DERSHANE

Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu

24 Eylül 2020 Perşembe

1 ÜNİTE BİLGİ VE İNANÇ

 1 ÜNİTE BİLGİ VE İNANÇ 

ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM

1. İslam, inanç, vahiy ve akide kavramlarının anlamlarını sözlük ve ansiklopedilerden öğreniniz.


Cevap:

Vahiy, işaret etmek, yazı yazmak, yazılmış nâme ve kitâbe, elçi göndermek, ilham etmek ve gizlice söz söylemek manalarına gelir.

Akâid: Akîdeler, kâideler, İslâm’ın inanç ve îman esasları anlamına gelir. 

Akîde: İtikad, îman, dînî inanış.

Hazret-i Âdem’den âhirzaman nebîsine kadar ilâhî teblîğ mahsûlü olan ve adına “dîn” denilen müessesede muhtevâ hep aynıdır ve o muhtevânın adı “İslâm”dır.

İnanç, bir düşünceye çok sağlam bir biçimde, içten, gönülden bağlı bulunma, güvenle doğru sayma, inanma


2. İnsanın bilgi edinme yolları hakkında araştırma yapınız.


Cevap:  Yüce Allah her insana akıl vermiştir. Düşünmesini, Kuran’ı okuyarak, bilerek, aklını kullanarak yaşamasını ister.- Kişi aklını kullanarak doğru bilgiye ulaşabilir. Kuran’ı Kerim tüm doğru bilgilerin sahibidir.

– Kuran okuyarak kişi doğruları öğrenir, aklı ile düşünür ve dersler çıkarır.

– Kuran ile Rabbini öğrenir, fikirler üretir, araştırır ve doğru bilgilere ulaşır.

– Aklı yaratan da Kuran’ı bizlere gönderen de Allah’tır. Kuran akıl ile desteklenir. Kuran’ın anlattıkları akla tamamen uygundur.

– Allah bizlere duyular ve akıl vermiştir, bunları kullanarak Kuran’ı daha iyi anlar ve öğreniriz.

– En doğru bilgi kaynağı Kuran’dır. Kişi kimseye uymadan kendi kendine bilgiye ulaşabilir.

– Bizlerin merak ettiği, melekler, peygamberler, cennet, cehennem, din kuralları, iyilik , kötülük, kaza ve kader, dünya ve ahiret, Allah, alemler, hakkında Kuran bizlere ışık tutar ve doğru bilgileri bu şekilde öğreniriz.


3. İmanın oluşumunda bilginin önemi hakkında araştırma yapınız.


Cevap: İmanlı olmak için neyin ne olduğunu bilmek gereklidir. Bunun içinde çok okumalı araştırmalı bilgi sahibi olmalıyız. Bu bilgi ve ilimle bizler daha güçlü delillerle iman etme şansına sahip oluruz.

4. İsrâ suresi 36 ve Mülk suresi 23. ayetlerinin anlamlarını Kur’an-ı Kerim mealinden okuyunuz. Ayetlerde verilen mesajların neler olabileceği konusunda araştırma yapınız.


Cevap:  İsra 36 ayet meali; Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.Mülk 23. sure meali; De ki: “O, sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve kalpler verendir. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!”


1 İslam da Bilginin Kaynakları

İnsan, var olduğu günden itibaren gerek kendini gerekse içinde bulunduğu dış dünyayı tanımaya ve bilmeye çalışan bir varlıktır. Kendi iç dünyasını algıladığı gibi kendi dışında­ki dış dünyayı, nesneleri de algılar. İnsanın gösterdiği bu ça­ba kendi varlığını, gücünü ve âlemdeki yerini belirlemek amacına yöneliktir. İnsanın bu tanıma ve algılama faaliyeti­ne bilme, elde edilen ürüne de bilgi adı verilir. Bilginin oluşu­mu sürecinde iki öge vardır. Biri algılayan, bilen yani insan diğeri ise bilinen, araştırılan, kendisine yönelinen şeydir. Bu süreçte bilen varlığa özne (suje), bilinen varlığa nesne (ob­je) denir.

