DERSHANE

Drop Down MenusCSS Drop Down MenuPure CSS Dropdown Menu

24 Mart 2020 Salı

ÜNİTE 3

1. Din, Birey ve Toplum
’ Düşünelim
58 Din kavramı sizde hangi anlamları çağrıştırmaktadır? Arkadaşlarınızla tartışınız.

Din, Türkçeye Arapçadan geçmiş bir sözcüktür. Kanun, hesap, hüküm, ceza, ödüllendirme, saygı, ita­at, teslimiyet gibi anlamlara gelir. Dinin pek çok tanımı yapılmıştır. Bu tanımlar içinde genellikle en çok kabul edileni şudur: Din, Allah’ın (c.c.) peygamberleri aracılığıyla gönderdiği ve akıl sahiplerini dünya ve ahirette mutlu etmek için kendi hür iradeleriyle en iyi, en doğru ve en güzele yönlendiren ilahi kurallar bü­tünüdür/1’ Bu tanımda şu hususlar yer almaktadır:
* Din, Allah (c.c.) tarafından gönderilmiştir. Başka bir ifadeyle dinin kaynağı Allah’tır (c.c.).
* Din, Allah’ın (c.c.) insanlar arasından seçtiği peygamberleri aracılığıyla gönderilmiştir.
* Dinin temel amacı, Allah’ın (c.c.) hoşnutluğunu kazanarak insanı dünya ve ahirette mutlu kılmaktır.
* Din baskıyla kabul ettirilemez. İnsan, dini kendi hür irade ve arzusuyla kabul eder.(z)
* Din, iyiyi kötüden ayırt edebilecek akıl yetisine sahip insanlara hitap eder. Bu özelliğe sahip olma­yanlar dinin emir ve yasaklarından sorumlu değildir.
I ’ Etkinlik Tartışalım
Size göre dinin temel unsurları nelerdir? Din hangi boyutları kapsar? Arkadaşlarınızla tartışınız.
Dinin temel unsurları insan ve toplumdur. Din insanın hayatını ve toplumsal düzeni konu alır.İslam dinin temel özellikleri 
1- İslam tevhit dinidir.
2- Akla Önem verir
.3- Evrensel dindir.
4- Kolaylıklar dinidir.
5- Barış dinidir.
6- Sevgi dinidir.
7- Aşırılıklardan uzak bir dindir
.8- Dünya ahiret dinidir
9- Fıtrat dinidir

İslâm düşünürleri, İslâm dininin öğretilerini üç kısımda toplamışlardır:
1- AHLAK
2- AKAİT (İnançlar)
3- AHKÂM (Hükümler) 


Dinin dört temel boyutu vardır. Bunlar; inanç, ibadet, ahlak ve muamelattır (sosyal hayat). Dinin te­meli tevhittir. Yani Allah’ı (c.c.) zatında, sıfatlarında ve fiillerinde birleme, tek ve eşsiz olduğuna inanma, O’na hiçbir şeyi şirk koşmadan ibadeti yalnızca Allah (c.c.) için yapmadır. Bu nedenle dinin bir inanç ve ibadet sistemini içermesi gerekir. Bu iki temel unsur yanında dinin ahlaki hükümleri de içermesi zorunlu­dur. Ahlak, en genel anlamıyla Allah’a (c.c.) hürmet ve saygı, kullarına ise şefkat ve merhamettir. Mua­melat ise insanların birbirleriyle, bireyin toplumla veya toplumların birbirleriyle ilişkilerini düzenler.
İslam, insanın dünya ve ahirette mutlu olması için insan hayatının bütününe yönelik öğüt ve buyruklar içerir. Hz. Muhammed (s.a.v.) aracılığıyla Allah (c.c.) tarafından gönderilen en son ilahi dindir. Buna göre İslam dininin de inanç, ibadet, ahlak, muamelat ve sosyal hayat olmak üzere dört temel boyutu vardır. İs­lam’ın bu boyutları Kur’an-ı Kerim ve hadislerinde bütün yönleriyle yer alır. Örneğin Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bir hadisinde İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak boyutu bir arada ifade edilir. Bu hadis, Cibril hadi­si olarak meşhurdur. Hz. Ömer’den (r.a.) nakledilen ilgili hadis şöyledir:
“Bir gün Resulullah’ın (s.a.v.) huzurunda bulunduğumuz sırada, elbisesi beyaz mı beyaz, saçları si­yah mı siyah, üzerinde yolculuk eseri bulunmayan ve hiçbirimizin tanımadığı bir adam çıkageldi. Hz. Pey­gamber’in (s.a.v.) yanına sokuldu, önüne oturdu, dizlerini Hz. Peygamber’in (s.a.v.) dizlerine dayadı, el­lerini (kendi) dizlerinin üstüne koydu ve:
Ey Muhammedi (s.a.v.) Bana İslam’ı anlat! dedi. Resulullah (s.a.v.):
“İslam, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şehadet et­men, namazı dosdoğru kılman, zekâtı (tastamam) vermen, ramazan orucunu (eksiksiz) tutman, yoluna güç yetirebilirsen Kâbe’yi ziyaret (hac) etmendir.” buyurdu.
Adam: Doğru söyledin, dedi. Onun hem sorup hem de tasdik etmesi tuhafımıza gitti.
Adam: Şimdi de imanı anlat bana, dedi.
Resulullah (s.a.v.): “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe inanman- dır. Yine kadere, hayrına ve şerrine iman etmendir.” buyurdu.
Adam tekrar: Doğru söyledin, diye tasdik etti ve:
Peki “ihsan” nedir, onu da anlat, dedi.
Resulullah (s.a.v.): “İhsan, Allah’a (c.c.) onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu gör­müyorsan da o seni mutlaka görüyor.” buyurdu.
Adam yine: Doğru söyledin dedi.
Adam, (sessizce) çekip gitti. Ben bir süre öylece kalakaldım.
Daha sonra Peygamber (s.a.v.): “Ey Ömer, soru soran kişi kimdi, biliyor musun?” buyurdu.
Ben: Allah (c.c.) ve Resulü bilir, dedim.
Resulullah (s.a.v.): “O Cebrail’di, size dininizi öğretmeye geldi.” buyurdu.”<3)
Cibril hadisinde İslam’ın üç boyutu bildirilir. Ancak Kur’an-ı Kerim ve hadislerin bütünü incelendiğin­de İslam inanç, ibadet, ahlak, muamelat boyutları olan bir dindir. Allah’a (c.c.) iman, yani tevhit inancı ve bunun etrafında oluşturulan inanç sistemi, İslam dininin temelini oluşturur. İslam’ın inanç esasları Kur’an-ı Kerim <3 4) 5ve mütevâtir hadislerde® yer alır. Bunlar, kişinin gönüllü olarak içten bağlanmasını gerektirir. Açık ve sadedir. Bir bütündür, parçalanma kabul etmez. Hepsine birden inanmak gerekir. Zamana, mekâna, fert ve topluma göre değişmez, sabittir.
İslam dininin ikinci unsuru olan ibadetler, Allah (c.c.) inancının somut göstergeleridir. İslam’ın temel ibadetleri olan namaz, oruç, zekât ve hac Kur’an’da farz kılınmıştır. Bunlar değişmez. Sadece Allah (c.c.) için yapılır. Özünde iman ve samimiyet vardır.
İslam’ın üçüncü boyutu olan ahlak, insanın Allah’la (c.c.) ve yaratılmış diğer varlıklarla ilişkilerinin han­gi ilke ve kurallar çerçevesinde gerçekleşeceği ile ilgilidir. Bu süreçte insanın kendisine, Allah’a (c.c.), sos­yal çevresine ve doğaya karşı görev ve sorumluklarının neler olduğunu bilmesi ve bunları uygulaması önemlidir.
Muamelat ve sosyal hayat boyutuyla ise İslam, getirdiği inanç, ibadet ve ahlak esaslarıyla önce inançlı ve ahlaklı bireyler yetiştirmeyi daha sonra da bunlardan oluşan güvenilir bir toplum oluşturmayı amaçlar.
Din, bütün boyutlarıyla insan ve onun oluşturduğu toplum için vardır. Dinin öğütleri eksizsiz yerine ge­tirildiği takdirde bireysel ve toplumsal yaşantı mükemmel bir duruma gelir. Onun için din, birey ve top­lumla yakın ilişkisi olan bir sistemdir.

Din ve birey arasında nasıl bir ilişki vardır? Arkadaşlarınızla değerlendiriniz.
Din bireyin ana konusudur. Din bireyin hayatını, düzenini, yaşam biçimini ve ahiretini düzenler. Bu nedenle din ve birey arasında doğrudan bir ilişki vardır.Din güzel ahlaktır sözünde yola çıkarak bir birey dininin gerekliliklerini yerine getirdiği sürece Allah tarafından dini sorumluluklarını yerine getirdiği için bazı yararlı niteliklere sahip olabilir. İslam dinide dahil olmak üzere her din bireyin kötü şeylerden uzak durmasını, ahlaklı olmasını, toplum ile uyum içinde yaşayarak sosyal olmasını sağlar. Her ne kadar İslam dininin dışındaki dinleri artık hükümsüz sayanlar olsa da, diğer iki dine tabi olanlarda mevcuttur. 


Birey inanç, duygu ve düşüncesiyle kendisini baş­kalarından ayıran, kendine özgü nitelikleri ve kimliği olan insanlardır. Din ve birey arasında yakın bir ilişki vardır. Çünkü insan, hem maddi hem de manevi yö­nü olan bir varlıktır. Yemek, içmek, giyinmek vb. mad­di; sevmek, sevilmek, güvenmek, bağlanmak, sığın­mak vb. ise insanın manevi ihtiyaçlarını oluşturur. İn­sanın manevi ihtiyaçlarından biri de inanmadır. Her birey, doğuştan getirdiği inanma gereksinimini karşı­lamak ve bunu da doğru temellere dayandırmak ister. Din insanın aklına ve duygularına hitap ederek onun doğuştan getirdiği inanma duygusunu en doğru bi­çimde eğitir. Bu anlamda İslam’ın, getirdiği tevhit an­layışı ve diğer inanç esasları ile bireyin doğumundan ölüm sonrası hayatına kadar neler olacağı ile ilgili in­sanın akıl ve duygularına hitap eden(6) bir inanç siste­mi vardır. Bu inanç sisteminin özünde tek ve her şeyi yaratan Allah’a (c.c.) inanıp ibadet etmek, meleklere, ilahi kitaplara, peygamberlere, kader ve kazaya ve ahirete inanmak yer alır.mı

