduğunu herkese göstermiştir.Daha doğmadan yetim kalmış, çok küçük yaşlarda da annesini kaybederek öksüz kalmış yine de sabretmiştir.Doğup büyüdüğü kutlu şehir olan Mekke’den hicret etmek zorunda kalmış yinede sabretmiş ve kararlılığından taviz vermeyerek davasından vazgeçmemiştir.Taif gibi tebliğ için gittiği bir çok yerden kovulmuş, eziyete uğramış yine de sabretmiş ve kararlı bir duruş sergileyerek tebliğden vazgeçmemiştir. 

5. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Hakkı Gözetmedeki Hassasiyeti
Adaletin, hukukun gerektirdiği veya birine ayırdığı şeye “hak” denir. Hakkı gözetmek ise kişinin iş ve davranışlarında ve çevresiyle ilişkilerinde ölçülü, dengeli olması, her şeyin ve herkesin hak ve hukukunu gözetmesi, ölçüsüzlükten uzakla­şarak orta yolu tutup dengeli davranmasıdır. Her hak sahibi­ne hakkının teslim edilip verilmesidir. Başka bir ifadeyle her türlü söz ve eylemde adaletle hareket etmektir. İnsanlar ara­sında hakkı gözetmek adaletin gerçekleşmesini sağlar.
Adalet, kişisel ve sosyal yaşamda düzen, hak, hukuk ve eşitlik prensiplerine uygun yaşamayı sağlayan en önemli ilke ve değerdir. Özellikle toplumsal hayatla ilgili temel bir ilke olan adalet, güven, huzur ve barışın kaynağıdır. Adaletin olmadığı yerde sosyal ve ekonomik dengesizlikler, haksızlık, zulüm, anarşi ve kaos olur. Çünkü insanlar arasında hakların, görev­lerin, hakkaniyete uygun bir şekilde paylaşılması, birlik ve be­raberliğin sağlanması ancak adalet değerinin uygulanması ile gerçekleşebilir. Bu sebeple adalet, bütün zaman, toplum ve coğrafyalarda vazgeçilmez temel bir değer olarak kabul edil­miş ve edilmektedir.

4. Ünite Hz. Muhammed'in Örnekliği
Adalet değeri üzerine kurulu bir toplum oluşturmak İslam’ın temel amaçlarındandır. Kur’an’da ada­let, Allah’ın (c.c.) isimlerinden biridir. Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinden olan “el-Adl” ve “el-Muksit” mut­lak adalet sahibi olan Allah’ın (c.c.), bütün varlığı adalet ile yarattığını ifade eder. Bu sebeple, adil olan Allah (c.c.), yaratıp sorumluluk verdiği kullarının da adaletli olmasını'731, hakkı gözetmesini emreder.
İslam’a göre bütün insanlar bir tarağın dişleri gibidir. Irk, renk, toplumsal sınıf, makam, mevki, dil ve din gibi özelliklere bakılmaksızın hukuk önünde eşittir. Üstünlük sadece takvadadır/741 İslam dini, işverenlerin çalışanlarına, idarecilerin emri altındakilere adaletle muamele etmesini öğütler. Alım ve satımda, ölçü ve tartıda adaletten uzaklaşılmamasını'751, yakınlarımız dahi olsa adaletli olmamızı'761, bütün insanlar arasında adalet üzere hüküm vermemizi'771 emreder. Yine İslam’a göre emanetin işin ehli ve layık kişilere verilmesi bir emir ve sorumluluktur. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder...”'781 Dolayısıyla İslam, her türlü ilişkide adaleti ve hakkı gözetmeyi esas alır.
‘ ’ Etkinlik Listeleyelim
“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptık­larınızdan hakkıyla haberdardır.” (Mâide suresi, 8. ayet.)
Yukarıdaki ayetten hareketle toplumda hak ve adaletin gözetilmesini engelleyen durumlar neler­dir? Arkadaşlarınızla bir liste oluşturarak değerlendiriniz.
Adaletin zıddı zulümdür. Zulüm, hak sahibine hakkını vermemek, ona haksızlık etmek, eksik vermek, zamanında veya kararlaştırılan yerde ve şekilde vermemektir. İslam inancına göre zulüm haram ve bü­yük günahlardandır.'791 Hakkı çiğneyerek zalim olan bir kişi, ahiret günü bu zulmünün karşılığını görecek­tir.'801
‘ ’ Etkinlik Yorumlayalım
“Yönettikleri insanlara, ailelerine ve sorumlu oldukları kişilere karşı adaletli davrananlar, Allah katında, nurdan minberler üzerinde ağırlanacaklar.” (Nesai, Âdâbü’l-Kudât, 1.)
Yukarıdaki hadisi, hak ve adaleti gözetmenin önemi açısından arkadaşlarınızla yorumlayınız. 73 74 75 76 77 78 79 80