Bilgi, öğrenme, araştırma, gözlem ve deney yoluyla elde edilen, insan zekâsının ve çalışmasının sonucu ortaya çıkan ürüne denir. Dış dünyayı duyularıyla algılayan ve aklıyla dü­şünüp karar veren bir varlık olarak insan, kendisi ile evren arasındaki irtibatı bilgi ile gerçekleştirir.  



İnsan çok yönlü bir varlıktır. Bu durum, onun birbirinden farklı somut ve soyut varlıklarla ilişki kurmasını sağlar. Bundan dolayı insan için pek çok bilgi türü vardır. Bu bilgi türlerinin aralarındaki ortak nokta, özne ile nesne arasında kurulan ilişki sonucu ortaya çıkmalarıdır. Bu bağlamda bilgi türleri altı başlık altında toplanabilir:

Gündelik bilgi: Günlük yaşamı kolaylaştıran, sonuçları kesin olmayan, yararlı ancak yöntemsiz ve sistemsiz bilgilerdir. Kaynağı daha çok duyu ve deneyimlerdir.

Dinî bilgi: Yüce yaratıcının peygamberleri aracılığıyla bildirdiği inanç değerlerini ve ibadet biçimleri­ni kapsayan, insanın iç yaşamını, toplumsal yaşamı düzenleyen kuralları içeren bilgilerdir. Bu bilgilerin temelinde iman vardır.

Sanat bilgisi: Sezgiye, duyguya, coşkuya dayanan, sanatçı ile yöneldiği nesne arasındaki ilgiden doğan bilgilerdir.

Teknik bilgi: Doğadaki nesneleri bir amaca yönelik olarak araç hâline getiren, insanın hayatını ko­laylaştıran bilgilerdir.

Bilimsel bilgi: İnsanı, toplumu ve evreni araştırma ve inceleme konusu yapan, bunlar üzerinde göz­leme, deneye ve akla dayanarak yöntemli bir şekilde elde edilen düzenli bilgilerdir.

Felsefi bilgi: İnsanın, evrenin niteliği ve yapısı hakkında gözlemlere dayanarak düşünmesi sonucu elde edilen bilgilerdir.


İslam düşüncesinde bilgi, en genel anlamıyla “kadim bilgi ve hâdis bilgi" olmak üzere ikiye ayrılır. Ka­dim bilgi. Yüce Allah’ın (c.c.)(1) zatı ile birlikte bulunan bilgidir. Hem nitelik hem de içerik olarak insan bil­gisinden farklıdır. Geçmiş ve geleceği kuşatması açısından sınırsızdır. Tüm zamanları kapsar. İnsan bil­gisi sadece var olanlarla ilişkili, sınırlı ve sonlu iken Yüce Allah (c.c.) yok olanı da bilir. Onun bilgisinde hiçbir eksiklik söz konusu değildir. Yüce Allah (c.c.) ezeli ilmiyle bütün var olanları ve olacak olanları bi­lir. Bilmek için hiç bir araca ihtiyaç duymaz. Sonradan olma anlamına gelen hâdis bilgi ise insan başta olmak üzere yaratılmış olanların bilgisine denir. Bu bilgi sınırlı ve sonludur.

Yüce Allah (c.c.), insanı yoktan yaratmış ve hiçbir şey bilmez iken ona çeşitli yetenekler vermiş, onu inceleme, araştırma ve akletmeye teşvik etmiştir. Dolayısıyla İslam’a göre insan, doğuştan bilip öğren­me potansiyeline sahip olarak yaratılan bir varlıktır. Onun bilip öğrenmesi için hem kendi varlığında hem de dış dünyada deliller vardır. İslam'da bilgi edinmenin en temel amacı, insanın kendini, yaratanını, evreni tanıması, dünyayı imar edip güzel ve yararlı işler yapmasıdır. Ancak insanın bu tanıma ve güzel işler yapmasını sağlayacak olan doğru bilgidir. Onun için İslam dini, insanın doğru bilgi elde etmesini is­ter. Çünkü insan, bilgilerine göre hareket eder. Varlıklara, olay ve olgulara bilgisi doğrultusunda anlam yükler ve tavır takınır. 