İnsanın inanma ihtiyacı yanında güven duymak, ümit etmek, huzur bulmak gibi manevi gereksinim­leri de vardır. Din, yine insanın bu manevi ihtiyaçlarını karşılayan en önemli sistemdir. Örneğin insanın karşılaştığı yalnızlık, çaresizlik, korku, üzüntü, hastalık, musibet ve felaketler karşısında ona ümit, tesel­li ve güven sağlayan en önemli sığınak Allah (c.c.) inancı, yani dindir. Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayette Allah’ın (c.c.) inanan kimselerle beraber olduğu vurgulanır/81 Bu dünyanın bir imtihan yeri olduğu bildiri­lerek inananlardan karşılaştıkları olumsuz olaylar karşısında sabretmeleri istenir. Özellikle ahiret inancı bireyin zorluk ve sıkıntılara karşı durmasına katkı sağlar. Kur’an’da şöyle buyurulur: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjde­le. Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aitiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler. İşte Rab’leri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştı­rılmış olanlar da işte bunlardır.”(9)
İnsan, sürekli bir anlam arayışı içindedir. Kendine “Ben kimim?, Niçin yaratıldım?, Nasıl Yaşamalıyım?, İyinedir?, Doğru nedir?, Nereye gideceğim”vb. sorular sorar. Bu önemli sorulara cevap bulmaya yardım 3. Ünite Din ve Hayat
eden ve insan düşüncesini aydınlatan da dindir. Bu durum bireyi dinle ilişki içine sokar. Bu anlamda Kur’an-ı Kerim’de insanın anlam arayışına cevap verilir. Örneğin insanın niçin yaratıldığı sorusuna cevap olarak Kur’an’da şöyle buyrulur: “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”00’ Yine Kur’an’da, “Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten menederler; hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar iyi insanlardandır.”01’, “Onlar bollukta da darlıkta da harcayan, öfkelerine hâkim olan ve insanların kusurlarını bağışlayanlardır. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri se­ver.”02’, “Onlar, harcadıkları zaman, israf etmedikleri gibi cimrilik de etmezler. İkisi arasında doğ­ru olanı yaparlar.”03’ ve “Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir. Onlar ki namazlarında huşû için­dedirler. Boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler. Zekâtı verirler ve iffetlerini korurlar.”04’ gibi pek çok ayette bireyin inanç, ibadet ve ahlak açısından nasıl davranması gerektiği buyrularak hayatını anlam­landırmasına katkı sağlanır.
İslam dininin ahiret inancı, bir yandan uhrevi sorumluluk şuuruyla kişinin ahlaki gelişmesine katkıda bulunurken öte yandan ölüm korkusunun insan psikolojisi üzerindeki olumsuz edici etkisini önler. Ahiret inancı, insanın içindeki ebediyet duygusuna cevap vermek bakımından da önemlidir. Sıkıntılardan kur­tulup ebedi huzura ulaşmak, Allah’ın (c.c.) rızasını elde etmek arzusu insana yaşama sevinci sağlar.
İnanan bir varlık olarak insan hayatının hemen her döneminde dinin etkisini görmek mümkündür. Ön­celikle insan, yüce bir yaratıcıya inanır ve güvenir. Allah’a (c.c.) yaklaşmak için ona ibadet eder. Onun emir ve yasaklarını yerine getirmeye çalışır. Örneğin kötü davranışlardan kaçınmaya, iyi ve güzel dav­ranışlarda bulunmaya gayret eder. Kötü anlarında Allah’a (c.c.) güvenir, sığınır ve ondan yardım diler. Böylece felaket ve musibetler karşısında sabırlı davranır. Herhangi bir işe başlarken besmele çeker, Al­lah’ın (c.c.) yardımını ister.

’ 61 Etkinlik Değerlendirelim
“...Bilesiniz ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d suresi, 28. ayet.)
Bu ayeti, dinin insanın bireysel hayatındaki yeri ve önemi açısından değerlendiriniz.
Bilesisniz ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huızur bulur.” (Ra’d suresi, 28. ayet.)Bunlar, iman edenler ve Allah’ı zikrederek gönülleri huzura kavuşanlardır. Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur.Bu ayeti, dinin insanı bireysel hayatındaki yeri ve önemi açısından değerlendiriniz. Kaynak: Ra’d suresi, 28. ayetini dinin insanı bireysel hayatındaki yeri ve önemi açısından değerlendiriniz 
Cevap: İnsanın ruhu dine yöneldikçe, Allah’ı andıkça huzur bulur. Din ve insan doğrudan ilişkili kavramlardır. Bu surede yüce rabbimiz insanların hayatında dinin önemini vurgulamıştır. Kaynak: Ra’d suresi, 28. ayetini dinin insanı bireysel hayatındaki yeri ve önemi açısından değerlendiriniz 

1.2. Din Toplum İlişkisi

Din ve toplum arasında nasıl bir ilişki vardır? Arkadaşlarınızla konuşunuz.
İnsan toplumsal bir varlıktır. Diğer insanlarla birlikte yaşar. İnsanlar bir araya gelerek toplumu oluştu­rur. Bireylerden oluşan ve kendine özgü bir yapısı olan, aralarında sosyal ilişki ile ortak bir kültürü bulu­nan insan topluluğuna “toplum” denir.
İnsanın yaratılışı gereği sosyal bir varlık oluşu beraberinde sosyal hayatı getirir. Toplum, her ne ka­dar bireylerden oluşursa da farklı bir yapıya sahiptir. Din, toplum içinde yaşanır. Toplum hayatı olma­yınca dinin öngördüğü pek çok değer, örneğin paylaşma, yardımlaşma, merhamet ve sevgi gerçekleşme ortamı bulamaz. Diğer taraftan toplum hayatının sağlıklı kalabilmesi, toplumun dokularının sağlıklı olmasına bağlıdır. Onun için toplumu ayakta tutan değerler, insanın yaratılışına uygun ve fonksiyonel olmalıdır. Böylece bir arada yaşayan insanlar iyilik, güzellik, doğruluk yolunda olabilsinler. Sosyal ha­yatın sağlıklı kurulabilmesi İçin iyilik, güzellik ve doğruluk yolunda olunabilmesi için dinin getirdiği öğüt­ler önemlidir.
İnsan, zaman zaman başkalarının maddi ve manevi yardımına ihtiyaç duyar. Aynı duygu, düşünce ve kültürü benimseyerek bir araya gelen insanlar, kendilerine özgü bir kültürel ortam oluştururlar. Bu kültü­rel ortam içerisinde yaşamak için de birtakım ilkelerin bulunması gereklidir. İşte din, bu ilkelerin neler ol­ması gerektiği hususunda öğütlerde bulunur. Gerek geçmişte gerekse günümüzde sosyal ve ekonomik sorunlar yaşayan toplumlarda insanlar, dinî değerler etrafında birleşerek bir yardımlaşma duygusuyla toplanmışlardır. Böylece sorunlarının üstesinden başarıyla gelebilmişlerdir. Çünkü din ahlaki, sosyal, ekonomik birtakım değerler önermekte ve bu değerler toplum bireylerinin birbirlerini gözetmelerini dinî bir görev saymaktadır. Bu nedenle din duygusunun güçlü olduğu toplumlar zorluklar karşısında daha di­rençli, varlıklarını devam ettirmede daha başarılı olmaktadırlar.
İslam dini güçlü, sağlam ve güvenilir bir toplum oluşturmayı amaçlar. İslam’ın temel amacı, sağlam inanca, doğru bilgiye, ahlaki değer ve sorumluluğa dayanan bir toplum düzeni oluşturmaktır. O, birey dü­zeyinde ele alınan değerlerin toplum düzeyinde de gerçekleştirilmesini İster. Bunun için öncelikle İnsan­ları tevhit inancı etrafında birleştirir. Birbirlerinden coğrafya, ırk, dil gibi pek çok yönlerden farklı olan in­sanları tevhit inancı etrafında toplar. Böylece toplumda bir inanç birliği oluşturur.
İslam dini, inancın gereği olan bir arada yaşamanın kural ve ilkelerini de koyar. Toplum bireyleri ara­sında birlik ve beraberliğin oluşmasını amaçlar. Bunun için paylaşma ve yardımlaşmaya önem verir. Kur’an’daki pek çok ayette(15) ve hadislerde06’ paylaşma ve yardımlaşma emredilir. Zekât ve sadaka iba­detleri, günde beş vakit namazın cemaatle kılınmasının öğütlenmesi, toplumdaki birlik ve dayanışmanın sağlanmasına yöneliktir. Yine beraberce kutlanılan Ramazan ve Kurban Bayramı çok önemli iki dinî ol­gudur. Hasta ziyareti, ölen birinin arkasından yapılması gerekenlere yönelik dinî öğütler, toplumda se­vinç ve üzüntülerin paylaşılarak birlik ve bütünlük şuurunun oluşmasına katkı sağlar.
İslam dini, güvenilir bir toplum oluşturmak için adalet, sevgi, saygı, doğruluk gibi ahlaki erdemleri em­reder. Yalan, hile, dedikodu gibi kötü davranışları yasaklar. Kur’an’da şöyle buyrulur: “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder. Hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da ya­saklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”07’ Bu ve benzeri ayetler ahlaki erdemlere sahip bir toplum oluşturmaya yöneliktir.
, ,62 Etkinlik Değerlendirelim
“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hucurât suresi, 12. ayet.)
Yukarıdaki ayeti, din toplum ilişkisi açısından arkadaşlarınızla değerlendiriniz.
Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının; çünkü bazı zanlar günahtır. Gizlilikleri araştırmayın, birbirinizin gıybetini yapmayın; herhangi biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Bak bundan tiksindiniz! Allah’a itaatsizlikten de sakının. Allah tövbeleri çokça kabul etmektedir, rahmeti sonsuzdur. 
Yukarıdaki ayettede görüldüğü gibi dinimiz toplumsal ilişkileri daha henüz bozulmadan müdahale edilmesini yani dedikodu gibi toplumca hoş karşılanmayan ve toplumsal düzeni bozan davranışları yapmayı yasaklamış, insanlar arasındaki huzurun sağlanmasına özen göstermiştir. 
İslam, sağlam ve güvenilir bir toplumsal yapı oluşturmak için aile başta olmak üzere, sosyal bünye­nin ayrılmaz parçaları olan akraba, komşu ve diğer insanlarla iyi ilişkiler kurulmasını öğütler. Hak kavra­mı çerçevesinde bunların birbirlerine karşı görev ve sorumluluklarını bildirir. Örneğin Allah’ın (c.c.) en fazla hoşnut olduğu davranışlar arasında ifade edilen “sıla-i rahim” yani akraba ziyaretinin önemini vur­gular. Akrabayla ilişkiyi kesmenin yol açacağı olumsuz sonuçları vurgular.(18>
Toplumsal yapıyı en çok etkileyen unsurlardan biri de iktisadi hayattır. İslam, toplumsal barış ve hu­zuru sağlamak için ekonomik ilişkilerde de açıklık, dürüstlük, güven, doğru sözlülük, sözünde durmak ve antlaşmalara bağlı kalmak gibi ilkeler getirir. Bu çerçevede İslam, iş ve ticaret hayatında karşılıklı gönül hoşnutluğunu temel ilke olarak koyar. Anlaşmalara ve verilen sözlere bağlılığı emreder. Yapılan anlaş­maların yazılı hâle getirilmesini öğütler. Aldatmak, yalan beyanda bulunmak, zorlamak, karaborsacılık, karşı tarafın sıkıntıda olmasından yararlanmak, belirsizlik ve risk sömürüsü yoluyla kazanç elde etmeyi yasaklar. İslam’da sermayenin riske katılmaksızın emeksiz kazancı demek olan faiz haram kılınmıştır. Yine haksız kazanç elde etmenin başlıca yolları olarak hırsızlık, gasp, rüşvet, ölçü ve tartıda hile yap­mak ve kumar haramdır. Ekonomik ilişkilerde bu tür yasaklama ve kısıtlamalara uyularak elde edilen ka­zanç İslam’a göre dokunulmazdır ve saygıdeğerdir/191
Toplumumuzun ayakta kalmasında ve sağlam bir şekilde devam etmesinde bir harç görevi yapan top­lumsal kurallar incelendiğinde, bunların korunması ve geliştirilmesinde İslam’ın rolü büyüktür. İslam’ın inanç, ibadet ve ahlak esasları, sosyal, kültürel ve ekonomik yaşantımızın her alanında kendisini hisset­tirmektedir. Onun için toplumumuzun birliğinin korunması ve devamı için sahip olduğumuz dinî değerle­ri ve kültürü yeni yetişen nesle aktarmak önemlidir.
‘ ’ 
63 Etkinlik Sıra sizde
Size göre İslam’ın getirdiği hangi ilkeler toplumda huzur ve güvenin oluşmasına katkı sağlamak­tadır? Arkadaşlarınızla tartışınız.
İslamiyetin getirdiği toplumsal ilkeler toplumumuzdaki huzur ve güvenin oluşmasına katkı sağlamıştır. Yüce dinimiz insanların gıybet yapmasını yasaklamış, insanların gizli işlerinin araştırılmasını yasaklamış, borç vermeyi tavsiye etmiş, selamlaşmayı tavsiye etmiş ve bunun yanı sıra alışveriş yaparken, yürürken, misafirlikteyken, hasta ziyaretinde ve daha bir çok yerde huzur ve güvenin oluşmasını sağlamıştır. Kaynak: Size göre İslam’ın getirdiği hangi ilkeler toplumda huzur ve güvenin oluşmasına katkı sağlamaktadır? Arkadaşlarınızla tartışınız 