Hz. Muhammed'in Örnekliği 4. ünite
Kur’an-ı Kerim’in tebliğcisi, açıklayıcısı ve uygulayıcısı olarak Hz. Peygamber’in (s.a.v.) en önemli özelliklerinden biri, bütün söz ve uygulamalarında adalet üzere olması, hakkı gözetmesidir. Onun pey­gamberlik öncesi ve sonrası bütün hayatı hak ve adalete dayalı bir sosyal düzen oluşturma mücadele­siyle geçmiştir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hak ve adaleti gözetmesiyle ilgili pek çok örnek vardır. Bunlar­dan bazıları şunlardır:
Hz. Peygamber (s.a.v.), bir arkadaşından ödünç hurma alır. Ödeme zamanı geldiğinde, o an ken­di ödeme imkânı olmadığı için Medineli bir Müslüman’dan kendi adına borcu ödemesini ister. Fa­kat Medinelinin verdiği hurmaların kalitesi daha düşüktür. Alacaklı kabul etmez. Medineli kızar ve “Allah’ın (c.c.) elçisinin verdiği hurmaları mı reddediyorsun?”der. Alacaklı, “Eğer Allah’ın (c.c.) el­çisi de adaletli davranmazsa kimden adalet bekleyeceğiz?”diye sorar. Bu durumdan Hz. Muham­med’in (s.a.v.) bilgisi yoktur. Haberdar edilince hüzünlenir ve “Adam haklı” der. Adamın hakkının verilmesini ister ve hurmalar değiştirilir/81’
Kureyş kabilesinin ileri gelen kadınlarından biri hırsızlık yapar. Cezalandırılmamak için sahabe­den birini aracı olarak Hz. Peygamber’e (s.a.v.) gönderir. Hz. Peygamber (s.a.v.), bu duruma kı­zar ve şöyle buyurur: “Nasıl oluyor da bazı kimseler Allah’ın emri karşısında aracı olmaya kalkışıyorlar. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İçlerinden asil, ileri gelen bi­risi hırsızlık yapınca onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca onu ce­zalandırıyorlardı. Allah’a yemin ederim ki hırsızlık yapan kızım Fatıma bile olsa onun elini keserdim.”81 (82) 83
Bir gün Hz. Peygamber (s.a.v.) sahabe ile birlikteyken yanına bir adam gelir ve ağır sözler söyle­yerek ondan alacağını ister. Adamın Hz. Peygamber’e (s.a.v.) kaba bir biçimde davranması saha­beyi çok üzer. Adama bu hareketinden dolayı çıkışmak isterler. Hz. Peygamber (s.a.v.), onların adama çıkışmalarını engelleyerek “Ona dokunmayınız. Zira o hak sahibidir.”1831 buyurur.
Hz. Peygamber (s.a.v.), insanlar arasında hak ve adaleti gözetirken daima somut delillere dayanırdı. O, “İnsanlara soyut iddiaları sebebiyle istedikleri verilse, bazı kimseler bazı adamların... malla­rında hak iddia ederlerdi...”(84) 85 86 buyurarak hakkı gözetmede maddi delilin önemine dikkat çeker. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hakkı gözetmedeki bu tutumu ile ilgili bir örnek şöyledir: Bir gün iki Medineli Müs­lüman, Hayber bölgesinden geçerken bunlardan biri öldürülür. Sağ kalan, arkadaşını Yahudilerin öldür­düğünü söyler. Hz. Muhammed (s.a.v.), ona öldüreni görüp görmediğini sorduğunda, görmediğini ama o bölgede sadece Yahudilerin yaşadığını belirtir. Hz. Peygamber (s.a.v.), kesin bilgisi olmadığı için Ya- hudileri suçlamaz/851

Hz. Peygamber (s.a.v.), gerçeğin ortaya çıkmasında tarafların dinlenilmesine de dikkat ederdi. Nite­kim bununla ilgili olarak Hz. Ali’yi (r.a.) Yemen’e yönetici olarak gönderdiğinde ona şöyle buyurur: “Sa­na iki kişi bir konuda hüküm vermen için geldiğinde, hiçbir zaman diğerini dinlemeden birini din­leyerek karar verme. Böyle yapman (daha isabetli) karar vermen için gereklidir.”*861