Bilginin kendisi daha çok zihinsel bir şey olmasına rağmen etkileri zihinsel boyutla


sınırlı değildir. Bilgiler duygu, tutum ve davranışlara doğrudan etki eder. İnsan bilgiyi kendisini, çevresini anlamada, açıklamada ve şekillendirmede kullanır. Eğer insanın kendisini ve çevresini inşa etmede temel aldığı bilgi doğru değilse o zaman, insanın yaşamı yanlış üzerine kurulur. Yan­lış üzerine kurulan bir hayat ise beraberinde pek çok sorun getirir. Bunun için İslam dininin temel amaçların­dan biri, insanı doğru bilgilere ulaştırmak ve dolayısıy­la onu her türlü yanlıştan korumaktır. Doğru bilgiye sa­hip olan insan. Yüce Allah'a (c.c.) ve onun yarattıkları­na karşı sorumluluklarının da bilincinde olur.

İslam dini, insan için doğru bilginin önemini vurguladığı gibi onun kaynaklarını ve bu kaynaklardan doğru bilgiyi elde etmenin yollarını da gösterir. İslam'da doğru bilginin kaynakları akıl, doğru haber ve salim duyulardır.



1.1.Selim Akıl

DÜŞÜNELİM

Soru: Sizce akıl niçin bilginin kaynaklarından biridir? Arkadaşlarınızla tartışınız.


Cevap:Bilgi: Bir şeyi öğrenme, araştırma veya gözlem yolunu kullanarak bulmaktır. Bilgiye ulaşmada en çok kullandığımız şey ise aklımızdır. Akıl ürettiği fikirler ve de kaydettiği bilgilerle en önemli bilgi kaynaklarının başında gelir.


İslam'da bilginin kaynaklarından biri akıldır. Kelime olarak akıl, “düşünme, anlama, kavrama gücü, hafıza, bellek, kavrayış, zekâ” gibi anlamlara gelir. Terim olarak akıl, insanın tehlikeye düşmesine ve yok olmasına engel olan, her türlü eylemine anlam kazandıran ve ilahi emirler karşısında yeti ve yükümlülük altına girmesini sağlayan, ona düşünme, kavrama ve bilgi elde etme gücü veren bir özdür.*21

Duyularla kavranamayan, deneysel alanın dışında kalan soyut alan hakkındaki bilgiler akıl vasıtasıy­la elde edilir. Akıl, insanı diğer varlıklardan ayıran bir nimet ve lütuftur. Akıl, varlığın anlaşılmasının yanı sıra Allah (c.c.)-insan-evren ilişkisini anlamamızı, sorumluluğun temel şartı olan emir ve yasakları kav­ramamızı sağlayan önemli bir yetidir. Akılla din ve dünya işleri idare edildiği gibi yaratılışın incelikleri de anlaşılır. Emir ve yasaklardaki hikmet kavranır ve iman edilir. Akıl insanı, akıl yürütme olarak adlandırı­lan ve genel ilkelerden hareket ederek tek tek olaylar hakkında bir yargıya ulaşma olan tümdengelim, tek tek olgulardan genel önermelere geçmek için izlenen düşünme yolu olan tümevarım ve kıyas yani karşılaştırma yöntemiyle bilgiye ulaştırır. Bu süreç sonunda elde edilen bilgiye de akli bilgi denir.

Akli bilgiler oluşumu açısından iki grupta değerlendirilir. Birincisi, derinliğine bir akletme ve düşünme olmaksızın ilk yönelişte oluşan bilgidir. Buna zaruri bilgide denir. Kişinin açlık ve susuzluğunu ya da bir bütünün parçasından büyük oluşunu bilmesi bu bilgi için bir örnektir. İkincisi ise akıl yürütme, düşünme, derinliğine araştırma yoluyla elde edilen bilgidir. Bu bilgiye kesbi bilgi de denir. Uzak bir mesafeden du­manın görülerek orada bir ateşin var olduğuna ilişkin bilgi bu türün örneğidir. Bu bilgi türünde, eldeki mev­cut önermelerden hareket edilerek diğer önermenin doğruluğuna ulaşılır.