2. Dinin Temel Gayesi
’ Düşünelim
Sizce dinin temel amacı nedir? Arkadaşlarınızla tartışınız.
İnsanı diğer varlıklardan ayıran temel özelliklerinden birisi de inanan bir varlık olmasıdır. Allah’ın bir din göndermesinin sebebi bence, İnsanları dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşturmak'tır.Rabbimiz Kuran’ı Kerimde “Allah esenlik yurduna çağırıyor. Dileyene (mutluluğa ulaştıracak) doğru yolları gösteriyor.”(Yunus Suresi, 25. ayet) buyurarak din vasıtasıyla insanların ebedi mutluluğa çağrıldığı ve bunun yollarının gösterildiği belirtilmiştir.Dinin amacı nedir?Din: Allah’ın, insanlara Peygamberleri aracılığı ile gönderdiği bir sistemdir. Bu sistem, akıl sahiplerini kendi istekleri ile dünyada huzur ve saadete, âhirette sonsuz mutluluğa ulaştırır. 
Din, bize yaratılışımızın amacını, Allah’a karşı yükümlü olduğumuz görevleri öğretir. İyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı tanıtır ve iyiye ulaşmanın yollarını gösterir.Din insanı ruhen yükseltir, ahlâken olgunlaştırır, fertlerin birbirlerinin haklarına saygılı olmalarını ister ve uyulması gereken hak ve görevleri belirler.Kısaca; dinin gayesi, insanı hem dünya hayatında, hem de ahirette mutluluğa kavuşturmaktır. Bize düşen görev, dinin gösterdiği nurlu yolda yürüyerek bu mutluluğa ulaşmaktır.Dinin temel amacı, insanın Allah’tan başkasına kul olmamasını temindir. Allah’tan başkasına kul olmaması, hür yaratılmış insanın, yaratılışına uygun yaşaması demektir. Ahlak da yaratılışa uygun yaşamaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:“Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın fıtratına çevir. O, insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din bu dindir. Ama insanların çoğu bunu bilmezler.” (Rûm, 30/30)Dolayısıyla bu dine uyan kişi, yaratılışına uygun davranacağı için son derece ahlaklı da olur. Bunu en iyi yapan Allah’ın Elçisidir, Allah Teâla şöyle buyurmuştur:“Sen büyük bir ahlak üzeresin.” (Kalem, 68/4).Aişe validemiz bir soru üzerine Allah’ın Elçisinin ahlakının Kur’ân olduğunu bildirmiştir. (Müslim, Salâtü’l-Müsafirîn, 139 (746). 

Din, tarihin bütün devirlerinde ve bütün toplumlarda kendisiyle daima karşılaşılan, evrensel bir olgu­dur. İnsanı hem içten hem dıştan kuşatır. İnsanın düşünce ve davranışlarında kendini gösteren bir disip­lindir. Din, insanın aklına, kalbine ve duygularına hitap ederek insanın davranışlarını olgunlaştırır. Onun nefsini temizlemesine yardımcı olur. Ona insanca yaşamanın temel ilkelerini sunar. İnsanın Allah’a (c.c.) gönülden bağlanması, onun gücüne güç katar ve onu yüceltir. Din, insana hem içgüdülerinin ve madde âleminin esiri olmadığı hem de sonsuz bir hürriyet ve bağımsızlık içinde bulunmadığı bilincini kazandı­rır. Böylece kişi, bencil duygularına, canlı ve cansız tabiata değil, yalnız her şeyin sahibi olan Allah’a (c.c.) boyun eğer. Dinin bu telkini insana gerçek hürriyet ve bağımsızlığını kazandırır. Din, insanın hayatında karşılaştığı çaresizlik, üzüntü, hastalık, musibet ve felaketler karşısında ona ümit, teselli ve güven sağ­lar. İnsanı ruhi bunalımlardan korur. Kişinin kendine ve çevresine karşı daha duyarlı olmasına ve denge­li davranmasına katkıda bulunur.
Din, toplum bireylerini aynı inanç, duygu ve düşünce etrafında birleştirerek birlik ve bütünlüğün oluş­masına katkı sağlar. Kişiye ve topluma zarar veren her türlü davranışı yasaklar. Örneğin yalan söyleme­yi, hile yapmayı, iftira atmayı, dedikodu yapmayı, insanlarla alay etmeyi, başkalarının özel hayatını araş­tırmayı kötü davranışlar olarak niteler. Bu gibi olumsuz davranışlardan kaçınılmasını öğütler. Dolayısıyla dinin emirlerine uymak toplumda iyi ilişkilerin gelişmesini, barış ve güven ortamının oluşmasını sağlar.
Birey ve toplum hayatında önemli bir yeri olan dinin temel amacı İse insanın hem dünyada hem de ahirette mutluluğunu sağlamak, huzurlu, mutlu ve güvenilir bir toplum oluşturmaktır. İslam’a göre dünya ve ahiret mutluluğunu elde edebilmek, Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmaya, hayatını ve insani ilişkilerini onun istediği doğrultuda düzenlemeye bağlıdır.
İslam dininde bireyin dünya ve ahiret mutluluğunun sağlanması ve güvenli bir toplumun oluşturulması için “zarûriyât” veya “zarûrât-ı hamse” denilen beş temel ilke ve değer vardır. Bunlar canın, aklın, malın, neslin ve dinin korunmasıdır. Bunlar bireysel ve toplumsal hayatın olmazsa olmaz ilke ve değerleridir. İs­lam âlimlerinin üzerinde birleştiği ve İslam toplumunun başlangıçtan itibaren aynı şekilde uygulayagel- diği temel ilke ve hükümlerdir. Bunlar, İslam’ı sembolize eden kesin emir ve yasaklar yani helal ve ha­ramlardır. İslam dininde bütün dinî hükümler bu beş değeri korumaya yöneliktir. Dolayısıyla üretilen her türlü dinî bilgi ve düzenleme bu değerlere uygun olmalıdır.
Zarûriyât (beş temel ilke), kişinin ve toplumun varlığını koruyabilmesini ve devam ettirebilmesini sağ­lar. Bu değerler yitirildiği takdirde hayatın düzeni yok olur, huzursuzluk başlar, anarşi doğar, bozguncu­luk ve kötülükler toplumun her kesimine yayılır. Bu huzursuzluk ve kargaşa da dünya ve ahiretteki ebe­di mutluluğun kaybedilmesi ile sonuçlanır. Onurlu bir hayat ancak bu yüksek değerler sayesinde müm­kün olur. Çünkü dünyada insan ve toplum hayatı, bu beş değer üzerine kuruludur. Dolayısıyla gerek bi­reylerin gerekse toplumların düzeni bu beş değerin korunması ile sağlanabilir.(20)
İslam dini can, akıl, mal, nesil ve dinin korunmasına özen göstermiş, bu değerlerden her birinin var­lığını, sürekliliğini ve korunmasını sağlayan hükümler koymuştur. Böylece bu beş değer, bireysel ve sos­yal hayatta hem varlığını sürdürmüş hem de kendilerinden beklenen sonuçları vermiştir.
(

65. Canın Korunması
’ Düşünelim
“Can güvenliği” ifadesi sizde neler çağrıştırıyor? Arkadaşlarınızla konuşunuz.
Can güvenliği nedir? Can güvenliği, kişinin yaşam hakkı kurallarını ihlal etmeden yaşamasıdır. Can güvenliğimiz tehdit altında olunca korkarız ve başka yerlere sığınırız. 
İnsanın en doğal hakkıdır yaşamak.Bunun içinde can güvenliğini korumalı ve sahip çıkmalıdır.Bu hak bütün hakların başında gelir ve önemlidir.Bu hakka sahip olmayan kişiler diğer hakların getirdiği sorumlulukları üstlenmesi mümkün olmayabilir.Dünya üzerinde yaşayan her insanın can ve mal güvenliği korunmalı,değer verilmeli,kişilerin hak ve hürriyetine yani özgürlüklerine saygı duymamız lazımdır.İnsanoğlu ise kendisine verilen değeri Allah'a ve diğer insanlara sorumluluklarını yerine getirerek önemini karşılayabilir.Allah'ın en güzel biçimde yarattığı varlıklar arasında insanların ayrı bir yeri ve her zaman değeri vardır.Allah'ın verdiği canı o da alır.Biz sadece o canı korumalıyız.Yüce Allah der ki;"Haklı bir sebep olmadıkça,Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın"buyurmuştur. 

İslam’daki beş temel ilke ve değerden biri canın korunmasıdır. Bu değer, insanın aziz olan yaşama hakkının ve can güvenliğinin korunması demektir. Yaşama hakkı, insanın en temel ve doğal hakkıdır. Çünkü insanın inanç, ibadet, ekonomik vb. bütün hak ve özgürlükleri canının korunmasına bağlıdır. Ya­şama hakkı olmayan birinin diğer hak ve sorumluluklarından da bahsedilemez. Onun için bu hak, ulusal ve uluslararası yasalarla güvence altına alınmıştır. Yaşama hakkı insana, Anayasamızın 15. maddesin­de “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”ifadesiyle ana­yasal bir hak olarak verilmiş ve güvence altına alınmıştır. Bu hak, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 3. maddesinde de şöyle yer alır: “Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.”
İslam dini, yaşama hakkını insanın en temel ve doğal hakkı olarak kabul eder. İslam’a göre herkes günahsız, hür ve yaşamını sürdürme hakkına sahip olarak doğar. İnsanın varlığını sürdürebilmesi, ha­yati faaliyetlerini eksiksiz yerine getirmesiyle mümkündür. Onun için İslam’da haksız yere bir insanı öl­dürmek bütün insanlığı öldürmeye, bir hayatı kurtarmak da bütün insanlığa hayat vermeye denk tutu­lur. (21) 22 Kur’an’da şöyle buyrulur: “Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı ca­na kıymayın...”(22> Hz. Peygamber de (s.a.v.) Veda Hutbesi’nde, “Ey insanlar! Bu günleriniz nasıl mu­kaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl bir mübarek şe­hir ise canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuş- tur.”(23) 24 25 26 buyurarak insan canının mukaddes olduğunu ve korunması gerektiğini vurgular.
65 Etkinlik Değerlendirelim
“...Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız ye­re) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün in­sanları kurtarmış gibi olur...” (Mâide suresi, 32. ayet.)

Yukarıdaki ayeti, canın korunması ilkesi açısından arkadaşlarınızla değerlendiriniz.