4. Ünite Hz. Muhammed'in Örnekliği
Hz. Peygamber (s.a.v.), herhangi bir iş için bir kimseyi görevlendireceği zaman da hakkı gözetirdi. O, bir işi kim en iyi biçimde yapabilecek ve o işe kim en çok layıksa yaş, cinsiyet, asalet vb. gözetmeksizin ehline verirdi. Şu olay Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bu konudaki hassasiyetini gösteren güzel bir örnektir. Ebu Zerr el-Gıfari (r.a.) adlı sahabi, Hz. Peygamber’den (s.a.v.) idari görev ister. Bunun üzerine o şöyle buyurur: “Ey Ebu Zerr! Sen bunun için yeterli değilsin. Bu iş emanettir. Emanet, üstesinden gele­meyen kimse için kıyamet gününde perişanlık ve pişmanlık doğurur. Ancak kim onu hak ederek alır ve onun sebebiyle üzerine düşen görevleri eksiksiz yaparsa o günün pişmanlığından kurtu­lur.”187) Hz. Peygamber’e (s.a.v.) kıyametin ne zaman kopacağı sorulduğu zaman onun “Emanet ehil olmayana verildiğinde kıyametin kopmasını bekleyin.”1881 şeklinde cevap vermesi anlamlıdır. Çünkü işin ehil ve layık olan kimselere verilmemesi toplumda kıyamete denk sonuçların ortaya çıkmasına se­bebiyet verebileceği için toplumu kıyamete benzer bir kargaşaya da sürükleyecektir.
Hz. Peygamber (s.a.v.), hak ve adalet değerine o kadar önem verirdi ki çocuklar arasında bile ada­letli olunmasını öğütler. Bununla ilgili olarak şöyle buyurur: “Evlatlarınız arasında adaleti gözetin, ara­larında ayrım yapmayın.”87 88 (89)
Hz. Peygamber (s.a.v.), hakkın gözetilmesi söz konusu olduğunda din, ırk, cinsiyet, yaş, mevki ve makama bakmamış, herkese adaletle davranmıştır. O dönemde sadece Müslümanlar değil, Müslüman olmayanlar da Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hakkı gözettiğini bilirdi. Onun için hem kendi aralarında hem de Müslümanlarla olan anlaşmazlıklarında ona başvurmaktan çekinmezlerdi. Çünkü Hz. Peygamber’in (s.a.v.) zengin, yoksul herkesin hakkını gözettiğinden eminlerdi. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) şu mesajı da bu bağlamda önemlidir: “Ey insanlar! Şunu iyi biliniz ki Rabb’iniz birdir, babanız da birdir. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyaz tenlinin siyaha, siyah tenlinin de beyaza bir üstün­lüğü yoktur.”(90) O, “...Her hak sahibine hakkını ver.”(91) buyurarak temel hak ve değerler açısından insanlar arasında hiçbir ayrım yapılmaksızın her hakkın sahibine verilmesini sağlamaya çalışmıştır.
Bizler de Hz. Peygamber’! (s.a.v.) örnek alarak bütün ilişkilerimizde her zaman hak ve adalet için ça­lışmalı, toplumda hak ve adaletin gerçekleşmesine gayret etmeliyiz. Hakkın korunup gözetilmediği bir yerde huzur, güven ve mutluluğun sağlanamayacağının farkında olmalıyız. Yalnızca insanların değil, tüm canlıların haklarını gözetmeye özen göstermeliyiz.
< ’ Etkinlik Değerlendirelim
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hakkı gözetmedeki hassasiyetinin toplumsal hayat açısından önemi ne­dir? Arkadaşlarınızla değerlendiriniz.