İslam dininde ise akıl, selim akıl olarak nitelendirilir. Kelime olarak, “sağlam, doğru, hüküm ve kararla­rında doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırma yetisi” anlamına gelir. Terim olarak selim akıl, “insanın doğru karar vermesini sağlayan, herhangi bir olumsuzluktan veya ortamın kötülüğünden etkilenmeyen, yaratılı­şındaki temizliği koruyan akla" denir. İslam'ın, aklı selim akıl olarak adlandırmasının sebebi, doğru bilgiye ancak sağlam, şartlanmamış, düşünme ve karar verme yetisine sahip akıl ile ulaşılabileceğinden dolayı­dır.


İslam'da şartlanmış, içinde yaşanılan kültürün düşünme biçimleri ile olay ve olgulara yaklaşan bir akıl, bilginin kaynağı olarak değerlendirilmez. İslam’a göre selim akıl yanılmayan, pişman olacak bir iş yapma­yan, ileriyi gören akıldır. İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli yetidir. Selim akıl vasıtasıyla insan iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırır. İnsan, selim aklı ile kendisi ve diğer varlıklar hakkında elde ettiği bilgilerin doğru olup olmadığını ortaya koyar. Selim aklın bu yeti ve kabiliyeti, yaratılışı gereğidir. İnsan, selim akıl yürüterek var olan bilgileri kullanır ve yeni gerçeklere ulaşır. Onun için Kur’an-ı Kerim ve hadislerde tek ba­şına akıl kelimesi kullanıldığında kastedilen selim akıldır.

İslam'a göre insanı her türlü hareketine anlam kazandıran, ilahi öğütler karşısında yükümlülük ve sorumluluk altına girmesini sağlayan selim akıldır. Bu nedenle İslam dini, insanın kendisi ve diğer var­lıklar hakkında düşünmesinin ve bu düşünme sonunda elde edilecek bilginin selim akıl yoluyla olaca­ğını belirtir. Bu konuda Kur’an’da şöyle buyrulur: “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündü­zün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır.”*31

İslam dini, gerçek ve doğru bilgiye selim akıl ile ulaşabileceğini belirtir. Bunun için Kur’an’da, insan­dan aklını kullanması istenir. Kur’an’ın pek çok ayetinde “...akıl etmez misiniz?”*4*, “...düşünmez mi­siniz?”*5* gibi uyarılar vardır. Bu türden uyarılar, Kur’an’ın selim akla ve onu kullanmaya verdiği öne­min bir göstergesidir.

Kur’an’da insanlar, evrenin yaratılışı hakkında düşünmeye ve incelemeye teşvik edilir. Böylece ev­rende var olan sistemleri inceleyen, gördükleri üzerinde düşünen ve araştıran her insan, Allah’ın üstünlüğünü, ilmini ve sonsuz gücünü tanımaya başlar. Kur'an dünya üzerinde geçmişte yaşamış top­lulukları örnek göstererek insanın bunlar üzerinde düşünüp dersler çıkarmasını ister. Ayrıca insanın dikkatini doğa olaylarına çekerek aklını kullanması öğütler. Bu konuyla ilgili olarak Kur’an’da şöyle buy­rulur: “Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, in­sanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah’ın gökyüzünden indirip kendisi ile ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında... düşü­nen bir topluluk için deliller vardır.”161

Kur’an’da aklını kullanan, düşünen ve içinde bulunduğu durumdan ders çıkaranlar övülürken aksi­ni yapanları ise Yüce Allah’ın (c.c.) hoş karşılamadığı bildirilir. Aklını kullanmadan dinî inanç ve kana­at edinenler ise Kur’an’da; “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, oöz ve kala bunların heosi ondan sorumludur.”*7* buvrularak uvarılır. Yine bundan dnlavı

zanna uymak aklın kullanılmaması anlamına geldiği için; “Onların çoğu ancak zannın ardından gi­der. Oysa zan, hak namına hiçbir şeyin yerini tutmaz.ayetiyle kendisine gelen bilginin doğru­luğunu araştırmayan ve akıl süzgecinden geçirmeyen kimseler eleştirilir.


ETKİNLİK

İnsanın aklını kullanmasının nedenleriyle ilgili boş bırakılan yerleri edindiğiniz bilgiler doğrultusunda tamamlayınız.