İslam’a göre bir kişinin başka birinin canını alma hakkı olmadığı gibi kendi canına da son verme hak­kı, yani intihar etmek yoktur. Bu konuda da Kur’an’da şöyle buyrulur: “... Kendi kendinizi tehlikeye at­mayın...”(24> Hz. Peygamber de (s.a.v.), “(İslam’da) zarar vermek ve yapılan zarara, zararla mukabe­le etmek yoktur.”(25> buyurarak bir kimsenin kendisine ve başkalarına zarar vermemesi gerektiğini bir il­ke olarak bildirir. Yine iyileşmesi imkânsız bir hastalıktan dolayı dayanılmaz acılar çeken bir kimsenin ya­şamına son vermek anlamına gelen ötenazi de İslam’da intihar gibi kabul edilir.(26> Çünkü İslam’da can, insana verilen ve korunup kollanması gereken bir emanettir. Kişinin kendi canı üzerinde tasarrufta bu­lunma hak ve yetkisi yoktur. İslam inancı, hastalık ve sakatlıklar karşısında sabır ve dua ile Allah’tan (c.c.) şifa dilemeyi ve Allah’a (c.c.) tevekkül ile sıkıntılara katlanmayı gerektirir. Kur’an’da, “Sabır ve dua ile Allah’tan yardım isteyiniz.”<27> buyrulurken Hz. Peygamber de (s.a.v.) “Sabır ile dua müminin silahı­dır.’^28 29 30 31 32 33’ buyurur.
İslam dininde, İnsan anne karnına düşmesinden ölümüne kadar, ömrünün her aşamasında yaşama hakkına sahiptir. Bundan dolayı İslam’da kürtaj yaptırmak yaşama hakkının ihlali olarak değerlendirilir. “...Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin...”*291 ayeti hem eskiden fakirlik ve geçim endişesi sebebiyle çocukların öldürülmesini hem de günümüzde uygulanan kürtaj gibi bazı uygulamaları da içe­rir.
İslam dini, canın korunması için gerekli önlemlerin alınmasını da öğütler. Örneğin canın korunması ve hayatın devam etmesi için gerekli olan miktarda yemeyi, içmeyi ve giyinmeyi farz kılar. Yine insanın sağlığını korumasına ve sağlıklı bir yaşam sürmesine önem verir. Sağlığı bozan her türlü işve davranı­şı yasaklar. Bu kapsamda iş sağlığı ve güvenliğine önem verir. Günümüzde eskiye oranla özellikle insan sağlığını tehdit eden iş alanları vardır. İşverenin çalıştırdığı işçisinin iş sağlığı ve can güvenliği önlemini alması hem insani hem yasal hem de dinî bir sorumluluktur. Dolayısıyla hangi iş kolunda olursa olsun iş­verenin, çalışanlarının sağlık ve güvenlikleriyle ile ilgili gerekli tedbirleri alması gerekir. Bu, çalışanların güvenli yaşamı için gereklidir ve işverene düşen bir sorumluluktur.
İslam’a göre önemli olan sadece yaşamak değil, şeref, haysiyet ve özgürlük içinde yaşamaktır. Ki­şiye işkence etmek İslam’da zulüm olarak kabul edilir.(30) Öldürmek, dolayısıyla savaş, ancak meş­ru müdafaa söz konusu olduğunda bir meşruiyet kazanır. İslam’da savaş hâlinde bile insanın yaşa­ma hakkı önemlidir. Çünkü İslam, savaşta bile ço­cuklara, kadınlara, yaşlılara ve sivillere dokunul­masını yasaklar. Barış yolu gözüktüğünde hemen barış yapılmasını emreder.(31> Çünkü asıl olan ya­şamdır.
İslam’a göre insanlar kadar hayvanların da ya­şama hakkı vardır. Onun için İslam, onların yaşa­ma hakkının koruma altına alınmasını öğütler. Ör­neğin Hz. Peygamber (s.a.v.), hayvanlara işken­ce edenleri lanetler/321 Onları aç bırakanların ahi­rette bu kötü davranışlarından dolayı hesaba çe­kileceğini bildirir/331

' 67Etkinlik Sıra sizde
Size göre İslam’da yaşam hakkının “en temel ve mukaddes hak” olmasının sebebi nedir? Arka­daşlarınızla belirleyerek değerlendiriniz.
67 Aklın Korunması

 Düşünelim
“Akıl sağlığı” ne demektir? Niçin önemlidir? Arkadaşlarınızla tartışınız.
Ruh sağlığı, bilişsel, davranışsal ve duygusal iyiliğimizi ifade eder – her şey düşünüş, hissetme ve davranma şeklimizdir. “Ruh sağlığı” terimi bazen bir akıl hastalığının yokluğu anlamına gelir.“Ruh Sağlığı” terimi kişinin bir bütün olarak iyi olma durumunu anlatır. Ruh sağlığımızın iyi olması sadece ruhsal sıkıntılara ve hastalıklara sahip olmamak değildir. Ruh sağlığımız, fiziksel sağlığımızın iyi olmasıyla bağlantılıdır. Kendimizle, ailemizle ve çevremizle kurduğumuz iyi ilişkilerle ve hayatımızın gündelik problemleriyle baş edebilme becerimizle de bağlantılıdır. Aynı zamanda sahip olduğumuz bilgi, beceri ve özelliklerimizi kullanabilmemizle ve kendimizi rahat ve huzurlu hissetmemizle de bağlantılıdır. 

Sadece insanda var olan ve onun yararlı ile zararlıyı, iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini ayırt etmesine ya­rayan, ona düşünme, kavrama ve bilgi elde etme gücü veren yetiye “akıl” denir.
İslam’a göre insanı insan yapan, onun her türlü hareketine anlam kazandıran, ilahi öğütler karşısın­da yükümlülük ve sorumluluk altına girmesini sağlayan akıldır. Akıl, insanı diğer varlıklardan ayıran ve insanın sahip olduğu en önemli yetidir. Aklı vasıtasıyla insan iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırır. Haya­tını anlamlandırır. Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarındaki hikmeti kavrar ve ona iman eder. İslam’da akıl, düşünme, araştırma, anlama, kavrama, keşfetme ve değerlendirmenin ön şartıdır. Onun için İslam dini, toplum için bir sıkıntı ve kötülük kaynağı olabilecek her türlü kötü davranışa karşı aklı korumayı amaç­lar. Aklın sağlıklı kalmasını sağlayacak ve işlevini arttıracak her şeyi mübah kılarken bozulmasına ve za­afa uğramasına yol açacak şeyleri de yasaklar.
İslam, insanın akıl sağlığını korumak için zararlı alışkanlıkları yasaklar. Bunların başında alkollü iç­kiler gelir. Alkollü içkiler insanın akıl sağlığını tehdit eden en önemli zararlı alışkanlıklardandır. Onun için İslam’da alkollü içki tüketimi yasaklanmıştır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler)... şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.”(34) Hz. Peygamber de (s.a.v.), “Her sarhoşluk veren şey hamr, her hamr da haramdır.”(35) ve “Çoğu sar­hoş eden şeyin azı da haramdır.”(36) buyurarak bu yasağın özü ve kapsamı konusuna açıklık getirmiş­tir.
İslam’ın kişinin akıl sağlığını korumak için yasakladığı alışkanlıklardan biri de uyuşturucu maddeler­dir. Günümüzde uyuşturucu madde kullanımı kişi ve toplum hayatını tehdit eden bağımlılıklar arasında ilk sıralarda gelmektedir. Uyuşturucu maddelerin başta gelen özelliği, içeriği sebebiyle hızlı bir şekilde bağımlılık oluşturması, akli ve ruhi dengeyi bozarak kişinin irade ve düşünme gücünün tamamen ya da kısmen yok olmasına yol açmasıdır. Alkollü içkilerin birey ve toplum hayatında meydana getirdiği olum­suz etkiler esrar, afyon, eroin, kokain, morfin gibi uyuşturucu maddelerle de gerçekleşmektedir. Dolayı­sıyla İslam’a göre insanın akıl ve ruh sağlığını bozan, sinir sistemini uyuşturup beynin işlevini olumsuz etkileyen, irade ve düşünme gücünü tamamen ya da kısmen yok eden her türlü keyif verici uyuşturucu aynen alkollü içecekler gibi haramdır. Sarhoşluk veren veya uyuşturucu etkiye sahip olan şeylerin sıvı, katı veya uçucu olması haramlık hükmünü etkilemez. Buna göre örneğin ball çekmek, uyuşturucu özel­
liği sebebiyle diğer uyuşturucular gibi haramdır. Aynı şekilde tüketilme şekli de (yeme, içme, damara zerk etme, dumanını çekme gibi) haramlık hükmünü değiştirmez.*37 38*
Akıl sağlığını etkileyen zararlı alışkanlıklardan bir diğeri de sigaradır. Sigara, başlangıçta alkollü içe­cekler ve uyuşturucu maddeler kadar aklı kullanma üzerinde tehlikeli gibi görünmese de zamanla aşırı bağımlılık yapar. Sigara bağımlısı kişi, sigara kullanmadığı zaman akli melekesini gerektiği gibi kullana­maz hâle gelir. Bunun yanı sıra pek çok hastalığa sebebiyet verir.

68 Akıl sağlığını korumak için neler yapılmalıdır? Arkadaşlarınızla belirleyerek değerlendiriniz.
Yoğun şehir hayatı, gündelik stresler ve yolunda gitmeyen işler... Ortalama bir insanın ruh halini olumsuz yönde etkileyecek o kadar faktör var ki. Ancak bu listedeki 7 basit maddeyi uygulayarak daha huzurlu bir hayata geçiş yapabilirsiniz.Açık havada yürüyüşYürüyüş için spor salonu yerine açık havayı tercih etmek kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır. 
Yavaş ve sakinleştirici müziklerAraştırmalar bir işi yaparken klasik müzik dinlemenin insanı rahatlattığını ve stresi azalttığını ortaya oydu. Lavanta yağıYastığınıza birkaç damla lavanta damlatarak uyku kalitenizi yükseltebilirsiniz. Uyumadan önce lavanta çayı içmek de aynı etkiyi gösterecektir. Hediye alınAraştırmalar hediye veren kişilerin o gün boyunca daha mutlu olduğunu göstermiş. MeditasyonGünlük 3-4 dakikalık bir meditasyon seansı despresyon, stres, anksiyete ve uykusuzluk gibi bir çok problemle başa çıkmamıza yardımcı olur
B12 vitaminiAraştırmalar vücutta B12 eksikliğinin depresyon, paranoya ve anksiyeteye yol açtığını gösteriyor. B12 ihtiyacınızı yumurta, tavuk ve süt ürünlerinden karşılayabilirsiniz. Küçük hedeflerBasit ve iyi tanımlanmış hedefler koymak bir şeyi başarmanın en iyi yoludur. Örneğin, “Önümüzdeki üç hafta boyunca her gün bir sigara daha az içeceğim” iyi tanımlanmış bir hedeftir. 

İslam dininde imkân ve kabiliyetlerine göre ça­lışıp kazanması, mal ve mülk edinmesi kişinin temel haklarındandır. İslam, öncelikle bireyin çalışmasına, üretip kazanmasına önem verir. Çalışmayı teşvik edip tembelliği yerer. Kur’an’daki, “O, geceyi içinde dinlenesiniz di­ye sizin için yaratan, çalışıp kazanmak için de gündüzü aydınlık kılandır...”(38>, “İnsan için ancak çalıştığı vardır.”*39*, “...Dünyadan da nasibini unutma...”*40* gibi ayetler, İslam’ın çalışmaya verdiği öneme işaret eder. Hz. Pey­gamber de (s.a.v.) dilenmeyi ve boş gezmeyi hoş görmez, insanlara çalışmalarını öğütler. O, “Herhangi birinizin, sabah gidip odun topla­yıp sırtında taşıması, onu satarak ondan har­caması, dolayısıyla insanlara muhtaç olmak­tan kurtulması, başkalarına el açmaktan ken­disi için elbet daha hayırlıdır.”*41> ve “İnsan, elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir lokma yememiştir.”*42* gibi pek çok hadisin­de insanları çalışmaya teşvik eder.