Hz. Muhammed'in Örnekliği 4. ünite
6. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) İnsanlara Değer Vermesi
’ Düşünelim
Çevrenizdeki insanlara değer verdiğinizi hangi tutum ve davranışlarınızla gösteriyorsunuz? Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
İslam’a göre her insan değerlidir ve saygıya layıktır. Çünkü Allah (c.c.), insanı en güzel biçimde ya­ratmış192’ ve tüm varlıklar içinde ona özel bir konum ve değer vermiştir. Bununla ilgili Kur’an-ı Kerim’de bir ayette şöyle buyrulur: “Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşı­dık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.”(93>
Hayatı boyunca Kur’an-ı Kerim’in buyruklarını kendine ilke edinen Hz. Peygamberde (s.a.v.) Allah’ın (c.c.) yarattığı tüm canlılara değer veren biriydi. Söz ve davranışlarıyla insanlara verdiği değeri daima gösterirdi. Onları kıracak, üzecek davranışlardan özenle kaçınırdı. Kimseye karşı kaba ve kırıcı davran­mazdı. Kötü söz söylemezdi/92 93 94 95’ Herkesle sıcak ilişkiler kurar, dost olurdu. Herkesi dikkatle dinler, yüzü­nü karşısındakinden başka bir yöne çevirmezdi. Kimin ne türlü yardıma ihtiyacı varsa imkânı çerçeve­sinde gidermeye çalışırdı. Çevresindekilere içten davranırdı. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sahabesinden olan Cerir b. Abdullah (r.a.) şöyle der: “Müslüman olduğum günden beri Hz. Peygamber (s.a.v.), beni ka­pıdan çevirmedi. Beni her gördüğünde mutlaka gülümserdi.”^
Hz. Peygamber (s.a.v.), karşılaştığı kimselere selam verir, onların hal ve hatırlarını sorardı. Yakın dostlarından olan Huzeyfe b. Yemân (r.a.) adlı sahabi, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ashabından biriyle kar­şılaştığında onunla tokalaştığını ve onun için hayır dua ettiğini nakleder/96 97’ Hastalandıklarında ziyaretle­rine gitmeyi ihmal etmez(97), kimi zaman hasta yatağında yatan bir dostu için göz yaşlarını tutamadığı olurdu/98’ Onlar için fedakârlıklarda bulunurdu/99 100’ Kendisine danışıp istişare edene yol gösterir000’, mec­lisinde bulunanlarla yakından ilgilenip onlara iltifat ederdi/101’ Hediyeler sunarak gönüllerini alırdı/102’
Hz. Peygamber (s.a.v.), insana makamına, zenginliğine, ırkına, cinsiyetine göre değil, insan olduğu için değer verirdi. Aralarında kesinlikle ayrım yapmazdı. Örneğin Ebu Zerrel-Gıfâri (r.a.) ile Bilal-i Habeşî bir konuda anlaşamadı ve Ebu Zerr, Bilal-i Habeşi’ye “Kara kadının oğlu” dedi. Hz. Bilal (r.a.) onun bu sözünden alındı ve durumu Hz. Peygamber’e (s.a.v.) bildirdi. O da Ebu Zerr’i (r.a.) çağırarak ona, “Sen­de cahiliye adetlerinden biri mi var?” diye uyardı ve onun yaptığı bu davranışı onaylamayarak yanlış olduğunu ifade etti. Ebu Zerr (r.a) yaptığı davranışın yanlışlığını anladı ve Hz. Bilal’den (r.a.) özür dile­di/103’ Yine Medine’deki mescidin temizliğini yapan kimsesiz bir kadın vardı. Hz. Peygamber (s.a.v.), bir müddet o kadını göremeyince sahabeye onun, niçin görünmediğini sordu. Onlar da kadının öldüğünü söylediler. Hz. Peygamber (s.a.v.), “Neden bana haber vermediniz?” buyurarak arkadaşlarına sitem­de bulundu. Daha sonra kadının mezarına gitti ve onun için dua etti.004’
Hz. Peygamber (s.a.v.), sadece Müslümanlara değil, başka dinden olanlara da değer verirdi. Hatta onların ölülerine bile saygı gösterirdi. Nitekim bir gün, sahabe ile otururken yanlarından geçen bir cena­zeyi görünce ayağa kalktı. Sahabe ona, cenazenin bir Yahudi’ye ait olduğunu anımsattılar. Bunun üze­rine Hz. Peygamber (s.a.v.), “O da bir insan değil mi?”(105) buyurarak karşılık verdi.
Hz. Peygamber (s.a.v.), insanlar ara­sında büyük-küçük ayrımı yapmazdı. Büyüklere olduğu kadar çocuklara da değer verirdi. Zaman zaman onlarla oy­nar006’, şakalaşır007’, onların oyun ve oyuncaklarıyla yakından ilgilenir, onla­ra ilgi ve şefkat gösterirdi. O, çocukların dili ile konuşur, onların dünyalarına gi­rerek sevgi dolu bir yaklaşım sergilerdi. Örneğin Ebu Umeyr adlı bir çocuk var­dı. Onun da bir serçe yavrusu vardı. Hz. Peygamber (s.a.v.) onunla konu­şur, ona, “Ey Ebu Umeyr! Ne yaptı Nuğayr?” diyerek kuşunu sorardı.008’ Özellikle yetimleri evlerinde ziyaret eder, başlarını okşar ve her konuda on­lara yardımcı olmaya çalışırdı.009’