İslam aklı kullanmayı teşvik eder. Çünkü insan;

♦ Selim akıl ile doğru bilgiyi elde edebilir.

♦ Olayların sebeplerini selim akıl ile bulur.

Cevap: Keşfetme yeteneğiyle bir çok şeyi keşfeder.

Selim akıl sayesinde kendi kararlarını kendi alır.


Sonuç olarak İslam'da selim akıl bilginin en önemli kaynaklarından biridir. Onun için İslam dini, insa­nın özgür bir şekilde düşünmesini ister ve selim aklın önündeki tüm engelleri kaldırır. Düşünmeyi, araş­tırmayı ve doğru bilgiye ulaşmayı emreder.




1.2. Doğru Haber

DÜŞÜNELİM

Doğru haber ne demektir? Kimlerin verdiği habere inanırsınız? Arkadaşlarınızla tartışınız.

Cevap: Doğru haber, güvenilir ve kaynağı sağlam olan habere denilir. Ben ailemin güvendiğim arkadaşlarımın ve öğretmenlerimin verdiği haberlere güvenirim.

Haber, meydana gelmiş veya meydana gelecek olayları bildiren ve tabiatı itibarıyla doğru ve yanlış olma ihtimali olan söze denir. Bir haberin bilgi ifade etmesi ya da güvenirliği, onun gerçeğe uygun olma­sına bağlıdır. Aksi takdirde yalan haber olur ve bilgi açısından hiçbir değer ve anlam ifade etmez. Duyu­lar ve aklın, anlama ve algılamadaki sınırlılıkları dikkate alındığında haber, salim duyular ve selim akıl ile birlikte vazgeçilmesi imkânsız temel bilgi kaynaklanndandır. Çünkü geçmişte meydana gelen olaylar, yaşamış insanlar ve görmediğimiz uzak memleketler hakkında haber dışında bilgi kaynağı yoktur. Geç­mişe ait bilgileri elde etmede ne akıl ne de duyular bir rol oynamaz. 


İslam düşüncesinde özellikle Kelam ilminin bilgi sisteminde haberin bilgi kaynağı olarak tartışılmaz bir yeri ve önemi vardır. Çünkü temel inanç esasları habere dayalı olarak temellendirilir. Onun için haber, dinî bilginin önemli bir kaynağıdır.

Haberin bilgi kaynağı olabilmesi için doğru olması gerekir. Onun için İslam'da bilgi kaynağı olan haber, “haberi sadık" yani “doğru ha­ber" olarak adlandırılır. Doğru haber ise “vahiy" ve “mütevatir haber" olmak üzere ikiye ayrılır.

Yüce Allah’ın (c.c.) insanlar arasından seçmiş olduğu peygamberleri vasıtasıyla onları doğru yola ilet­mek için gönderdiği ilahi bilgilere vahiy denir. Kur’an, Yüce Allah'ın (c.c.) insanlığa gönderdiği vahiylerin toplandığı en son ilahi kitaptır. Kur’an-ı Kerim'de; “Gerçek olan, Rabb’inden gelendir. O hâlde kuşku­lananlardan olma!"<9) ve “Allah sözün en güzelini, (ayetleri) birbirleriyle uyumlu ve bıkılmadan tek­rar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi... İşte bu Kitap, Allah’ın dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. ”,10> gibi pek çok ayette vahyin en önemli bilgi kaynağı olduğu buyrulur.