3. Ünite Din ve Hayat
İslam dininde çalışıp kazanma teşvik edilmekle beraber elde edilen rızkın da helal yollardan olması gerekir. Helal kazanç, İslam dininin belirlediği sınırlar içinde elde edilen rızıktır. Hz. Peygamber’e (s.a.v.) en temiz kazancın ne olduğu sorulduğunda, “Kişinin kendi elinin emeği, bir de dürüst ticaretin ka- zancıdır.”<43) diye cevap verir.
İslam, helal yollardan çalışıp rızkını temin eden herkese ekonomik kazançlarını değerlendirmesinin bir sonucu olan mal ve mülk edinme hakkını da verir.43 (44) Bir kişinin sahip olup üzerinde her türlü tasarruf­ta bulunabildiği şeylere “mülk” denir. Aynı kökten gelen mülkiyet ise bir şeye sahip olma ve onun üzerin­de tasarrufta bulunma hakkını ifade eder. Terim olarak mülkiyet, kişinin doğrudan veya vekil aracılığıyla mal ve mülkün kendisinden yahut kirasından yararlanma, bundan vazgeçtiği takdirde karşılığını alma yetki ve hakkıdır. Kur’an’da mirasla ilgili hükümlerin yer alması(45), ticari ilişkilerin düzenlenmesi(46) 47 48 hak­sız yollardan mal edinmenin yasaklanması1471 ve mala karşı işlenen suçların cezalandırılması1481 gibi ayet­ler, İslam’da özel mülkiyet anlayışının olduğunu gösterir.
İslam, helal kazanç elde etmeyi öğütlerken aldatmayı, mal konusunda yalan beyanda bulunmayı, ka­raborsacılığı, karşı tarafın sıkıntıda olmasından yararlanarak mal edinmeyi, belirsizlik ve risk sömürüsü yoluyla haksız kazanç elde etmeyi de yasaklar. Kur’an’da, “Aranızda birbirinizin mallarını haksız ye­re yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkim­lere (rüşvet olarak) vermeyin.”(49) 50 51 52 53 54 ve “Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay hâline!”(50> gibi pek çok ayette malın korunmasını engelleyen haksız kazanç elde etmek yasaklanır. Hz. Peygamber de (s.a.v.), “Bizi aldatan bizden değildir.”*511, “İnsanlara satmak üzere mal getiren rızıklandırılır. Malını stok- layıp karaborsaya düşüren lanetlenir.”*521 ve “Faizcilikle zenginleşen kişinin sonu mutlaka fakir­liktir.”*531 gibi hadislerinde haksız kazanç elde etmenin ne kadar kötü bir davranış olduğunu buyurur.
İslam’da faiz, hırsızlık, karaborsacılık, gasp ve benzeri yollardan elde edilen gelir de değersiz ve hu­kuken korumasız mal olarak değerlendirilir. Meşru yollardan elde edilen kazanç İslam’a göre helaldir. He­lal kazanç, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) buyurduğu üzere kutsal aylar, kutsal yerler, Müslümanların canla­rı ve ırzları kadar dokunulmazdır ve saygıdeğerdir.*541
‘ ’ 
69 Etkinlik Araştıralım
Ülkemizde haksız kazancı önlemek için devlet tarafından ne gibi tedbirler alınmaktadır? Araştı­rarak arkadaşlarınızla değerlendiriniz.
Modern hukuk literatüründe, haksız iktisap, sebepsiz zenginleşme, sebepsiz iktisap tabirleriyle de ifade edilen haksız kazanç, hukukî bir sebebe dayanmaksızın bir şahsın mal varlığının, başka bir mal varlığı aleyhine çoğalması demektir. Haksız iktisabın meydana gelmesi için, meydana gelen çoğalmanın meşru herhangi bir nedene dayanmaması ve bu artış ile diğer mal varlığındaki azalma arasında sebep sonuç ilişkisi bulunması gerekir; istifadenin kusurlu olup olmadığına bakılmaz. Borcu olmadığı halde borcu olduğunu zannederek ödemede bulunması, başkası adına zorunlu olarak ödeme yapılması, buğday gibi ayrılması mümkün olmayan iki malın birbirine karışması haksız iktisaba örnek teşkil etmektedir.Başkasına ait bir malı haklı bir sebep olmaksızın iktisap eden veya böyle bir işlem sonucu mal varlığı artan kimse, aldığı şeyi sahibine iade etmekle yükümlüdür. Malında eksilme olan kişinin de bunu talep etme hakkı vardır. İktisap edilen malda bir değişiklik olmamış ve aynen mevcut ise sahibine iade edilir. Aynen iade edilmesi mümkün olmaması halinde, misli mallardan ise misli, misli mal değil ise kıymeti mal varlığında azalma olana verilir. Zenginleşme konusu bir mal değil de, malın menfaati veya hizmetten yararlanma ise, bu menfaat veya hizmetin piyasa değerinin ödenmesi gerekir.  

70 Düşünelim
“Nesli tükenmek” ifadesi sizde neler çağrıştırıyor? Arkadaşlarınızla konuşunuz.
Bitmek, tamamen yok olmak, ortadan kalkmak.Örnek: Oralarda nesli tükenmiş sandığımız âşıklar, halkı coşturmak için ozanların kopuzlarını çalıyorlar.  Kaynak: Nesli tükenmek ifadesi sizde neler çağrıştırıyor, arkadaşlarınızla konuşunuz 

Yaklaşık olarak aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın sıkıntılarını, kaderlerini paylaşmış, benzer ödevlerle yükümlü olmuş kişiler topluluğuna “nesil” denir. Nesle kuşak da denir. Neslin korunması, insan türünün devam etmesi, yeni nesillerin sevgi ve dayanışma gibi insanı insan yapan değerlerle yetiştirilmesidir.
Neslin korunmasındaki en önemli kurum evlilik yoluyla kurulan ailedir. Aynı çatı altında birlikte yaşa­yan, manevi, ekonomik, sosyal ve koruyucu faaliyetler ile çocukların bakımında iş birliği yapan iki yetişki­nin oluşturduğu temel sosyal birime aile denir. Hangi çağ ve coğrafyada olursa olsun “aile kurmak” top- lumların en önemli özelliğidir. Aile kurumu, birey ve toplum hayatı açısından son derece önemlidir. Bu ku­rum bir taraftan kadın erkek ilişkisinin meşru bir zeminde yürümesini sağlarken diğer taraftan kişinin hu­zur ve mutluluk içinde yaşamasına uygun bir ortam oluşturur. Aile, bireyin ilk eğitimini aldığı ve onun va­sıtasıyla topluma katıldığı kurumdur. Kişi, inançları, değerleri, hak ve hukuku, örf ve âdetleri yani kültürü­nü öncelikle aileden alarak kişiliğinin temelini atar. Toplumsal kural ve görevleri, bunlara uymanın önemi­ni ailede görür ve öğrenir. Aile, çocuğun hayatta kalıp neslin devam etmesine hizmet eder.
İslam dininde de neslin devamını sağlayan en önemli ku­rum olarak aileye önem verilir. Kur’an’da, “Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendi­rin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfü ile onları zengin­leştirir. Allah, (lütfü) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.”(55) aye­tiyle evlilik teşvik edilir. “Kaynaşmanız için size kendi (cinsiniz­den eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O’nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi dü­şünen bir kavim için ibretler vardır.”'56 57 58’ ayetiyle de evlilik kuru- munun önemine vurgu yapılır. Hz. Peygamber de (s.a.v.) pek çok hadisinde Müslümanları evliliğe teşvik eder ve evliliğin Allah’ın (c.c.) emri ve kendisinin sünneti olduğunu belirtir. Evlenen kişinin dininin öbür yarısını tamamlamış olacağını bildirir/571 Örneğin bir hadisinde, “Ey gençler sizden evlenmeye güç yetirenler ev­lensin.”^ buyurur. Başka bir hadisinde, “Peygamberlerin dört sünneti vardır.” buyurur ve dördüncü olarak evlenmeyi sayar.(59)
İslam, ailenin kurulmasına önem verdiği gibi neslin korunma­sı için aile kurumunun korunması ve devamlılığı üzerinde de önemle durur. Kur’an’da ,“Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun...”(60) ayetiyle aile kurumunun korunması istenir. Bu ayete göre anne babanın çocuklara karşı önemli görevlerinden biri, onları her türlü tehlike­

3. Ünite Din ve Hayat
den korumak, onlara güzel bir terbiye ve eğitim vermektir. Çocukların kurtuluşu ancak onlara verilecek dinî, ahlaki, mesleki vb. eğitimle olabilir. Hz. Peygamber de (s.a.v.), “Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha değerli bir miras bırakamaz.”'61’ hadisiyle anne ve babanın önemli görevlerinden birinin de onlara iyi bir eğitim vermek olduğunu bildirir.
‘ ’ 
71 Etkinlik Yorumlayalım
“Hepiniz birer sorumlusunuz ve hepiniz yönettiklerinizden mesulsünüz. Devlet başkanı bir sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür. Evin beyi bir sorumludur ve yönettiklerinden me­suldür. Evin hanımı da bir sorumludur ve yönettiklerinden mesuldür...” (Müslim, İmâre, 20.)
Yukarıdaki hadisi, ailede sorumluğun önemi açısından arkadaşlarınızla yorumlayınız.

Aile, güven üzerine kurulur. Ailenin devamında ve korunmasında en önemli husus, eşlerin birbirlerine karşılıklı güven, saygı ve sevgi duymalarıdır. Bu nedenle İslam, eşlerin güveni yok edici davranışlardan kaçınmalarını öğütler. Güveni yok eden en kötü davranış ise eşlerin birbirini aldatma­larıdır. Bu nedenle Kur’an’da eşlerin iffetlerini korumaları emre­dilir.<62) Hz. Peygamber de (s.a.v.) ailenin korunup devam ettiril­mesine yönelik uyarılarda bulunur. O, “Sizin en hayırlınız, ai­lesine karşı en hayırlı olandır. Ben de aileme karşı hayırlı olanım...”61 62 (63) hadisiyle ailenin devamı için gerekenlerin yapıl­masını öğütler. İslam dini, ailenin devamlılığı ve fonksiyonlarını yerine getirmesi açısından sağlıklı bir aile içi iletişiminin önemi­ni de vurgular. Bu bağlamda Kur’an-ı Kerim’de aile içi iletişim ve aile fertleri arasındaki ilişkinin “sevgi” temeli üzerine kurulması öğütlenir. Bunun için öncelikle eşlerin birbirlerine iyi davranma­ları istenir.(64) Eşler arasında anlaşmazlıklar olması durumunda tarafların ancak konuşarak, birbirlerinin fikirlerini öğrenerek ya­ni iletişimi devam ettirerek sorunların üstesinden gelebilecekle­rine vurgu yapılır.
İslam, insanların en hayırlısının eşleriyle iyi geçinenler oldu­ğunu temel bir ilke olarak belirler. Hz. Muhammed de (s.a.v.) aile içi iletişimde sevgi ve saygının temel alınması gerektiğini belirtir. Bunun için öncelikle, “İmanı en olgun olan mümin, ahlakı en güzel olan­dır. En hayırlınız da kadınlarına en iyi davrananızdır.”(65) buyurarak eşlerin birbirlerine iyi davranmala­rını öğütler. Anne babanın çocuklarıyla sevgi üzerine bir iletişim kurmaları gerektiğini belirtir. O, çocuğu olanın onunla konuşmasını, onların çocuk olduklarının daima göz önünde bulundurulmasını, ama onların da bağımsız bir varlık olduğunun kendilerine hissettirilmesi gerektiğini bildirir.(66)

Aile kurumunun devam etmesinde çocukların anne babaya karşı görev ve sorumluluklarını yerine ge­tirmeleri önemlidir. Hem Kur’an-ı Kerim hem de hadislerde Allah’a (c.c.) imanın hemen ardından ana ba­baya saygılı olmak ve iyi davranmak emredilir. Kur’an’da şöyle buyurulur: “Rabb’in, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa kendilerine «öf!» bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.”(67) Hz. Peygamber de (s.a.v.) çocukların anne ve babalarına saygılı davranmaları gerektiği­ni öğütler. O, Allah (c.c.) katındaki en önemli amellerden birinin anne babaya iyilik etmek olduğunu bildi­rir/67 68 69 70’ Başka bir hadisinde, büyük günahları belirtirken Allah’a (c.c.) ortak koşmadan sonra anne babaya asi olmanın geldiğini belirtir/89’
‘ ’
 72 Etkinlik Listeliyoruz
Aile içinde yerine getirmeniz gereken görev ve sorumluluklarınızla ilgili bir liste oluşturunuz. Ar­dından bunlardan hangilerini yerine getiremediğinizin nedenlerini düşününüz. Sorumluluklarınızı ye­rine getirmek İçin çözümler üretiniz