Hz. Peygamber (s.a.v.) gençlere seslenirken, “Ey gençler topluluğu!”010’, hanımlara seslenirken ise “Ey hanımlar topluluğu!”011’ gibi çeşitli hitaplar kullanarak onlara verdiği değeri gösterirdi. Kadınlara karşı son derece nazik ve kibar davranırdı.012’ Birini uyarmak istediğinde, onu halkın içinde mahcup et­mez, “Bazı kimselere ne oluyor ki...!”°13> şeklinde hitap etmeyi tercih ederdi. 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113
Hz. Peygamber (s.a.v.), insana verdiği değer ve gösterdiği saygıyla içinde yaşadığı toplumda herke­sin güven ve beğenisini kazanmıştır. Bizler de Hz. Peygamber’! (s.a.v.) örnek almalı, insanlara değer ver­meli, sevgi ve saygıyla yaklaşmalıyız.
Kendisiyle ilgili olarak, “Şüphesiz ki Allah, beni mütevazı bir kul eyledi. Zalim ve inatçı bir kim­se eylemedi.”014’ buyuran Hz. Peygamber (s.a.v.) doğruluğu, güvenilirliği, merhameti, affediciliği, istişa­reye önem vermesi, cesareti, kararlılığı, hakkı gözetmesi ve insanlara değer vermesi gibi ahlaki özellik­lere sahipti. Son derece alçak gönüllü idi. Sade giyinir, sade yer içer, sade yaşardı.015’ Temizliği ve temiz olmayı imandan kabul eder, çok severdi.016’ Elbise ve vücut temizliğine çok önem verirdi. Aynı şekilde oturduğu yerin ve çevrenin temizliğine de özen gösterirdi Kötü koku veren şeylerden hoşlanmazdı. Ye­mekten önce ve sonra ellerini yıkar, yemeğe mutlaka besmele ile başlardı. Boş vakit geçirmez, zamanı çok iyi değerlendirirdi. Konuştuğu zaman söyleyeceklerini yavaş ve en güzel şekilde İfade ederdi. Ağ­zından asla çirkin bir söz çıkmazdı.017’ Başkalarının sözlerini dikkatle dinler, onların konuşmalarını kes­mezdi.018’ Çevresindekilerin fikirlerine değer verirdi. Herkese güler yüz gösterirdi.019’ Ev işlerinde de ha­nımlarına yardımcı olurdu.020’ İşlerini çoğu kere kendisi görürdü. Cömertlikte benzeri yoktu.021’
\ ’ Etkinlik Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Ben
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sahip olduğu ahlaki erdemlerin bir listesini oluşturunuz. Bunlardan han­gilerinin sizin hayatınızda ne kadar olduğunu belirtiniz. Az olan veya hiç olmayan varsa sebepleri üzerinde düşününüz. Bundan sonrası için neler yapabileceğiniz konusunda öneriler geliştiriniz.
Sonuç olarak Hz. Muhammed (s.a.v.), güzel ahlaki özellikleri İle tüm insanlığa rahmet olarak gönde­rilen022’ ve insanlar tarafından örnek alınması istenen son peygamberdir. İslam’ın insanlarda bulunma­sını öğütlediği güzel davranışlar onun örnek şahsiyeti ile somutlaşmıştır. İslam dininin getirdiği adalet, doğruluk, paylaşmak vb. temel değerlerin bireysel ve toplumsal hayatta nasıl uygulandığını görüp anla­mak için Hz. Peygamber’in (s.a.v.) kişiliğine bakmak gerekir. Onun örnek kişiliği, İslam’ı anlamada en önemli yol göstericidir.

Kureyş suresi hakkında neler biliyorsunuz? Arkadaşlarınızla paylaşınız.
Kureyş suresi, Kur’an-ı Kerim’in 106. suresidir. Dört ayettir. Mekke döneminde inmiştir. Adını ilk aye­tinde geçen Kureyş kelimesinden alır. Kureyş suresi, namazda Fâtiha suresinden sonra okunan kısa su­relerdendir.
Kureyş suresi Kur'an-ı Kerim'in 106. suresidir. Dört ayettir. Mekke döneminde inmiştir. Adını ilk ayetinde geçen Kureyş kelimesinden alır. Kureyş suresi namazda Fatiha suresinden sonra okunan kısa surelerdendir.KUREYŞ SURESİ OKUNUŞUBismillahirrahmânirrahîm.1- Li'î lâfi Kurayş'in2- Îlâfihim rihleteşşitâi vessayf3- Felya'büdû rabbe hâzelbeyt4- Ellezî et'amehüm min cû'in ve âmenehüm min havf Kaynak: Kureyş suresi hakkında neler biliyorsunuz, arkadaşlarınızla paylaşınız 



Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın (c.c.) adıyla
Kureyş’i ısındırıp alıştırdığı; onları kışın (Yemen’e) ve yazın (Şam’a) yaptıkları yolculuğa ısındırıp alıştır­dığı için, Kureyş de kendilerini besleyip açlıklarını gi­deren ve onları korkudan emin kılan bu evin (Kâbe’nin) Rabb’ine kulluk etsin.”

< ’ Etkinlik Kim sıralayacak
Kureyş suresinin okunuşunu kartonlara yazıp karışık hâlde tahtaya asınız. Daha sonra doğru bir şekilde sıralamaya çalışınız. Ardından anlamını verip üzerinde sınıfça konuşunuz.
Kureyş suresinde, İslam’dan önce Allah’ın (c.c.) Mekke’de yaşayan Kureyş kabilesine verdiği güven­lik, istikrar, zenginlik gibi nimetler bildirilmekte ve onlardan bu nimetleri veren Allah’a (c.c.) kulluk etme­leri istenmektedir.
Kureyş, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) mensup olduğu, İslam’ın tebliğine ilk muhatap olan ve Kur’an’da adı geçen kabiledir. Hz. Peygamber (s.a.v.), Kureyş’in Haşimoğulları koluna mensuptur. Kureyş kabile­si, İslam gelmeden önce Kâbe’nin bakımı ve gözetimini üstlendiği için diğer Arap kabileleri onlara bü­yük saygı gösterirlerdi. Özellikle Kâbe’yi yıkmaya gelen fil ordusunun mucizevi şekilde bozguna uğra­ması, Kâbe’yi yıkma girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Kureyşlilerin diğer kabilelerin gö­zünde saygınlığı daha çok arttı. Emirler ve krallar onlara saygı gösterirdi. Başkaları çölde haydutlar ta­rafından saldırılara uğrarken Kureyşliler güven içinde yazın Şam’a, kışın da Yemen’e serbestçe seya­hatlerde bulunarak büyük kazançlar elde ederlerdi. Diğer taraftan, hac mevsiminde kurulan panayırlar ticaretlerinin canlanmasına vesile olur, buralarda düzenlenen şiir, hitabet vb. yarışmalar da dil, edebi­yat ve kültürün gelişmesini sağlardı. İşte Kureyş suresinde Allah’ın (c.c.) Kureyş’e lütfettiği nimetler ha­tırlatılmakta ve onlardan bütün bu nimetlerin şükrünü yerine getirmek için Allah’a (c.c.) kulluk etmeleri istenmektedir.<1Z3> Allah (c.c.), çorak bir arazide yaşamalarına rağmen onları yaptıkları kârlı ticaret sonu­cu açlıktan doyurmuş, gerek yolculuklarında gerekse Mekke’de iken her türlü korkudan ve saldırıdan gü­vende kılmıştır. Onlar ise Allah’ın (c.c.) bu nimetlerine karşılık bizim düzenimiz ve işlerimiz bozulacak di-
(123) bk. Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, C 5, s. 693-694.

yerek Hz. Peygamber’e (s.a.v.) uymayı reddedip Müslümanlara işkence ettiler. Onun için surenin Müs- lümanlara işkencenin arttığı bir dönemde indirilmesiyle Kureyşlilere kendilerine verilen lütuf ve nimetle­re nankörlük etmemeleri hatırlatılmaktadır.
Kureyş suresinde verilmek istenen temel me­saj şudur: Allah (c.c.), insana akıl ve irade verip onu bütün canlılar içinde benzersiz bir şekilde yaratmıştır.(1Z4) Yine o, insanın yaşamını devam ettirebilmesi için birçok nimet var edip hizmeti­ne sunmuştur/124 125’ Doğru yolu bulabilmesi için vahiy ve peygamber göndermiştir/126 127’ İnsanın kendisini yoktan var edip en güzel şekilde yara­tan ve pek çok nimet veren Allah’a (c.c.) karşı teşekkürlerini sunması bir görevdir. Bu teşekkü­rün yerine getirilebilmesi için insanın Allah’a (c.c.) kulluk etmesi gerekir.