Kur'an-ı Kerim'deki vahiyler, insanı iyiye ve güzele yönlendirir. Allah’ın varlığı, birliği, peygamberlik, peygamberlerin hayatları, kutsal kitaplar, ahiret hayatı ve melekler gibi inanç konularında insanı bilgilen­dirir. Evrenin ve insanın yaratılışı hakkında açıklamalar yapar. İnsanların mutlu, huzurlu ve barış içinde yaşamaları konusunda onlara öğütlerde bulunur. Hangi davranışların iyi, hangi davranışların kötü oldu­ğu konusunda örnekler vererek insanı aydınlatır. Geçmiş toplumların durumlarından bahseder ve insa­nın dersler çıkarmasını ister. İbadetler konusunda insana bilgiler verir. İbadetin sadece Allah’a (c.c.) ya­pılması gerektiğini belirtir. Sosyal hayatta ilişkilerin sağlam bir zeminde ilerlemesi için nelere uyulması gerektiği konusunda öğüt verir. Örneğin yalanı ve dedikoduyu yasaklarken sosyal hayatta doğruluk ve dürüstlüğü öğütler. İnsanı, kötü tutum ve davranışlarda bulunması durumunda karşılaşacağı ceza konu­sunda uyarır. Vahiy, insanı cevabını aradığı birçok konuda bilgilendirir ve ufkunu açar.

Mütevatir haber ise yalan üzerinde birleşmesi mümkün olmayan bir topluluğun vermiş olduğu habe­re denir. Buna göre Kur’an-ı Kerim aynı zamanda mütevatir bir haberdir. Çünkü yalan üzerinde birleş­mesi mümkün olmayan bir topluluk tarafından bugüne kadar nakledilmiş ilahi bir kitaptır. Yine Hz. Pey­gamberden (s.a.v.)"11 doğru bir rivayetle gelen ve böyle olduğu İlmî yöntemlerle ispatlanan haberler ya­ni onun sünnetleri de mütevatir haber kapsamındadır.

Bize ulaşan doğru haber yani vahiy ve mütevatir haber kesin bilgi ifade eder. Çünkü haberin doğru oluşu, mütevatir olarak iletilmesi ve muhatabın buna inanması ya da inanmaması ile değil, bizzat gerçe­ğin böyle olması, selim akıl ve salim duyuların algısıyla da bunun doğrulanabilmesindendir. İslam düşün­cesinde Kur’an ve sünnete dayalı olarak elde edilen bilgilere “doğru bilgi” denir.


1.3. Salim Duyular

Soru:İnsanın kendi dışındaki dünyayı algılamasını sağlayan araçlar nelerdir? Arkadaşlarınızla tartışınız.

Cevap: Kitaplar, gazeteler, televizyon, radyo gibi kitle iletişim araçları ve bilginin yazılı ve görsel kaynaklarıdır. İnsan kendi dışındaki dünyayı bu kaynaklar aracılığıyla algılayabilir.


İslam’da bilginin kaynaklarından ve bilgi elde etme yollarından biri de duyulardır. İslam düşüncesinde buna salim duyu denir. Salim duyu “herhangi bir etkenle kendisine ait özelliğini kaybetmemiş işitme, gör­me, koku alma, tatma ve dokunma duyularına”*121 denir. Çünkü bu duyularla elde edilen bilginin doğru olabilmesi için sağlam olmaları gerekir. Gözleri görmeyen birinin bir şeyi gördüğüne ve kulağı duymayan birinin bir sesi işittiğine tanıklık etmesi düşünülemez. Sağlam olmamaları hâlinde vermiş oldukları bilginin doğru bilgi olma özelliğini taşıması söz konusu değildir. 


insan, dış dünyadaki birçok şeyin varlığını görerek, işiterek, dokunarak, koklayarak, tadarak anlar ve öğrenir. Salim duyular, insanın aklını harekete geçirerek bilgiye ulaşmasını sağlar. İnsan, duyuları ile pek çok konuda bilgi sahibi olur. Örneğin bir maddenin sert veya yumu­şak olduğunu dokunarak anlar. Çevresinde gözlemler yaparak birçok bilgi ve sonuçlara ulaşır. Farklı türdeki kokuları, salim duyu organıyla ayırt eder. Diliyle yiyecek­lerin ekşi, tatlı veya tuzlu olduğunu fark eder.

Kur’an-ı Kerim'de insanın göz, kulak, dil gibi organ­larının bilgi edinme kaynaklarından olduğu bildirilir. Örneğin Kur'an’da Yüce Allah'ın (c.c.) bizi annelerimizin karnından hiçbir şeyi bilmez hâlde iken çıkardığı, ancak öğrenebilmemiz için (bizlere) kulak, göz. kalp ve selim akıl verdiği ifade edilir.<,3) Yine Kur’an’da salim duyu or­ganlarının insana verilen en kıymetli nimetlerden olduğu vurgulanır.041

İnsan, salim duyu organları vasıtasıyla dış dünyayı algılar ve tanır. Duyu algılarında zaman zaman yanılmalar söz konusu olabilir. Ancak bu yanılmalar bir başka salim duyu ya da selim akıl vasıtasıyla dü­zeltilebilir.