2.5. Dinin Korunması
Düşünelim
“72 Dinin korunması” ne demektir? Arkadaşlarınızla tartışınız.
Bizlere emanet olan dinimizin mesajını iyi anlamalı ve ona göre hareket etmeliyiz. Dini korumak onu Bidat, hurafe ve tahriften uzak tutup dosdoğru bir şekilde yaşayıp yaşatılması için çaba göstermekle mümkün olur. Nitekim Kur’an-ı Kerim de “Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir.Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” diye buyurarak gerçek istikametimizi tayin etmiştir.Dini korumanın temel iki yolu vardır: 
Dini doğru öğrenmek ve öğretmekBilinmeyen bir şeyin muhafazası mümkün değildir. Dinini doğru öğrenmeyenlerin inanç ve ibadetlerine din dışı unsurların karışması kaçınılmazdır. İlk şart dinin bütününe inanmak ve onu kabul etmektir. Din neyi bildirmişse helalini helal, haramını haram kabul etmektir. Bir kısım emirlerini kabul edip bir kısmını reddetmek suretiyle dini sınırlar içerisinde kalınamaz.Dini doğru öğrenmenin temel iki kaynağı vardır. Kuran ve sünnet.Bugün Müslümanların sıkıntısı dini, dinin ana kaynaklarını, kuran ve sünneti öğrenmemeleri ve bunlara sarılmamalarıdır. Kuran ve sünnet bilinmeyince de pek çok Müslüman kendi düşünce ve anlayışına göre kafasında bir İslam oluşturmakta, ona göre yaşamaya çalışmaktadır. Halbuki insanlar “bana gre şöyle” yerine “kuran ve sünnete göre böyle” deme şuurunu erişmelidirlerki İslam doğru anlaşılıp yaşanılabilsin.Bunun için yapılacak iş kuran ve sünneti öğrenmek ve çocuklarımıza da öğretmektir. İslamı öğrenmenin ve öğretmenin yolu köklü bir eğitim ve öğretimdir. Kulaktan dolma bilgilerle İslam öğrenilip öğretilemez. İslam öğrenilmeden yaşanılmaz. 
Dini ölçülerine göre doğru yaşamakİslam yaşanmak, hayata aktarılmak üzere kolaylık prensibini benimsemiş bir dindir. Öncelikle Müslüman müslümanca, kurana ve sünnete göre yaşayacak ve  sonra islamını çevresiyle paylaşacaktır. İslamı yaşamak hayatının bütününü islamla şekillendirmektir. Kalbi, beyni, eli, ayağı, gözü, kulağı, kasayı, ticareti islama göre ayarlamak; evi, sokağı, caddeyi, işi islama uygun yapmaktır.Her Müslüman şu soruları kendine sormalıdır:Hayatımda islamın yeri nedir?Kalbim islama ne kadar açıktır?Teneffüs ettiğim havanın nekadarı islama aittir?Ağzımdan çıkan sözlerin ne kadarı İslam içindir?Evimde, işyerimde, fabrikamda, dairemde, para ilişkilerimde, işçi haklarında, yememde, içmemde, giyinmemde, ve kısaca ütün hayatımda islamın ölçüleri ne kadar geçerlidir. 

Din, insanın Allah (c.c.), diğer insan ve varlıklarla ilişkilerini düzenleyen ve hayatına yön veren, onlar­la ilgili davranışlarına esas olacak ilahi kurallar bütünüdür. Din, insanla beraber, tarihin bütün dönemle­rinde her toplumda var olmuştur. Her din kendisinin gerçek olduğunu ifade eder ve varlığını devam etti­rebilmek için getirdiği inanç, ibadet ve ahlak sistemini inananların uygulamalarını ister.
Bir kişinin bir dine inanıp inanmaması tamamen kendi tercihine bağlıdır. Kur’an’da şöyle buyurulur: “Dinde zorlama yoktur...”(70> Bu ayete göre dini kabul etmeleri için insanlara baskı yapmak, dayatmak İslam’ın istediği bir şey değildir. İman, tamamen hür irade ile ve gönülden gelen bir kabullenmedir. Çün­kü iyi niyete, iradenin tercihine dayanmayan ve gönülden benimsenmemiş bir dindarlık bireyde kişilik parçalanmasına yol açar. İslam, hiçbir zaman böylesi bir sonuca hoşgörü ile bakmaz. İslam, kişinin din ve inanç özgürlüğüne önem verir.
Din ve inanç özgürlüğü, kişinin hiçbir baskı ve etki altında kalmadan tamamen kendi özgür iradesiyle bir dini seçme, öğrenme, öğretme ve dinin emirlerini yerine getirme gibi faaliyetlerin tümünü içerir. Bu öz­gürlük, Anayasamızın 24. maddesiyle güvence altına alınmıştır. Yine bu maddeye göre kimse ibadete, dinî törenlere katılmaya, dinî inanç ve düşüncelerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı kınanamaz.
Kur’an’da, “Dinü’l-Hak (Hak Din)” ve “Dinen Kıyamen (Dosdoğru Din)” ifadeleri kullanılarak İslam’ın sağlam esaslara dayandığı belirtilir/71’ Yine Kur’an’da, din kelimesi sadece Müslümanların değil, başka­larının inançlarını da ifade etmek için kullanılmış olmakla birlikte özel anlamda din kelimesiyle İslam kas­tedilir/72’ İslam ile din adeta eş anlamlı olarak kullanılır. Hz. Âdem’den (a.s.) Hz. Muhammed’e (s.a.v.) kadar bütün peygamberlerin getirdiği dinin İslam olduğu bildirilir/73 74’ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:
“Şüphesiz Allah katında din İslam

Dinin korunması, iman ve ibadet esaslarının kabulü ve bunlardan doğan yükümlülüklerin yerine ge­tirilmesine bağlıdır. Bunun için İslam’da namaz, oruç, hac ve zekât gibi ibadetler akıllı ve ergenlik çağı­na ulaşmış kadın-erkek her Müslüman’a farz kılınmıştır. İslam dinindeki bütün ibadetler, dini korumak ve insan ruhunu dinî duygularla güçlendirmek amacıyla farz kılınmıştır. Bu ibadetler sayesinde insan, nef­sini terbiye edecek ve güzel ahlaka ulaşacaktır.
İslam, dinin korunması 
Hz. Peygamber de (s.a.v.), “Benden bir ayet bile olsa ulaştırınız.”*77* buyurarak genel anlamda Müslümanları bildiklerini öğretmeye, en azından aktarmaya teşvik eder. Onun, İslam konusunda saha­beyi bilgilendirdikten sonra onlara genellikle şöyle buyurduğu nakledilir: “Haydi ailelerinizin yanına dö­nün, onların yanında kalın, (öğrendiklerinizi) onlara öğretin ve yapmaları gerekenleri söyle­yin...”(78) Onun için İslam, Allah’ın (c.c.), “(Ey Muhammedi) Rabb’inin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et...”(79) 80 emri gereğince İslam’ın en güzel şekilde topluma anlatılmasını da ister. Bu eğitim faaliyeti öncelikle kişinin İslam’ı kendisinin doğru bir şekilde öğrenme­siyle başlar.
İslam, kendisine bir saldırı olduğu zaman dinin korunmasını öğütler.(80> Bu, haksız bir saldırı ve yok etme değil, aksine Müslümanın vatanında kimliği ve kişiliğiyle var olma, kendi bağımsızlığını koruma ya­nında zulme ve zalime karşı hukukunu savunma çabasıdır. Yoksa İslam’da asıl olan barıştır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.), daima barışı savunmuş ancak dine ve Müslümanların varlığına yönelik bir tehlike ol­duğunda onların da gerekli tedbirleri almalarını emretmiştir. Gerekirse son çare olarak çocuklara, yaşlı­lara, çevreye, ibadet yerlerine zarar verilmeden karşı konulmasını istemiştir.(81)

 ’ 73 Etkinlik Sıra sizde
İslam’ı öğrenmek dinin korunmasına nasıl katkıda bulunur? Arkadaşlarınızla tartışınız.
O halde, öncelikle, dinimizi herkesten önce biz bileceğiz. Bütün insanların artık bıktığı kavgalardan uzak bir stratejiyi takip edebilmek için, şiddetten uzak, adaletli, merhametli, şefkatli, toleranslı, hoş görülü yüzüne hasret kaldığımız  “doğru İslam’ı görmeye ve İslam’ı doğru anlamaya” çalışmalıdır. -  “Unutmayalım ki, “Din hayatın hayatı, hem nuru, hem esası. İhya-yı din ile olur şu milletin ihyası. İslâm (âlemi) bunu anladı… Başka dinin aksine, dinimize temessük derecesi nisbeten milletin terakkisi; İhmali nisbetinde idi Milletin tedennisi.. (Bu) Tarihî bir hakikat, ondan olmuş tenâsi…” Kaynak: İslamı öğrenmek dinin korunmasına ne gibi katkıda bulunur, arkadaşlarınızla tartışınız 
İslam, silm kökünden gelen, huzur ve güveni esas alan bir barış dinidir. Önce kendimizle barışacağız. İmanlı kalbimizle arsız nefsimizi hakta buluşturacağız. Sonra yakın çevremizle ilgileneceğiz. Güzel bir söz var: Herkes kendi evinin önünü süpürürse belediyeye ihtiyaç kalmaz. Kendi iç donanımlarıyla ittihat kuramayanın ittihad-ı İslama ne hizmeti olabilir ki?İslam dini bütün hakikatlerini akla kabul ettiren bir ilim dinidir. 

Din ve Hayat 3. ünite
3. Bir Peygamber Tanıyorum: Hz. Yusuf (a.s.)
’ Düşünelim
74 Hz. Yusuf (a.s.) hakkında neler biliyorsunuz? Arkadaşlarınızla bildiklerinizi paylaşınız.

Hz. Yusuf (a.s.), Kur’an-ı Kerim’de adı geçen ve kıssası anlatılan peygamberlerden biridir. Onun kıs­sası, Kur’an’da Yusuf suresinde “Kıssaların En Güzeli”(8Z) olarak nitelendirilerek bir bütünlük içinde veri­lir. Hz. Yusuf (a.s.), Hz. Yakub’un (a.s.) oğludur. Onun kıssası özetle şöyledir:
Hz. Yakub’un (a.s.) on iki tane oğlu vardı. Hz. Yusuf (a.s.), son derece yetenekli, zeki ve güzel bir ço­cuktu. Bu nedenle babası onu çok severdi. Hz. Yakub’un (a.s.) bu sevgisi, diğer kardeşler arasında kıs­kançlığa neden oldu.
Günlerden bir gün, Hz. Yusuf (a.s.) bir rüya gördü ve babasına, “...Babacığım! Gerçekten ben (rü­yada) on bir yıldız, Güneş’i ve Ay’ı gördüm. Gördüm ki onlar bana boyun eğiyorlardı...”82 (83) dedi. Babası, “...Yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma. Yoksa, sana tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır. İşte Rabb’in seni böylece seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek...”(84) dedi.
Aradan günler geçti. Hz. Yusuf’un (a.s.) kıskanç kardeşleri bir plan hazırladılar. Kır gezisine götürmek bahanesiyle Hz. Yusuf’u (a.s.) yanlarına aldılar. Uzak bir yerde, içinde su bulunmayan bir kuyuya attılar. Daha sonra Hz. Yusuf’un (a.s.) gömleğine bir hayvanın kanını bulaştırıp babalarının yanına döndüler. Yalancıktan ağlayarak Hz. Yusuf’u (a.s.) bir kurdun yediğini söyleyip kanlı gömleğini gösterdiler/85’ Hz. Yakub (a.s.) onların söylediğine inanmadı ama “...Hayır! Nefisleriniz sizi aldatıp böyle bir işe sürük­ledi. Artık bana düşen, güzel bir sabırdır...”(86) 87 88 89 deyip çaresizliğini dile getirdi.
Kuyunun yanından geçen bir kervan sahibi, Hz. Yusuf’u (a.s.) kuyudan çıkartıp Mısır’a götürdü. Köle pa­zarında satılığa çıkardı. Mısır sarayından bir vezir, Hz. Yusuf’u (a.s.) satın alıp saraya götürdü. Kendilerine faydalı olabileceğini veya onu evlat edinebileceklerini söyleyerek hanımından ona iyi bakmasını istedi/871
Hz. Yusuf’un (a.s.) güzelliği, vezirin hanımını çok etkiledi. Ona âşık oldu. Hz. Yusuf (a.s.) ile birlikte olmak istedi. Ama Hz. Yusuf (a.s.) onun bu kötü teklifini kabul etmedi ve bundan Allah’a (c.c.) sığındığı­nı söyledi/88’ Fakat kadın ısrarlıydı. Hz. Yusuf’u (a.s.) odasına davet edip üzerine yürüdü. Hz. Yusuf (a.s.) odadan kaçmak isterken kadın onun gömleğini arkadan yakalayıp yırttı. Hz. Yusuf (a.s.), kapıda vezirle karşılaştı. Neler olup bittiğini sorunca hanımı; “Bu köle bana sarkıntılık etti.”diyerek Hz. Yusuf’a iftira at­tı. Onun hapse atılmasını istedi. Bunun üzerine, “Yusuf, ‘Ey Rabb’im! Zindan bana, bunların beni da­vet ettiği şeyden daha sevimlidir. Onların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, onlara meyleder ve cahillerden olurum’ dedi.”(89> ve hapse girdi. Allah (c.c.), Hz. Yusuf’a (a.s.) rüya yorumlama yetene­ği verdi. Bazı hapishane arkadaşlarının rüyasını yorumladı. Bu yorumlar aynen gerçekleşti. Bundan so­ra Hz. Yusuf (a.s.), bir rüya yorumcusu olarak tanındı.