“Allah, gökleri ve yeri yaratan, gökten yağmur indiren ve onunla size rızık olarak türlü mey­veler çıkaran, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri emrinize veren, nehirleri de hiz­metinize sunandır. O, âdetleri üzere hareket eden Güneş’i ve Ay’ı sizin hizmetinize sunan, ge­ceyi ve gündüzü sizin emrinize verendir. O, istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Al­lah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız...” (İbrahim suresi, 32-34. ayetler.)
Bu ayetleri, insanın niçin Allah’a (c.c.) ibadet etmesi gerektiği açısından yorumlayınız.
Sizce başka hangi sebeplerden dolayı Allah’a (c.c.) kulluk edilmesi gerekir? Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.

Kur’an-ı Kerim’de, “Şüphe yok ki ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilah yoktur. O hâlde bana kulluk et...”(127> gibi pek çok ayette Allah’a (c.c.) verdiği nimetlerden dolayı kulluk edilmesi istenir ve bu hususta kişinin kibirlilik göstermemesi gerektiği vurgulanır/128 129’ Kulluk etmek, Allah’a (c.c.) inanıp ibadet­lerini yerine getirmek ve salih ameller işlemektir. Allah’a (c.c.) kulluk etmek, onun emri ve dinî bir görev­dir. Çünkü insanın yaratılış amacı ona inanıp kulluk etmektir. Bununla ilgili olarak Kur’an’da şöyle buyru­
lur: “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”029’

A. Aşağıdaki soruları cevaplayınız.
1. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) doğruluğu ve güvenilir kişiliği ile diğer peygamberlerin özellikleri ara­sında nasıl bir ilişki vardır? Belirtiniz.
2. Cesaret ve kararlılığın Hz. Muhammed’in (s.a.v.) davetinin başarısındaki yeri ve önemi nedir? Açıklayınız.
3. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hakkı gözetmedeki hassasiyeti ne demektir? Örnekler vererek açıklayınız.
4. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) örnek kişiliğinin bizim için önemi nedir? Belirtiniz.
5. Kureyş suresinden çıkarılabilecek mesajlar nelerdir? Belirtiniz.


B. Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan noktalı yerleri uygun kavramlarla tamamlayınız.
“üsve-i hasene, istişare, hakkı gözetmek, sıdk, azim, emanet, cesaret, adalet”
1. Karşılaşılan sorunların çözümünde çevremizdeki bilgili, deneyimli, uzman kişilerle fikir alışveri­şinde bulunmaya denir.
2. Bir kişinin haksızlık ve tehlikeler karşısında gerektiğinde korkmamasına, zorluk ve sıkıntıları gö­
ze alarak hakkını aramasına, haksızlığa boyun eğmemesine ve üstün değerleri korumaya yö­nelmesine denir.
3. Kişinin inandığı amaç uğrunda gösterdiği çaba, gayret ve sebata, dışardan gelen olumsuzlukla­ra karşı dirençli olmasına denir.
4. Kişinin davranışlarında ve çevresiyle ilişkilerinde ölçülü, dengeli olmasına, her şeyin ve herke­
sin hak ve hukukunu gözetmesine, ölçüsüzlükten uzaklaşarak orta yolu tutup dengeli davran­masına denir.
5. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) davranışlarıyla insanlar için en güzel örnek olmasına
denir.

1- istişare 2- cesaret 3- azim 4- adalet 5- üsve-i hasane 


C. Aşağıdaki sorulardan her biri için dört cevap seçeneği verilmiştir. Seçeneklerden yalnız­ca biri doğrudur. Doğru seçeneği bularak işaretleyiniz.
1. Güzel ahlak örneği olarak gönderilen Hz. Muhammed (s.a.v.), yaşadığı toplumda hayatı boyun­ca doğruluğu ve güvenilir kişiliği ile tanınmıştır. Hayatının hiçbir anında, hiçbir şekilde yalan söy­lediği, sözünde durmadığı, aldatıp hile yaptığı asla görülmemiştir.
Bu özelliklerinden dolayı Mekkeliler, Hz. Peygamber’i (s.a.v.) aşağıdaki kavramlardan han­gisi ile adlandırıyorlardı?
A) Üsve-i Hasene B) Muhammedü’l-Emin
C) Hâteme’n-Nebiyyin D) Efdalü’n-Nâs