ETKİNLİK

Bir Kur’an-ı Kerim mealinden, bilginin kaynağı ve vasıtası olarak selim akıl, vahiy ve salim duyularla ilgili birer ayet bulunuz. Bulduğunuz ayet meallerini sınıfınızda arkadaşlarınızla değerlendiriniz.

Cevap: Onlara, “İnsanların inandıkları gibi siz de inanın” denildiğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?” derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler.(BAKARA SURESİ / 13)

Onlara, Allah neyi indirdiyse ona uyun dendi mi dediler ki: Hayır, biz atalarımız neye uyduysa ona uyarız. İyi ama atalarınızın aklı bir şeye ermiyorsa ve doğru yolu bulmadılarsa ne olacak?


Kur'an-ı Kerim’de, bilginin kaynağı olarak selim akıl, vahiy ve beş salim duyunun yanı sıra insanın bil­gi vasıtalarının bunlarla sınırlı olmayacağı da belirtilir. Kur’an’a göre insanın doğru bilgiye ulaşabilmek için kullanabileceği her imkân, onun bilgi kaynağıdır. Günümüzde iletişim alanındaki gelişmelerle birlik­ te insanın bilgi kaynağında da çeşitlenmeler olmuştur. Bugün internet vasıtasıyla milyonlarca esere anın­da ulaşılabilmektedir. Bir kütüphane dolusu bilgiler küçücük aygıtlarda taşınabilmektedir. Kullandığımız cep telefonları birer bilgisayar görevini yerine getirmektedir.

Kur'an-ı Kerim, doğru bilginin kaynaklarını haber verirken yanlış bilgi kaynakları konusunda da insa­nı uyarır. Örneğin büyü, rüya gibi gerçekliği ispatlanmamış bilgilerin doğru bilgi kaynakları olamayacağı konusunda insanı bilgilendirir. Yine bazılarınca bilgi kaynağı olarak değerlendirilen “aklın ve duyuların yetersiz kaldığı kabul edilen konularda sezgi yoluyla elde edilen bilgi" anlamına gelen keşif doğru bilgi kaynağı değildir. “Akıl yürütme ve düşünmeye dayanmaksızın Allah'ın (c.c.) sevdiği kullarının gönülleri­ne çeşitli konularda bilgiler vermesi" anlamına gelen ilhamda İslam âlimleri tarafından bilgi kaynağı ola­rak kabul edilmez. Çünkü bu türden bilgiler öznel bir özelliğe sahiptir. İlham, keşif, rüya yoluyla elde edi­len bilgiler kişiden kişiye değişkenlik gösterebilir veya bir benzeriyle çelişebilir. Dolayısıyla bu yollarla el­de edilen bilginin genel geçerliliği yoktur.

İslam dini, kişinin bilgilenmesini öğütler. Kur’an’da; “...Rabb’im benim ilmimi artır, de.”05) ve "... Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun.”06’ ayetleriyle bilgi edinmek, öğrenmek teşvik edilir. Hz. Muham­med de (s.a.v.) bilgiyi, öğrenmeyi öğütler. O; “Dünyayı isteyen ilme sarılsın, ahireti isteyen ilme sa­rılsın, hem dünyayı hem de ahireti isteyen yine ilme sarılsın.”07» ve “Hikmet müminin yitik malı­dır. Onu nerede bulursa almalıdır.”081 gibi pek çok hadisinde insanları bilgiye, öğrenmeye ve ilme teş­vik eder.

Hz. Muhammed (s.a.v.) Medine'ye yerleştikten sonra yapılan Mescid-i Nebi’yi bir eğitim yeri olarak da kullanmıştır. Bedir Savaşı'nda esir alınanlardan okuma yazma bilenler, on Müslümana okuma yazma öğretmeleri karşılığında özgür bırakılmıştır. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bu uygulamaları, Kur'an'ın hem açıklayıcısı hem de bizzat uygulayıcısı olarak bilgiye, öğrenmeye ve ilme verdiği önemi gösterir.