3. Ünite Din ve Hayat
O sırada Mısır hükümdarı da bir rüya gördü. Bu rüyayı yorumlamak üzere Hz. Yusuf’u (a.s.) saraya çağırdılar. Onun yorumuna göre ülkede yedi yıl bolluk olacak, arkasından da yedi yıl kıtlık hüküm süre­cekti. Hükümdar, Hz. Yusuf’un (a.s.) yorumunu akılcı buldu. Onu hapisten çıkartıp kendine ekonomiden sorumlu maliye bakanı yaptı.(90)
Hz. Yusuf’un (a.s.) rüya yorumu aynen gerçekleşti. Yedi yıl boyunca bolluk oldu. Hz. Yusuf (a.s.), bol­luk yıllarını iyi değerlendirdi. Kuraklık yıllarını rahat geçirebilmek için önceden yiyeceklerin ve tahılların depolanmasını sağladı. Kıtlık yıllarında da bu yiyecekleri halka adaletli bir şekilde dağıttı.
Kıtlık, komşu ülkeleri de etkiledi. Onlar da Mısır’dan yardım istediler. Bu arada, Hz. Yusuf’un (a.s.) kardeşleri de tahıl İstemek İçin Mısır’a geldi. Yıllar önce kuyuya attıkları kardeşlerinin orada maliye ba­kanı olduğunu bilmiyorlardı. Ama Hz. Yusuf (a.s.), kardeşlerini görünce hemen tanıdı. Ancak kardeşleri onu tanıyamadı. Onlara ilgi gösterdi. Babası, kardeşi Bünyamin ve aileleri hakkında bilgi aldı.
Hz. Yusuf (a.s.), onlardan bir daha tahıl almaya geldiklerinde evde kalan kardeşleri Bünyamin’i de ge­tirmelerini, yoksa tahıl vermeyeceğini söyledi. Bir müddet sonra tahılları biten Hz. Yusuf’un (a.s.) kardeş­leri, Bünyamin ile birlikte Mısır’a tekrar geldiler. Hz. Yusuf (a.s.), anneleri aynı olan küçük kardeşi Bün­yamin’i bir bahaneyle yanında alıkoydu. Onlarla birlikte göndermek istemedi. Diğer kardeşleri yalvardı­lar ve şöyle dediler: “Yakup adında yaşlı ve gözleri görmeyen bir babamız var. Yusuf adında bir kardeşi­miz vardı. Onu kaybettikten sonra ağlaya ağlaya gözleri kör oldu.”
Bunun üzerine Hz. Yusuf (a.s.), kendini tanıtmak zorunda kaldı. Kardeşleri yaptıklarından utandılar ve pişman oldular. O da kardeşlerine, “...Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merha­metlilerin en merhametllsldlr.”(91) dedi. Hz. Yusuf (a.s.) giydiği bir gömleği de onlarla babasına yolladı. Hz. Yakub (a.s.), daha gömleği alır almaz Hz. Yusuf’un (a.s.) yaşadığını anladı. Gömleği, görmeyen göz­lerine sürdü. Allah’tan (c.c.) bir mucize olarak gözleri açıldı.*90 91 92’ Hep birlikte tekrar Mısır’a gittiler. Saraya girip Hz. Yusuf’u (a.s.) görünce annesi, babası ve on bir kardeşi, “...Hepsi ona (Yusuf’a) saygı ile eğil­diler. Yusuf dedi ki: “Babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabb’im onu gerçekleştirdi. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra; Rabb’im beni zindandan çıkararak ve sizi çölden getirerek bana çok iyilikte bulundu. Şüphesiz Rabb’im, dilediği şeyde ni­ce incelikler sergileyendir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”*93’ Böylece Hz. Yusuf’un (a.s.) çocukken gördüğü rüya aynen gerçekleşti. Çünkü anne ve babası Ay ile Güneş’i, kar­deşleri de on bir yıldızı temsil ediyorlardı.

‘ ’ 75 Etkinlik Belirleyelim
Yusuf’a (a.s.) güzelliğin yarısı verildi.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, C 3, s. 287.)
Hz. Peygamber’e (s.a.v.), “Ya Resulallah, insanların en üstünü kimdir?” diye soruldu. O da “(Günahtan) en çok sakınandır.” diye cevap verdi. “Biz sana bunu sormamıştık.”denilince şöyle buyurdu: “Öyle ise Allah’ın peygamberi Yusuf’tur.” (Buhari, Menâkıb, 1.)
Yukarıdaki hadislerde Hz. Yusuf’un (a.s.) hangi özellikleri vurgulanmaktadır? Arkadaşlarınızla be­lirleyerek yorumlayınız.

Din ve Hayat 3. ünite
Hz. Yusuf’un (a.s.) kıssasından günümüz insanı için çıkarılabilecek pek çok mesaj vardır. Bu kıssa­da İslam dininde önem verilen pek çok değer yer alır. Bunlardan bazıları şunlardır:
İffet: Hz. Yusuf (a.s.), kendisine teklif edilen kötü davranışı kabul etmeyerek iffetini korumuştur. Bu uğurda hapse girmeye, eziyet çekmeye bile razı olmuştur. Bu sebeple iffet denilince ilk akla gelen Hz. Yusuf’tur (a.s.).
Sabır ve tevekkül: Hem Hz. Yusuf (a.s.) hem de Hz. Yakub (a.s.) karşılaştıkları tüm zorlukları sabır ve Allah’a (c.c.) güvenleriyle aşmışlardır.
Vefa ve sadakat: Hz. Yusuf (a.s.), vezirin hanımının kötü teklifi karşısında yanında kaldığı, ekmeğini yediği, iyiliğini gördüğü Mısır vezirine hıyaneti asla düşünmemiş, vefalı ve sadık kalmıştır.
Affetmek: Hz. Yusuf (a.s.), kardeşlerinin yaptıklarını affederek kötülüğe iyilikle karşılık vermiştir.
Hz. Yusuf (a.s.) kıssasından alınabilecek belki de en güzel öğüt, Hz. Yakub’un (a.s.) oğullarına yap­tığı şu vasiyette özetlenebilir: “...Oğullarım! Allah, sizin için bu dini (İslam’ı) seçti. Siz de ancak Müs­lümanlar olarak ölün...”(94>

I ’ 76 Etkinlik Tarih şeridi hazırlıyoruz
Hz. Yusuf’un (a.s.) hayatındaki olayları İçeren bir tarih şeridi hazırlayıp arkadaşlarınızla değer­lendiriniz.

4. Bir Sure Tanıyorum: Asr Suresi ve Anlamı
“76 Asr” ne demektir? Asr suresi ile ilgili neler biliyorsunuz? Arkadaşlarınızla konuşunuz.
Asr suresi, Kur’an-ı Kerim’in 103. suresidir. Üç ayettir. Mekke döneminde inmiştir. Adını ilk ayette ge­çen “zaman, çağ, ikindi vakti” gibi anlamlara gelen “asr” kelimesinden alır. Asr suresi, namazda Fâtiha suresinden sonra okunan kısa surelerdendir.
Asr: Sözlükte; gündüz, gece ve öğleden sonra güneşin kızarmasına kadar olan ikindi vakti anlamına geldiği gibi, yüz yıllık zaman anlamına da gelir. Kur'ân'ın 103. sûresinin adıdır. Sûre 3 âyettir. Bu sûrede Allah; asra / zamana, çağa yemin ederek vaktin kıymetine işaret etmiş ve dünyada ziyana uğramayan insanların niteliklerini bildirmiştir. Bu nitelikler; îmân, sâlih amel, hakkı tavsiye ve sabrı tavsiyedir. Bunlar, İslâm'î görevlerin tümünü genel olarak ifade etmektedir.Mekke döneminde indirilmiş olan Asr suresi 3 ayetten oluşan kısa ve çocuklarınıza kolayca ezberleteceğiniz bir suredir. Asr suresi fazileti, Asr suresi okunuşu, Asr suresi meali, Asr suresi okuma, Asr suresi meali ve Asr suresi ile ilgili diğer konuları açıklıyoruz. Asr suresi tefsiri, Asr suresi fazileti ve Asr suresi aslamı nedir? Asr suresi dinle!ASR SURESİ NEDİR?Mekke döneminde inmiştir. 3 âyettir. Asr, çağ, ikindi vakti, uzun zaman demektir. 
ASR SURESİ NUZÜLÜ NASIL OLDU?Mushaftaki sıralamada yüz üçüncü, iniş sırasına göre on üçüncü sûredir. İnşirah sûresinden sonra, Âdiyât sûresinden önce Mekke'de inmiştir. Medine'de indiğine dair rivayet de vardır (bk. Şevkânî, V, 579).ASR SURESİ KONUSU NEDİR?Sûrede insanı ebedî hüsrandan kurtaracak yollar gösterilmektedir.ASR SURESİ FAZİLETİAshâb-ı kirâmdan iki kişinin karşılaştıkları zaman biri diğerine Asr sûresini okumadan ve ardından selâm vermeden ayrılmadıkları rivayet edilir (Beyhak^, Şu'abü'l-îmân, Nuruosmaniye Ktp., nr. 1125, III, vr. 174b).ASR SURESİ MEALİ1.Asra yemin ederim ki,2. İnsan gerçekten ziyandadır.3.Ancak iman edip iyi dünya ve âhiret için yararı işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler başkadır. 
ASR SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU1. Vel asri.2. İnnel insâne le fî husr(husrin).3. İllâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve tevâsav bil hakkı ve tevâsav bis sabrı. 

RESİM 1

'77  Etkinlik Kim sıralayacak
Asr suresinin okunuşunu kartonlara yazıp karışık hâlde tahtaya asınız. Daha sonra doğru bir şe­kilde sıralamaya çalışınız. Ardından anlamı üzerinde sınıfça konuşunuz.
Asr suresinde, insanı ebedi hüsrandan, kötü sondan kurtaracak yollar gösterilmektedir. Bu bağlam­da Asr suresinde inanıp salih amel işleyenlerin yani yararlı ve güzel iş yapanların, birbirine hakkı ve sab­rı öğütleyenlerin hem bu dünyada hem de ahirette mutlu olacakları, bunları yapmayanların ise zarar gö­recekleri bildirilmektedir.
l ■ □
, , 77 Etkinlik Yorumlayalım
“Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi bilin: Ölümden önce hayatın, meşguliyetten önce boş zamanın, yokluktan önce varlığın, ihtiyarlıktan önce gençliğin ve hastalıktan önce sağlığın.”
(Buhari, Rikak, 3; Tirmizi, Zühd, 25.)
Yukarıdaki hadisi zamanın önemi açısından arkadaşlarınızla yorumlayınız.
Bu sure bizler dünyada ve ahirette hüsran uğrayanlardan olmamak için iman etmemiz, salih amellerde bulunmamız ve birbirine hakkı ve sabrı tavsiye etmemiz mesajlarını vermektedir.Bismillahirrahmânirrahîm.1- Vel asr2- İnnel insane le fi husr3- İllellezıne amenu ve amilus salihati ve tevasav bil hakkı ve tevasav bis sabr Asr Suresi AnlamıAsra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır. 
Bu Surede Hangi Konulara Dikkat Çekilmektedir?Samimi bir şekilde iman etmekİyi işler yapmak, yani din, akıl ve vicdanın emrettiklerini yerine getirmek, yasakladıklarından kaçınmak;Hakkı tavsiye etmek;Sabrı tavsiye etmek.Asr Suresinde insanı ebedî hüsrandan kurtaracak yollar gösterilmektedir.Asr suresi, Kur’an-ı Kerim’in 103. suresidir.Mekke’de indirilen bu sure, 3 ayettir.Asr suresi, yüce kitabımızın en kısa surelerinden biridir.Asr; yüzyıl, ikindi vakti ve meyvenin suyunu çıkarmak gibi manalara gelir. 