2. Hz. Peygamber (s.a.v.), sahabeye sabah namazını kıldırıyordu. Her zamanınkinden farklı ola­rak Kur’an’daki kısa sureleri okuyarak namazı tamamladı. Bunun üzerine arkadaşları sebebini sordular. O, “Küçük bir çocuğun ağlamasını işittim ve kalbim sızladı. O an annesinin durumu ak­lıma geldi.”(Buhari, Ezan, 61.) diyerek cevapladı.
Bu olay, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) aşağıdaki ahlaki özelliklerinden hangisine örnek oluş­turur?
A) Affediciliğine B) Adaletine
C) Merhametine D) Cesaretine

3. “Bu işi bırakmam için sağ elime Güneş’i, sol elime Ay’ı koysalar da Allah onu üstün kıhn- caya ya da ben bu yolda ölüp gidinceye kadar bırakmam!” (İbn Hişam, es-Siretü’n-Nebevi- ye, C 1, s. 101.)
Bu hadis, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) aşağıdaki erdemlerden hangisine sahip olduğunu gös­terir?
A) Kararlılık B) Adalet
C) Güvenirlik D) Affedicilik

4. Kureyş kabilesinin ileri gelen kadınlarından biri hırsızlık yapar. Cezalandırılmamak için sahabe­den birini aracı olarak Hz. Peygamber’e (s.a.v.) gönderir. Hz. Peygamber (s.a.v.), bu duruma kı­zar ve şöyle buyurur: “Nasıl oluyor da bazı kimseler Allah’ın emri karşısında aracı olmaya kalkışıyorlar. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İçlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca onu cezalandırıyorlardı. Allah’a yemin ederim ki suç işleyen kızım Fatıma bile olsa onu ceza­landırmaktan çekinmem.” (Buhari, Hudûd, 11.)
Bu olay, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) aşağıdaki ahlaki özelliklerden hangisine önem verdiği­nin bir göstergesidir?
A) Doğruluk B) Hakkı gözetmek
C) Güvenirlik D) Merhamet


5. Medine’deki mescidin temizliğini yapan kimsesiz bir kadın vardı. Hz. Peygamber (s.a.v.), bir müd­det o kadını göremeyince sahabeye onun niçin görünmediğini sordu. Onlar da kadının öldüğü­nü söylediler. Hz. Peygamber (s.a.v.), “Neden bana haber vermediniz?” buyurarak arkadaş­larına sitemde bulundu. Daha sonra kadının mezarına gitti ve onun için dua etti. (Müslim, Cenâiz, 71.)
Bu olay, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) aşağıdaki örnek davranışlardan hangisine önem verdi­ğini gösterir?
A) Affediciliğe B) Merhamete
C) İstişareye D) İnsana değer vermeye

1- B 2- C 3- A 4- B 5- D


Ç. Aşağıdaki ifadelerden doğru olanların başına (D), yanlış olanların başına (Y) yazınız.
1. ( ) Hz. Muhammed (s.a.v.), verdiği sözü daima yerine getirir, tutamayacağı bir sözü asla ver­
mezdi.
2. ( ) Özü ve sözü bir olmak anlamına gelen cesaret, insanın niyetinin söz ve eylemleriyle uyum
içinde olması demektir.
3. ( ) Kur’an-ı Kerim’de, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bildirilen özelliklerinden biri de onun “merha­
met ve şefkat peygamberi” olmasıdır.
4. ( ) Hz. Muhammed (s.a.v.), sadece insanlara sevgi ve merhamet gösterirdi.
5. ( ) İnsanın merhametli oluşunu gösteren en temel özelliklerden biri affedici olmasıdır.
6. ( ) Emanet, suç ve suçluyla mücadeleyi bırakmadan düşmanlık ve intikamdan vazgeçmektir.
7. ( ) Hz. Muhammed’in (s.a.v.) en önemli özelliklerinden biri de onun ihtiyaç duyduğu pek çok ko­
nuda sahabeyle istişare yapması, bilgi sahibi kişilerin görüşlerine başvurmasıydı.
8. ( ) Cesaretin zıddı cürettir.
9. ( ) Cesaret ve kararlılık, kişiyi hayatta başarıya ulaştıran en önemli erdemlerdendir.
10. ( ) Kur’an-ı Kerimin tebliğcisi, açıklayıcısı ve uygulayıcısı olarak Hz. Muhammed’in (s.a.v.) en
önemli özelliklerinden biri, bütün söz ve uygulamalarında adalet üzere olması, hakkı gözet­mesidir.


1- D 2- Y 3- D 4- Y 5- D 6- Y 7- D 8- D 9- D 10- D 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

6. ÜNİTE: ELEKTROSTATİK