İslam’ın, bilmeye ve öğrenmeye verdiği önemi anlamak için "... Zira her ilim sahibinin üstünde, da­ha iyi bilen birisi vardır.”,19> ayetini hatırlamak dahi yeterlidir. Bu ayet, bilginin dondurulamayacağının, herhangi bir konuda söylenilen bir yorumun en son yorum olamayacağının açık bir göstergesidir.

İslam'ın doğru bilgiye verdiği önem, onun bilime ve bilim adamlarına verdiği değeri de gösterir. Kur'an'da. insanlar arasında Allah'a (c.c.) yürekten saygı duyanların ancak âlimler olduğu bildirilir/201 Yi­ne Kur'an’ın ilk emrinin "Okul"12’1 olması, bilenlerle bilmeyenlerin eşit olmayacağının vurgulanması*221, İs­lam’ın ilme verdiği önemin bir göstergesidir.

İslam’da elde edilen bilginin doğru olduğu kadar yararlı olması da önemlidir. Hz. Peygamber (s.a.v.); “Allah’ım bana öğrettiklerinle beni faydalandır. Bana fayda verecek ilmi öğret ve ilmimi artır.”<231 diye dua ederek bizleri faydalı bilgi elde etmeye yönlendirmektedir. “Faydasız ilimden sana sığını­rım. "(24> ve “Allah’ım fayda vermeyen ilimden, kabul olmayan duadan, korkmayan kalpten ve doy­mayan nefisten sana sığınırım.”125* hadisleriyle de kaçınılması gereken bilginin neler olduğunu bildir­mektedir. Bu hadisler bilginin doğru, gerçek, hakikat değeri kadar yararlı olması gerektiğini ve olumlu yönde kullanılarak insanlara fayda sağlayabileceğini göstermektedir.


Günümüzde bir taraftan iletişim teknolojisinin ver­diği imkânlarla bilgiye ulaşmak ve onu muhafaza et­mek kolaylaşmışken diğer taraftan da büyük bir bilgi kirliliği de yaşanmaktadır. Bu durum, farklı kaynak­lardan farklı amaçlarla gelen bilgilerin doğru olup ol­madığı konusunda bir beceriye sahip olmayı gerekli kılmaktadır. Günümüzde doğru bilginin elde edilme­si kadar bu bilginin doğru kullanımı da önemlidir. Bu durum, bir bilgi ahlakının olmasını gerektirir.

Bilim ve teknolojinin pek çok yararları yanında, günümüz insanlığına verdiği zararlar dikkate alındı­ğında bilgi ahlakına neden gerek duyulduğu kolayca anlaşılabilir. Dolayısıyla bilginin elde edilmesi, kulla­nılması, uygulanması ve başkalarına aktarılması sı­rasında kendisine özgü birtakım ilke ve değerleri içermesi kaçınılmazdır. Bilgiyi ve bilimi ahlaki değer­lerden, evrensel ilkelerden arındırmış olarak kullana­mayız. Önemli olan doğru, yararlı bilgiyi elde etmek, doğru kullanarak yeni yararlı bilgiler üretmek ve bu­nun gereğini yerine getirmektir.20

Bilgi, ruhun gıdasıdır. İyi bir bilgi ruh ve akıl sağlığı için çok gereklidir. Kötü ve kalitesiz bilginin ise fay­da yerine zarar vereceği akıldan çıkarılmamalıdır. Sonuç olarak İslam dini Allah (c.c.), varlıklar, ahiret, insanın yaratılış amacı vb. konularda insanın doğru kaynaklardan doğru bilgiler edinmesini ister ve ona bunun yollarını gösterir. Onu yanlış bilgiye götüren hususlarda uyarır. Bilgiyi sevmesini, doğru ve fayda­lı bilgiler elde etmesini ve bunların ahlaki bir temelde kullanmasını öğütler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

6. ÜNİTE: ELEKTROSTATİK