Asr suresinde, öncelikle zamana yemin edilerek onun insan hayatındaki yeri ve önemine dikkat çekil­mektedir. Çünkü zaman, insanın hayatını içinde geçirdiği ve her türlü eylemlerini gerçekleştirebildiği bir imkân alanıdır. Allah (c.c.), böyle kıymetli bir gerçeklik üzerine yemin ederek zamanın önemini vurgular.
Asr suresinde zamanın kıymetini bilmeyip ömrünü boşuna geçirmiş kimsenin ziyanda olduğu bildiri­lir. Ancak şu dört özelliğe sahip kişinin kurtulacağı ve hem dünya hem de ahiret mutluluğunu elde ede­ceği belirtilir:
1. Samimi bir şekilde iman etmek
2. Salih amel işlemek
3. Hakkı öğütlemek
4. Sabrı öğütlemek
Kişinin zamanın kıymetini bilmesi gerekir. Bu dünya hayatı ebedi hayata hazırlık yeridir. Boşuna har­camamak gerekir. Bunun için öncelikle Allah’a (c.c.) iman etmek lazımdır. İmanın gereği olarak ibadet edilmeli, yararlı iş ve davranışlar yapılmalıdır. Birlikte yaşanılan insanlara inançta, bilgide ve ahlakta hak, yani gerçek ve doğru anlatılıp tavsiye edilmelidir. Bunun yanı sıra hayatın çeşitli şartları, maddi ve ma­nevi zorluklar karşısında kişiye sabır ve dayanıklılık telkin edilmelidir.
Görüldüğü gibi Asr suresi, Kur’an-ı Kerim’in en kısa surelerinden biri olmakla beraber Kur’an’daki bü­tün dinî ve ahlaki öğütlerin özü sayılmaya değer bir anlam zenginliğine sahiptir.(95>
' ’ 77 Etkinlik Sıra sizde
Asr suresinden başka ne gibi mesajlar çıkarılabileceğini arkadaşlarınızla belirleyerek değerlen­diriniz.

3. ÜNİTE BİLGİLERİMİZİ ÖLÇELİMA- 
Aşağıdaki soruları cevaplayınız
1- Din, birey ve toplum arasında nasıl bir ilişk vardır, açıklayınız 
Din bireyin hayatının işleyişini ve rehberliğini konu alır. Hayatında neler yapması gerektiğini, neler yapmaması gerektiğini ve hayatını nasıl yaşaması ile ilgili yönlendirmeler yapar. Bunun yanı sıra din, toplumsal düzenide sağlamaktadır.Din güzel ahlaktır sözünde yola çıkarak bir birey dininin gerekliliklerini yerine getirdiği sürece Allah tarafından dini sorumluluklarını yerine getirdiği için bazı yararlı niteliklere sahip olabilir. İslam dinide dahil olmak üzere her din bireyin kötü şeylerden uzak durmasını, ahlaklı olmasını, toplum ile uyum içinde yaşayarak sosyal olmasını sağlar. Her ne kadar İslam dininin dışındaki dinleri artık hükümsüz sayanlar olsa da, diğer iki dine tabi olanlarda mevcuttur. 

2- Dinin temel amacı nedir?
Dinin temel amacı insanı ve toplumu barış ve huzur içerisinde yaşamasını sağlamaktır.Dinin temel amacı, insanın Allah’tan başkasına kul olmamasını temindir. Allah’tan başkasına kul olmaması, hür yaratılmış insanın, yaratılışına uygun yaşaması demektir. Ahlak da yaratılışa uygun yaşamaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:“Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın fıtratına çevir. O, insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din bu dindir. Ama insanların çoğu bunu bilmezler.” (Rûm, 30/30) 
Dolayısıyla bu dine uyan kişi, yaratılışına uygun davranacağı için son derece ahlaklı da olur. Bunu en iyi yapan Allah’ın Elçisidir, Allah Teâla şöyle buyurmuştur:“Sen büyük bir ahlak üzeresin.” (Kalem, 68/4).Aişe validemiz bir soru üzerine Allah’ın Elçisinin ahlakının Kur’ân olduğunu bildirmiştir. (Müslim, Salâtü’l-Müsafirîn, 139 (746). 

3- İslam dini can, akıl, mal, nesil ve din emniyetine niçin önem verir?  
İslam dini insanın canını, malını ve neslini korumakta ve müdahalesi halinde büyük günah olacağı bildirmiştir. Ayrıca insanın aklını kullanarak kötü işleri yapmaması gerektiğini öğütlemiştir. Din, Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerde de geçtiği gibi Allah tarafından korunmaktadır.Kur’an-ı Kerim ve Sevgili Peygamberimizin Hadisleri incelendiği zaman görülecektir ki; İslam Dininde hükümler beş gayeyle konulmuştur. Hükümlerde, kulların mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmeleri için şu beş şey hedef tutulmuştur. Ve bütün dinlerde bu derler kutsal sayılmış korunması emredilmiştir:Canın Muhafazası,Malın Muhafazası,Dinin Muhafazası,Aklın Muhafazası,Neslin Muhafazası. 

4- Hz. Yusuf'un (a.s.) hayatından çıkarılabilecek temel değerler nelerdir? 
Allah'ın selamı Peygamberlerin üzerine olsunHz.Yusuf (a.s.) kıssasından çıkartılacak dersler;- Affedici olmalıyız. 
- Sıkıntılara karşı sabretmeliyiz.- Başkalarına iftira atmamalı ve yalan söylememeliyiz.- Her türlü şeyden Allah'a sığınmalıyız.- Allah'a tevekkül etmeliyiz.- Bize kötü davrananlara iyilik yapmalıyız.
Yusuf (a.s.)’in hayatından alınacak pek çok dersler vardır. Burada bazılarına kısaca işaret edelim:
1. İffet dersi: Yûsuf Peygamber’de iffet duygusu, zirve noktadaydı. Bu yüzden Züleyha’nın en çekici tekliflerini şiddetle reddetmişti. Hattâ iffetini korumak uğrunda zindana girmeye, eziyet çekmeye bile râzı olmuştu.
2. Vefâ ve sadakat dersi: Yûsuf Peygamber’in, Züleyha’nın isteklerini reddetmesi, onun vefâsını ve sadakatini de ortaya koymaktadır. O, yanında kaldığı, ekmeğini yediği, iyiliğini gördüğü Mısır Azizi’ne hıyâneti asla düşünmemiş, daima vefâlı ve sâdık kalmıştır.
3. Sabır dersi: Yûsuf Peygamber’in hayatı, bütünüyle sabrın yüceliğini gösteren bir ibret dersidir. Hazret-i Yûsuf, yaşamında karşılaştığı sıkıntı engellerini sabırla aşmış neticede zindandan saraya çıkmış, başarıya ve mutluluğa ulaşmıştır
.4. İyiliğe teşvik dersi: Yûsuf Peygamber’in hayatında iyiliğe teşvik, dünya ve âhiret mutluluğuna ulaşmak konusunda iyiliğin etkilerini dile getirme de vardır
.5. Af dersi: Yûsuf’un hayatından alınacak büyük bir ders de: Kötülük yapanı af ve hoşgörü ile karşılayıp, iyilikle karşılık vermektir. Kaynak: Hz. Yusuf'un (a.s.) hayatından çıkarılabilecek temel değerler nelerdir, yazınız 

5- Asr sursinden çıkarılabilecek mesajlar nelerdir? 
Bu sure bizler dünyada ve ahirette hüsran uğrayanlardan olmamak için iman etmemiz, salih amellerde bulunmamız ve birbirine hakkı ve sabrı tavsiye etmemiz mesajlarını vermektedir.
Bismillahirrahmânirrahîm.
1- Vel asr
2- İnnel insane le fi husr
3- İllellezıne amenu ve amilus salihati ve tevasav bil hakkı ve tevasav bis sabr Asr Suresi AnlamıAsra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.  
Asr Suresinde insanı ebedî hüsrandan kurtaracak yollar gösterilmektedir.
Asr suresi, Kur’an-ı Kerim’in 103. suresidir.
Mekke’de indirilen bu sure, 3 ayettir.
Asr suresi, yüce kitabımızın en kısa surelerinden biridir.
Asr; yüzyıl, ikindi vakti ve meyvenin suyunu çıkarmak gibi manalara gelir. 

B-  Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan noktalı yerleri uygun kavramlarla tamamlayınız
1- Din 2- birey 3- toplum 4- akıl 5- nesil

C- Aşağıdaki sorulardan her biri için dört cevap seçeneği verilmiştir. Seçeneklerden yalnızca biri doğrudur. Doğru seçeneği bularak işaretleyiniz. 
 1- A 2- D 3- C 4- C 5- D

Ç- Aşağıdaki ifadelerden doğru olanın başına (D), yanlış olanların başına (Y) yazınız
1- D 2- D 3- D 4- D 5- Y 6- D 7- Y 8- Y 9- D 10- Y 

D- Defterinize "İslam ve Temel Hak ve Özgürlükler konulu bir kompoziyon yazınız. 
İnsan hakları, tüm insanların sahip olduğu temel hak ve özgürlüklerdir. İnsan hakları, ırk, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır. Bu hakları kullanmakta herkes eşittir. Diğer yandan insan hakları terimi bir ideali içerir. Bu terimi kullananlar, bu alanda olanı değil, olması gerekeni dile getirirler.İnsan hakları, tüm insanların hak ve saygınlık açısından eşit ve özgür olarak doğduğu anlayışına dayanır. İnsan hakları, her bir bireye bağımsız seçim yapma ve yeteneklerini geliştirme özgürlüğü sağlar. Bu özgürlükler başkalarının haklarına saygılı olmak ve bu hakları çiğnememe zorunluluğu ile dengelenmektedir. Bir başka deyişle, birçok hakkın yanında bir sorumluluk da bulunmaktadır.“Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler.” Kaynak: Defterinize İslam ve temel hak ve özgürlükler konulu bir kompozisyon yazınız 
İnsan özgür bir varlık olmakla birlikte her hakka sahiptir. Biz insan hakları olarak cinsiyet ayrımı kesinlikle ve kesinlikle yapmamalıyız. Çünkü her insanın ırkı, dini  ya da  dili veyahut cinsiyeti ayrı olabilir ki bu da her insanın hakkıdır.Hiçbir insanın özgürlüğü sınırlandırılmamalıdır. Zaten biz doğduğumuzda hak ve özgürlüğe sahip hür bireylerdik. Sadece insan değil, her canlının hakkı vardır. Siyasi konular olsun ya da kişi veyahut dilekçe hakları gibi birçok haklarımız mevcuttur ve aynı zamanda hiç kimse özgürlüğümüzü ve haklarımızı kısıtalayamaz. Örneğin Doğu ya da Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde kızlar okumamaktadır, okusa bile erkek sayıları oranla daha fazladır. Bu bir kişi ve insan hakkıdır ki kimse bunu kısıtlayamaz, anne ve babası olsa bile. Birisi birisinin özgürlüğünü kısıtlıyorsa o anda özgürlük bitmiş olur.  Özgürlük ve hak çok önemli veyahut birbirinden önemli olan konulardır. Kimsenin hakkını ya da özgürlüğünü kısıtlama hakkına sahip değiliz. Kaynak: Defterinize İslam ve temel hak ve özgürlükler konulu bir kompozisyon yazınız 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

6. ÜNİTE: ELEKTROSTATİK